Bugün işi her zamankinden biraz daha uzamıştı. İşten çıkmıştı saat 23.00 ü geçiyordu. Sokağa çıktığında derin bir nefes aldı, sanki tüm oksijeni vücuduna zihnine doldurmak istermişçesine. Gökyüzüne baktı.
Sanki bir çıkış yolu arar gibi…
Kafasının dolu olduğunu hissetmesine gerek yoktu zaten biliyordu.
Arabasına bindi. İçine bir üşüme girmişti. Bu duyguyu pek sevmezdi. Yollar bomboştu. Yol ve gece hep sevdiği idi. Birde müzik var ise artık gidebildiğinden fazlasını istiyordu. Fakat her yolun bir sonu olduğunda farkında idi.
Ama her sonunda yeni bir başlangıç olduğunun da farkındaydı. Hayatta bıraktıklarını dönüp bakmamayı yıllar öncesinde amcasından öğrenmişti.
Amcasının o sözlerini hiç unutmuyordu. “Olmak istiyorsan geriye dönüp bakmayacaksın demişti.” Önceleri bu çok acımasızca gelse de bıraktıklarına dönüp bakmamayı öğrenmek çoğu zaman lütuf olmuştu kadın için. Bazen ise bunu çok yapamıyordu.
Kafasındaki deryada kaybolmamak adına bırakmalıydı birazını gökyüzüne, birazını yola, birazını geceye, birazını da müziğe, birazını da kahve kokusuna…
Canı eve girmek istemiyordu. Bu da arkasında bırakmak zorunda olduklarındandı. Neleri bırakmamıştı ki arkasında…
Kafasındaki deryanın içinden geçerken eve geldiğini fark etti. Yarın onu bekleyen yeni bir mesai olmasına rağmen gözünde uyku yoktu.
Hemen özgür olduğu dünyaya döndü. İnsan zihninin, insan için en büyük hapis olduğunu bildiği gibi en büyük özgürlük alanı olduğunun da farkındaydı.
Güzel bir kokuya ihtiyacı vardı. Her zaman ki gibi kahve kokusu olacaktı. Kahve kokusu onu Ömer Hayyam’a götürdü.
Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma;
Çıkma kendisinden dışarı, serseri olma;
Kendi içine sefer et erenler değil:
Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma.
Şimdi herkesten sıyrıldığı kendi dünyasında gezme zamanı idi. Bu dünyanın en sevdiği yönü sınırsız özgür olmasıydı. İstediği duyguyu, istediği eylemi sorgulanmadan yaşayabiliyordu. İnsanın var olduğundan beri aradığı güven vardı bu dünyada ve satırlarda… Kahve kokusuna müzik eşlik etsin istedi.
Şimdi artık sefere çıkabilirdi. Yaptıkları, yapmak istedikleri, yaşadıkları, yaşamak istedikleri, bıraktıkları bırakmaya kıyamadıkları, hayalleri, bitmeyen çocuk heyecanları…
Bugün yolculuğundaki müzik onu hep Hayyam’ın dizelerine götürüyordu. Kitabını açtı karşına gelen dizeler yine Hayyam’dandı.
Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti;
Derede akan su, ovada esen yel gibi.
İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:
Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki.
Anı yaşamaya bu dizeler ile başlamıştı. Fakat mutluluğun sarhoşluğuna kapılmamayı da bu dizelerle öğrenmişti. Sonra yağmurlar altında çocuklar gibi sırılsıklam dans ettikleri o anı düşünürken telefonuna gelen mesaj ile döndü an’a…
“Gerçek anlamda altüst edilmiş dünyada doğru, bir yanlışlık anıdır” (Guy Debord) yazıyordu. Son zamanlarda ne kadar çok doğru gördüğü yanlışlık değil de yanlış gördüğü doğrunun yaşandığını fark etti.
Hayatında doğru sandığı anlardan biriydi yağmur altındaki dans…
O anı yeniden yaşadı, ıslaklığı, dokunuşu, heyecanı, mutluluğu…
Nasıl geliştiğini düşündü. Henüz ona o kenti bırakıp gelmediği zamanlardı. Sonrasında karar vermişti bir kenti ona bırakmayı. Güzel bir yaz akşamı idi. Birden hafif bir esinti çıktı. Yağmur ne kadar aniden gelmiş ise kadın adamın elinden tutup birden çekmişti yağmurun altına boş sokaklarda ıslandıkları andı mutluluk kadın için…
Adama göre kadın çocuk muydu? Neden böyle bir şey yaptığını düşünmeye çalışırken kadın dans edelim mi demişti?
Adam istemeyerek başladığı dansın bir daha unutamayacağı bir an olduğunun farkında değildi.
Kadın için bu aslında bu kente ve bu adama bir veda idi. Kendisine ve yaşadığı topluma göre cesaret ettiklerine inanamıyordu. İlk defa kendi tabularını yıkıyordu. Adamın duygularının kendi duyguları ile buluştuğunu anladı.
İki insanın an itibari ile ortak duygularda olması anlık bir tutulmaydı. Hep olması beklenemezdi. Sonraya ancak güzel tatlar ve kokular bırakırdı.
Amcasının sözlerini kendine hatırlattı.
Okuduğu kitaplardan aldığı notları karıştırırken, kentten ayrılırken yazdığı notları gördü.
Dert içinde sevinci bul da yaşa;
Haksız düzende haklı ol da yaşa;
Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın,
Varından yoğundan kurtul da yaşa.
Hayatı boyunca değil son yıllarda bu dizeler gibi yaşamaya çalıştığını fark etti. Okuma zamanıydı. Yeni bilgiler, yeni hayatlar, yeni maceralar, yeni duygular biriktirme zamanını idi.
Yol almak zamanı idi. Kendine doğru olmalıydı bu yol…
Müzik önerisi: https://youtu.be/7FJP97RYDu4