Ben bir gecekondu çocuğuyum. Hep gurur duymuşumdur bundan ve gerekli gördüğüm ortamlarda da anlatmaktan haz almışımdır her daim…
Doğduğum evin damına çıktığımda denizin o mavisini ve duruluğunu uzakta olsa da içime çekerek büyüdüm. Kozmopolit bir şehrin kozmopolit bir mahallesinde büyüdüm. Bunun zenginlik olduğunun farkına sonraki yıllar vardım tabii ki…
İmkanların kısıtlı olduğu çocukluk yıllarım olsa da, geleceğe dair umutlarım hep büyük oldu. Biraz anlatayim isterseniz.
Henüz 6 aylıkken baba kelimesini bu yaşıma kadar kullanamadığım o güzel insanı aramızdan almış yaradan. Almış diyorum çünkü daha bilincinde değilim hayatın. Bir erkek çocuğunun babasız büyümesini babasız kalanlar daha iyi anlar sanırım. Yere düşersiniz incinir bir yeriniz.. Baba!! diye haykırmak istersiniz ama nafile çok uzaktadır. Sonra göz yaşları süzülür gözlerinizden, yanaklarınızı ıslatarak yol alır.. Babasızlık kanadı kırık kuş gibi olmaktır. Kanat çırparsınız semaya yükselmek için nafile, her kanat çırpışınız vücudunuzu ağrıtır sadece.
Büyüdüm düşe kalka engelleri aşa aşa. O sadece elleri değil ayakları dahi öpülesi anam sıcaklığını
hiç eksik etmedi bizden. Babamdan sonra bizim için yaşadı sadece, gözü yaşlı elleri nasırlı annem.
Bir hazin anımı anlatarak devam etmek isterim; ilkokulun ilk sınıfı ve ilk dersi. Öğretmenimiz tüm
öğrencilere sordu, babanız ne iş yapıyor diye. Tek tek sıraya göre cevaplar geldi tabii ki. Sıra bana
geldiğinde sadece ağladığımı hatırlıyorum.. Yok ki baba, işi de olsun…
İlkokul yılları bitti ve ortaokul zamanı geldi. Oturduğumuz mahalle tepe bir mahalleydi. Abim seni
yakın ortaokula yazdıralım dedi, bende hayır dedim. Çarşı’daki Beş Temmuz Ortaokulu’na
gitmek istiyorum, aksi takdirde gitmem dedim. Nihayetinde o okula kaydım yapıldı.
Hayatımın dönüm noktaları olan öğretmenlerim oldu çok şükür. Matematik öğretmenim Aysel
Nayir. Seni unutmam mümkün değil. Bendeki bana yolculuk etmeme sebep öğretmenlerimdensin. Unutamadığım bir anımı paylaşayım sizlerle. Matematiğin kümeler konusunun ilk dersi, Aysel öğretmenim10 tane soru yazdı kara tahtaya.İlk cevaplayan elini kaldırsın havaya dedi. Kaldırdım, kontrol etti baştan sona hepsi doğru. Kaldır dedi, tekrar elini ve çak dedi, çaktık ellerimizi birbirine. Kabuklarımdan sıyrılmaya başlamıştım artık. O içinde fırtınalar kopan
İbrahim yeteneklerini keşfetmeye başlamıştı artık.
Lise eğitiminden sonra ilk senemde Balıkesir Necatibey Egitim Fakültesi Fen Bilgisi öğretmenliği bölümünü kazandım. Anacığımı da yanıma alıp kayıt yaptırmak için Balıkesir yolunu tuttuk.18 saatlik yorucu otobüs yolculuğundan sonra Balıkesir’e ulaştık. Yeni bir yer, yeni bir macera. Anam görsün istedim. Çünkü tek üniversite okuyan evladı ben olacaktım, bu duygudan onu mahrum edemezdim. Yaş 17 daha, düşüncelerimle baş edemediğim ,beynimin hızına ulaşamadığım yıllar.
Her memleketten insan var sınıfta. Baktığınızda tahmin edebiliyorsunuz sosyo-ekonomik durumlarını. Hiç gocunmadım, gurur duydum geçmişimle… Herkesin bir zamanı var ve elbet bir gün benim zamanımın da geleceğinin farkında olarak yaşadım. 1. ve 2. yıllar biraz zorlu geçti. 3. sınıfa geldiğimde Eğitim Fakültesi’nden arkadaşlarımız olan komşularımın sayesinde BAÇEV (Balıkesir Çağdas Eğitim Vakfı ) ile tanıştım. Üniversite öğrencilerine burs veriyorlardı. Bende başvuru yaptım.
Çağdaş, cumhuriyetçi ve vatansever gençler olmasına özen gösteriyorlardı. Bana da burs verdiler. Bizlerde boş zamanlarımızda vakıfta ilköğretim ve lise öğrencilerine kendi branşlarımızla ilgili dersler anlatıyorduk. Zamanla vakıf başkanı Metin Özyurt hocam ve sevgili eşi Hayriye Özyurt aynı zamanda yeğenleri Berrin Gençoğlu Seçer ablamla samimi olmaya başladık. En belirgin ortak yanlarımız vatansever ve Atatürkçü olmamızdı. Bu da yetiyor zaten. Benim hayatımın önemli bir dönüm noktası da bu saydığım saygıdeğer kişiler kısacası BAÇEV olmuştur. Artık maddi sıkıntıları aşmış ve sosyal olarak kendimi tatmin etmeye başlamıştım. Bu süreç içerisinde bir çok eğitsel ve kültürel etkinliklere hep beraber imza attık. Türk Halk Müziği Korosu kurup konserler verip, çeşitli tiyatro etkinlikleri düzenledik. Hatta bir tiyatro etkinliğinden sonra tiyatro kurucusunu öğrenci evimizde misafir edip, sabaha kadar sohbet etmiştik.
Ülkenin aydınlık yarınlarına nasıl yatırım yapılacağını BAÇEV sayesinde öğrendim. EĞİTİM.. Bu işe yüreklerini, emeklerini koymuşlardı, bir karşılık beklemeden. Onlar benim vatansever duygularımı daha da pekiştirip, güzel yarınlara olan umudumu arttırdılar.
Partim CHP’ye de ilk Balıkesir’de 2003 yılında üye olmuştum. Başka hangi partiye üye olabilirim ki zaten ? Ata yadigarı ve emaneti. Bu emanete sahip çıkmak biz Cumhuriyet çocuklarının boynunun borcudur. Şu an partimin üye ve yöneticisi olarak görev yürütmekteyim. Aynı zamanda Almanya’da bulunduğum şehirde Alman Sosyal Demokrat Partisi olan SPD’nin yönetim kurulu üyesiyim.
Git zaman gel zaman KPSS denen öğretmen adaylarının adeta kabusu olan illet benimde kabusum oldu ve atanamadım. 80 puanı geçmiş olmama rağmen MEB’de çalışma fırsatım olmadı. Farklı branşlardan 50 puanla dahi atananlar varken, atanamıyordum. Adalet… Adalet…Adalet… Tüm zorluklara rağmen Atatürk sevgim bana kuvvet verdi. O büyük insan, o kadar imkansızlıklar içerisinde yeni bir ülke ve Cumhuriyet kurabiliyorsa, bizim yaşadıklarımız kamçılıyor olmalı sadece bizleri. Daha sonra 10 senedir evli olduğum ve bana dünyalar tatlısı 2 evladın babası olmamı sağlayan eşimle tanıştım ve 10 senedirde Almanya’da yaşıyorum. Yer ve zaman değişse de değişmeyen tek şey ülkeme ve büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’e olan bağlılığım ve sevgim olmuştur. Çünkü sahip olduğum her şeyi, bizlere bıraktığı Cumhuriyet’e borçluyum. Kimsesizlerin kimidir Cumhuriyet. Fakir çocukların öğretmen, mühendis, sanatçı, milletvekili, cumhurbaşkanı olabildiği bir sistemdir Cumhuriyet.
Başöğretmenim sen rahat uyu, toprağın incitmesin seni.
Oğlun İbrahim ATACANOĞLU…