Kendisini bir güzellik kraliçesi gibi hissettirirdi yetmişli yıllarda Edremit Körfezi.
Sanatçıların kelimeleri, fırçaları, notaları, çaresiz kalırdı onu anlatmak için.
Nasıl anlatılabilir ki Körfez? Hangi özelliğini anlatmaya yeter ki kalem?
İnsan için yararlı olan ne varsa burada var. Su, hava, yeşillik, efsaneler, insan değerleri, tarih….
Bu senfoniyi duyacak kulak, bahşedilen nimetleri hissedecek yürek, şükürle dağlara bakacak göz gittikçe azalıyor.
Onun yerini; görmezlik, hissedememek, doğanın mucizelerini yaşayamamak alıyor.
Koltuk rahatlığı mahkumiyetine kendini kaptırmış yetkilinin dağların, ağaçların dostluk bildirisini okuyacak zamanları olabilir mi?
Kitlesel bir duyarsızlık, çaresizlik psikolojisi irileşiyor gittikçe.
Dünya salgın hastalık nedeniyle Türk toplumuyla kıyaslanamayacak tarzda bir endişe içinde. Suları, tarım arazileri sanayileşme sürecinde kirlenmiş.
Birçok ülke insanı aç kalma korkularıyla marketleri bir çırpıda boşaltıyor.
Bizler; henüz aç kalma, tedirginliği yaşamıyoruz. Geleneklerimiz, sosyolojik yapımız, dayanışama güvencesi yerleştirmiş toplumsal şuur altımıza.
Fakat doğanın doğal disiplini, insanların vahşi zorlamalarına artık dayanamıyor.
Doğa ile özdeşleşen insan sayısı azaldıkça doğal ortam da haklı olarak hırçınlaşıyor. En korkuncu doğanın insanı kendisine rakip görmeye başlaması.
Daha birkaç yıl öncesine kadar Kazdağlarının tertemiz suları denizle bir coşkuyla buluşurken şimdi bu derelerin bir kısmı susuz kaldı.
Hiç dikkat ettiniz mi, bin bir türlü kuş, böcek sesleri bu yıl duyulmuyor.
Körfeze doğal boyasını vuran zeytin ağaçları boynu bükük bir kurbanlık koyun masumiyetini, küskünlüğünü yansıtıyor sanki.
O da biliyor ki soluk verdiği toprağını bir gün beton yığınları istila edecek.
Acaba şehir plancıları, ülkemizde mekânsal teknikleri kültürel ve sosyal faktörleri öğrenmeden mi mezun oluyorlar okullarından.
Teknik elamanların kıyıların, derelerin ormanların kamunun malı olduğunu bile bile ses çıkarmaması, toplumu bilinçlendirmemesi şaşılacak bir durum değil mi?
Oysa doğanın dengesi bozulmadan yapılaşma pekâlâ olabilir.
Koltuklarının kendilerine sağladığı yapay bir özgüven içinde asırlık zeytin ağaçlarının sökülmesini, kesilmesini görmezden gelecek bir yetkilinin nesiller karşısında ve tarih önünde nasıl anılacağını şimdiden idrak etmesi gerekir.
Veysel ne güzel söylemiş:
HAVAYA BAKARSAM HAVA ALIRIM
TOPRAĞA BAKARSAM DUA ALIRIM
TOPRAKTAN AYRILIRSAM NEREDE KALIRIM
BENİM SADIK YARİM KARA TOPRAKTIR
31 Aralık 2020