Okuma alışkanlığımı daha çok kızıma hamileyken başladığım ve o okumayı öğrenene kadar her gece düzenli olarak okuduğum çocuk masalları sayesinde kazandım diyebilirim.
Genelde hayvanlar üzerinden kıssadan hisse tarzında anlatılan masalları eğitici ve eğlenceli bulurdum. Kızım üç yaşına geldiğinde okuma etkinliğimize bir de okuduğum her masalın ardından “bu masal bize ne anlatıyor?” sorusu eklendi.
İyi mi yaptım kötü mü? Bilemiyorum. Zira iyi insan olmanın önemini ilmek ilmek işlendiğim kızımın, zeki ve akıllı bir çocuk olmasından son derece hoşnuttum. Ancak o büyüdükçe yaşam koşulları ve insan ilişkileri değişti yani en azından masallardaki gibi masum değildi artık.
Özellikle insani değerlerin yozlaştığı ve her türlü kurnazlığın hüküm sürdüğü günümüzde ne zaman bir sorun yaşasa , “Bana neden kurnaz olmayı da öğretmedin? Diye sitem eder oldu kızım.
O ne zaman sitem etse aklıma ona okuduğum masallar gelir. Mesela “Kurnaz Tilki İle Akıllı Tavşan” masalı gibi. Oysa bu masalda kazanan, sadece kendi çıkarını gözeten tilkinin kurnazlığı değil, ormanı ve orada yaşan tüm halkı düşünen tavşanın zekâsı ve aklıydı.
Bu arada zekâ ve akıl genelde birbirinin yerine kullanılıyor. Bu kavram kargaşasına açıklık getirmek için TDK’nun sözlüğünden faydalandım ve hazır sözlüğü açmışken kurnaz kavramının da hatırı kalmasın istedim.
Zeki: Anlama ve kavrama yeteneği olan.
Akıllı: Doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırt edebilecek durumda olan ve edindiği deneyimlerden ders alarak gerçeği iyi gören, olması gerektiği gibi doğru ve tedbirli hareket edebilen.
Kurnaz ise: İşine yarayan durumlarda açıkgözlü davranarak başkalarını kandırmayı beceren ancak başkalarına kanmayan ve onları oyuna getirerek amacına ulaşan kişi olarak tanımlanıyor sözlükte.
Anlaşıldığı üzere zeki bir insan çözüm üretebilir aynı zamanda akıllı ise ürettiğini olumlu yönde uygulama kabiliyetine sahiptir. Aklını kullanan zeki bir insanın eğilimi ise çoğunlukla bütünsel faydaya hizmet yönünde olur.
Kurnaz da zekidir ancak zekâsını bireysel hırs ve çıkarları için bencilce kullanır. Eşini, dostunu, iş ortağını dolandırır, devletine vergisini ödemez ve bir yolunu bulur vergi borcundan muaf olmayı başarır, emeğin hakkını vermez kısaca “Nasıl fayda sağlarım?” yerine “Nasıl faydalanırım?” diye düşünür. Saymakla bitmeyen bu özelliklere sahip olmakla birlikte, kendini de herkesten akıllı görür kurnaz.
Mesela seçimle gelen ve yasal yetkilere sahip olan bazı siyasetçilerin kısa sürede zenginleşmesi, bir iş insanının vergi ödememek için yasaların boşluklarını sonuna kadar kullanması, bir belediye başkanının şahsi çıkarı için tarım arazilerini imara açması gibi nice kurnazlık örneğine tanık olduk, olmaya da devam ediyoruz.
Oysa mutlak, sürdürülebilir bir toplum refahı ancak zekâ ve aklın işbirliği ile üretilen işler ve çözümler neticesinde mümkün olabilir.