Bir zamanlar basının gerçekten “amiral gemisi” olan Hürriyet’in karşısına Dinç Bilgin ve Zafer Mutlu kumandasında “Sabah” yayınlanınca, “habercilik ve tiraj” bakımından Hürriyet epey bir şok dalgası almıştı.
Ama sonra sahipler değişti, çok sular aktı, Sabah tamamen taraflı bir yayın organı haline gelirken nicedir Hürriyet de aynı safa girdi.
O zamanlar, camianın iki büyük rekabet devi “habercilik” alanında kıyasıya yarışırken güzel bir mecraydı basın.
Şimdi maalesef ikisi de ne özgür habercilik yapabiliyorlar ne de hür yorum.
O yüzden de tirajları da dibe vurdu, milyon satan bu gazeteler şimdi 150 bin gerçek satış rakamı sağlayabiliyorlarsa böbürlenme peşindeler…
Ve bugünlerde sadece bu gazetelere bakarsak AB’ye girdi neredeyse Türkiye…
Hatta AB üyesi olursak kokoreç yiyemeyecekmişiz, bu da kaçıncı nakaratsa artık.
AB’ye girsek uydururuz kokoreçi AB normlarına, derdimiz bu olsun, n’olacak…
Yunan yiyiyor biz mi yemeyeceğiz…
Neyse..
Şimdi İsveç’e kapılarını açtık ya NATO’nun…
Bir havalara uçuş bir sevinç…
AB’ye girecekmişiz…
Nerden çıktı bu; Litvanya’daki NATO liderler zirvesinden öyle bir sonuç çıkar mı ki?
İsveç terör örgütlerine destek vermeyecekmiş.
Türkiye’ye AB’nin yolu açılacakmış…
İyi de İsveç’in bunu yapacağına daha Sayın Bahçeli inanmıyor, biz nasıl inanalım?..
Hele hele AB’nin yolunun açılma meselesi.
NATO, AB’nin üst organı mıdır ki, İsveç’e kapıları açmakla bize de AB kapısı açılsın?..
Türkiye isterse zaten AB’nin yolu açık değil mi?..
Ama AB’ye sırt dönen, haçlı olarak gören son yıllarda biz olmadık mı?..
Kaldı ki doğrudur AB, hiçbir zaman Türkiye’yi tam üye yapmak istemez, Sırat Köprüsü’nden geçsek, köprüden bir daha geçirtmek için yeni bahaneler üretir; bunun bilincinde değil miyiz hepimiz?..
Teee Özallı, Çillerli yıllardan beri AB’ye kaç kere girdik…
Bir kere daha girelim n’olsun..
Sabah’a bakarsak, AB kapıları açtı bizi bekliyor.
Zaten yüzümüze karşı kimse “sizi almayız” demiyor…
Lakin biz ne kadar kapımızın önünü süpürüyoruz; ne kadar AB istediği için değil, kendimiz için AB standartlarını sağlayabiliyoruz?
Mükemmel durumda mıyız yani…
Yani 100 tam puan aldık da AB keyfinden mi almıyor bizi?
Oysa en başta siyaset aktörleri bilir:
Demokratik kurallar ne kadar işliyor ülkede?
Din ve vicdan özgürlüğünden tutun, hapiste olan gazetecilere kadar?..
Üç beş siyasal islamcı derneğin talebiyle nasıl konserler yasaklanabiliyor?..
Nasıl tarikatlar, cemaatler cirit atabiliyor?..
Yargımız tam bağımsız mı?..
Hukuka güven olması gerektiği gibi mi?..
Merkez Bankamız bağımsız karar alabiliyor mu?..
Gerçek manada hukuk devleti miyiz ve gerek kendi vatandaşımıza gerek dış dünyaya güven verebiliyor muyuz?..
Geçenlerde bakanlarımızdan biri dedi ki; “Yabancılar Türkiye’ye yatırım yapma hevesinde”
Heves başka yatırım yapma başka…
E yapsalar ya o zaman?..
Herkes her şeye heveslenebilir de yabancı yatırımcı gerek ekonomiye gerek hukuka güvenmek ister.
Güven varsa heveslenmez gelir.
Güven yoksa da heveslenmez bile.
Yani anlayacağınız…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu anayasasına yazıp sonra kafalar kızınca AİHM kararlarından bana ne derse bir ülke…
Ülkenin siyasi liderlerinden biri Anayasa Mahkemesi kapatılmalı derse…
Ne yabancı yatırımcı gelir istediğiniz ve beklentiniz ölçüsünde.
Ne de AB’ye alırlar bizi…
Tüm bunların yanında sayısı bilinmeyen milyonlarca göçmenin yarattığı kabus ötesi soruna değinmiyoruz bile…
Ama bir zamanları mumla aranan bir kısım gazetelere bakarsak…
AB kapısı açıldı.
Yine girdik AB’ye…
E sevinelim hadi o zaman, ayıp olmasın kendilerine:
Yuppiiiii!..