Konar-göçer yaşam tarzından çeşitli sebeplerle yerleşik düzene geçen ancak geleneksel kültür yapılarını korumaya çalışan Yörük kadınları; kilim, heybe ve çuval gibi göç ederken kolaylık sağlayan kullanım eşyalarının üzerlerine işledikleri motiflerle, duygu ve düşüncelerini asırlardır sanatsal bir şekilde dile getirmişler.
Canlı renklerle işlenen bu motifler, taşıdıkları anlamları ile aynı zamanda Yörük kültüründe bir iletişim şekli olmuş.
Yaklaşık otuz beş yıl önce Mersin’e ilk gidişimdi. Aylardan nisan olmasına rağmen ortalık sıcaktan yanıyordu. Kendimizi yaylaktaki koca halanın evine zor attık. İçeri girdiğimde dikkatimi çeken ilk şey keçi kılından dokunmuş, üzerine rengârenk motifler işlenmiş adeta tablo gibi yerdeki kilim oldu. Hatta yine motif işlemeli bir yaygının üzerine kurulmuş sofra bizi hazır bekliyordu.
Açlığımı unutmuş, hayranlıkla etrafı seyrediyordum. İçinde yaşam olan etnografya müzesinde gibiydim sanki. Un ve erzak çuvalları, içine günlük kullanım eşyalarının konulduğu büyük çuvallar, üst üste dizilmiş kuru yufka ve sedir örtüleri, perdeler kısaca evin içinde ne varsa hepsi rengârenk motif işlemeliydi.
Evin başköşesinde duran asırlık dokuma tezgâhı, bakır kap kacaklar, iki yüz yıllık geçmişi olan bir el dikiş makinası, ahşap bebek beşiği, duvarları süsleyen heybeler ve kuru ot demetleri, tahtadan yapılmış şirin evi şenlendiren diğer aksesuarlardı.
Dokumalara ilgi duyduğumu anlayan koca hala, “Bu beğendiğin dokumalar, işlemeler artık yok gelin kız. Şehirden gelip koca tırı dayadılar köylere, motiflerin örneklerini alacağız diye. Gidiş o gidiş. Camilerdeki seccadeleri bile topladılar. Yerine de makine halılarını verdiler, güya geçici olarak. Vermeyin dedim, dinlemedi gençler. Silip, süpürdüler köyün üç yüz yıllık geçmişini” dedi. Dalıp giden gözlerindeki hüzünden, yüreğindeki sızının hala taptaze olduğu anlaşılıyordu. “Artık dokuyan da kalmadı, ben ölesiye unutulur gider” diye sitemini de dile getirdi bilge hala.
Eskiden kız çocukları altı, yedi yaşlarında oturtulurmuş dokuma tezgâhının başına. Hepsi genç kız olana kadar ustalaşır, çeyizlerini kendileri yaparmış akıllarında tuttukları motiflerle. Her bir sembol motifleri, motiflerin bütünü de deseni ortaya çıkarıyor, adeta bir kompozisyon gibi. Elbette motiflerin anlamını öğrenince anlayabiliyorsunuz, dokuyanın eserinde ne anlattığını.
Kilim ve cicim tekniği ile üretilen dokumaların; atkı ve çözgüleri, boya tutmadığı için doğal haliyle keçi kılından, bezemeleri ise kırkılıp, eğirilerek iplik haline getirilmiş koyunyününden yapılıyormuş.
Uzun süre solmayan kök boyalarla boyanan yün bezeme ipleri; siyah, gök, sarı, al, mavi, turuncu, yeşil, kahve ve pembe gibi renkleri ile yaşam, ölüm, sevgi, aşk, umut, evlilik, gençlik, ihtiyarlık, özlem, ayrılık, istek, arzu, beklenti, bereket ve nazar gibi bireysel ve toplumsal derin anlamları olan motiflerin dilini destekliyor sanırım. Bereketi temsil eden kırmızı (al), toprağı temsil eden kahverengi (narınç), gökyüzünü temsil eden lacivert (gök), sevinç, özlem ve arzuyu temsil eden beyaz (ak) gibi.
***
Yaylaktaki ilk gecemiz, gençlik anılarını, motiflerin anlam ve birkaçının öyküsünü anlatan halamız sayesinde keyifli ve eğitici geçti böylece. Zira yaylak, sürekli bir şeyler öğrenilen hayat okulu gibi.
Aradan hayli zaman geçti ve iki yıl önce bu dili olan motiflerle bu kez Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde karşılaştım. Belediye tarafından 2016 yılında kurulan ve ata mirası Yörük geleneğinin yaşatılması, turizm ile kadınlar arasında bağın oluşturulması amaçlanan Hanımeli Çarşısında.
Akpınar Yaşam Merkezinde uluslararası üne sahip Yağcı Bedir halıları, merkezde istihdam edilen Yörük kadınları tarafından dokunuyor. Somut olmayan kültürel mirasımız hem gelecek nesle aktarılıyor hem de kadınlar ev ekonomisine katkıda bulunuyorlar bu sayede.
Atkı, çözgü ve bezemesinde yün ipliği kullanılan ve Gördes düğümü ile uzun ömürlü olan bu halılarda kullanılan motiflere aşina olduğum ancak anlamlarını unuttuğum için hemen sordum ve bu kez not aldım.
Dokuyanın o anki hislerine göre anlam kazanan motiflerden en çok bilineni Eli belinde; dişiliğin ve doğurganlığın yanı sıra şans, bereket, kısmet ve mutluluğu, yine çok kullanılan Koçboynuzu; erkeği, kahramanlığı, gücü ve kuvveti,
Dut, karpuz, kavun, nar, incir, üzüm gibi meyveler ile ejderha, geyik, kelebek, balık gibi hayvanlardan oluşan Bereket motifleri; sonsuz mutluluğu, ölümsüzlüğü ve evrenin yaratılışını,
Mitolojide tanrıçalara uğur getirdiğine inanılan Lotus çiçeği; bolluğu, İnsan figürü; dokuyanın bebek beklentisinin olduğunu veya gurbetteki sevgiliyi,
Saç bağı; evlilik arzusunu, Küpe; doğum ve çoğalmayı, Bukağı; aile, kadın-erkek birliği ve sevenlerin kavuşma arzusunu,
Sandıklı; kadınların evlenme ve çocuk sahibi olma isteğini, Hayat ağacı; Soy, sop, statü ve aileyi, Kuş; öldükten sonra ruhların gökyüzüne uçtuğu inancını, sevgi ve haber beklentisini,
Beş kollu yıldız; mükemmelliği, Altı kollu yıldız; evliliği, Yedi kollu yıldız; gökkuşağını ve evlere mutluluk getireceği inancını,
Suyolu; yaşamı, yeniden doğmayı, bedensel ve ruhsal olarak arınmayı, hayatın devamlılığını bereketi bilgeliği ve erdemi,
Pıtrak, el, parmak, tarak, muska, nazarlık, göz, haç ve çengel motifleri; kem gözlerden, kötülüklerden korunmayı ve yaratıcı gücü sembolize ediyormuş.
Her biri birkaç anlam taşıyan kelimeler gibi bu motifler de bir araya gelince ortaya antik döneme ait bir yazı sistemi olan Hiyeroglif çıkıyor, okumasını bilenler için.
Yapılan araştırmalarla kayıt altına alınmış olan bu motiflerin çoğu günümüze gelene kadar unutulmuş. Zira ülkemizde bu dokumaları barınma, saklama gibi günlük hayatlarında kullanan konar-göçer Yörükler de pek kalmamış.
Ata mirası olan asırlık dokuma örneklerini etnografya müzelerinde görüyoruz. Ancak özverili bir çalışma ile 2020 yılında açılan Eskişehir-Sivrihisar Uygulamalı Kilim Müzesini mutlaka görmenizi isterim.
Çünkü kilim, kadının dilidir, suskun seslenişidir.