Ekonomi yorumcuları ne zaman çay simit hesabı yapmaya başlar, bilin ki ekonomi berbattır…
Bu sefer berbat sözü de az kalıyor…
Her on yılda bir yaşadığımız ekonomik krizlerden birisini yaşıyoruz yine…
Yaşamak ne kelime, kriz adeta içimizden geçiyor…
Ne gam!
Hani derler ya gün yüzü görmedik diye…
Her şeyi görür de yurdum insanı…
Neden gün yüzü görmediğini görmez bir türlü…
Ekonomistler 2025 yılının bu yıldan çok daha kötü geçeceğini söylüyorlar…
Aslında her şey apaçık ortada ama halkımız yine sessiz ve dilsiz…
Orta sınıf yoksulluk sınırını geçti, açlık sınırının çok altında yaşamaya çalışıyor…
On yıl önce taksitle ev araba alınabilirken şimdi hayal bile kurulamıyor…
Saray en ufak bir tasarruf yapmadan kendi yarattığı krizin bedelini her zamanki gibi emekçilerin, yoksulların, üstüne yıkmaya çalışıyor…
Geçtiğimiz yıllarda yoksulluktan kaloriferleri çalıştırmayan halk, önümüzdeki yıl elektrikte de daha fazla tasarrufa gidecek…
Saray ışıklar içinde ışıl ışıl parlarken yoksul aile çocukları mumla çalışacaklar. Okula beslenme çantası götüremeyenlerin sayısı artacak. Günde bir öğün yemek yiyebilenler şanslı sayılacak…
II. Dünya Savaşı sırasında “Çocuklarımız aç kaldı.” diye İsmet İnönü’nün yakasına yapışan halk 75 yıl sonra neden sesiniz çıkmıyor hiç?
Felaket tellallığı yapmıyoruz…Maalesef yaşamın gerçeği bu…
Devlet, fakir fukarayı zamlarla, dolaylı, dolaysız vergilerle açlığa mahkûm ederken varlıklılardan vergi almadığı gibi birde alacağından vazgeçiyor…
Anam böyle durumları şöyle tarif ederdi:
“Zengin eşeğini koca dağdan aşırır.” Fakirin eşeği düz yolda şaşırır…
Fakirlik ilerledikçe iki durum ortaya çıkar…
Halk, ya iyice sessiz kalır kader diye katlanır, ya da yoksulluk kader değildir der itiraz eder…