Tanrı zengini sever de ondan. Çünkü istediklerini sadece zengin yerine getirir.
Mesela zengin hacca gider, kurban keser, zekat verir. Hatta bol bol gösterişli hayırlar yapar, Ramazanda iftar verirler bol bol.
Son yıllarda yeni bir moda başladı lokma hayırları… Bazen durur durur bakarım lokma kuyruklarına…Yediden yetmişe kadın, erkek, çocuk sıcak demeden, soğuk demeden girer lokma kuyruğuna. Alacağı iki lokma içindir bütün çilesi. O arada itilir kakılır arada bir azar işitir ama kuyruktan bir türlü çıkamaz; çünkü açtır. Çoğu kez de cebinde parası yoktur. Varsa da onu belki de yarın sabah okula giden çocuğuna harçlık verecektir. O arada bol bol dua eder lokma hayırı yapana. Aklına gelmez. Neden ben hayırı yapan değilim de, hayırdan yararlananım diye soru sormak. O kuyruklarda kimler yoktur ki. Emekli, asgari ücretli, işsiz, kadın, çoluk çocuk.
Bütün yaz 40 derece sıcakta 40 lira yevmiye için tarlalarda çile çekerler, çocukları tarla kenarlarında çoğu zaman aç-susuz kalır ama annenin yapacağı fazlada bir şey yoktur.
Ama yoksulların kaderidir bu. Onlar çoğu zaman bu kaderi sorgulamaz. Çünkü sabrederlerse cennete gideceklerine bir kez inandırılmıştır. Öğretilmiş çaresizliktir onun adı. Harama el uzatmazlar, zenginin malında gözleri yoktur. Akşam yevmiyeyi alırken, üstüne birde dua ederler Allah kazancını arttırsın diye.
“Tanrı zengini sever” dedik. Onların çocukları sokaklarda dilenmez. Onların çocukları sokak köşelerinde tiner koklamaz! Onların çocuklarının karanlık sinemalarda ırzına geçilmez! Karıları E-5 yolunda müşteri beklemeye çıkmaz. Kızları hayat kadını olmaz! Tanrı onlara iyi okullar sunar, Tanrı onlara iyi kariyerler sunar, Tanrı onlara yatlar katlar sunar. Tanrı onlara dünyada bir cennet sunar. Onlar öbür dünyayı beklemezler! Kaldı ki onlar ölünce de cennete gideceklerine inanırlar. Fakirin içinde hep bir korku vardır. Ya sabredemez de yoksulluğuma isyan edip, günaha girersem diye, ama zenginde öyle bir korku yoktur. Çünkü “Tanrı bizi sevmese zengin yaratmazdı” diye düşünürler.
Çoğu zaman seçim zamanlarında kendilerine verilen bir umudun, siyasetçinin peşinden koşar yoksullar gece gündüz.. Bir umuttur kendine, çocuğuna iş bulmak. Çünkü evlerde her gün parasızlıktan kavga kıyamettir. Huzur firardadır.
1 Mayıs’ta işler tatil olduğu ve sahil kıyısındaki mesire yerlerine gidecekleri için çok sevinirler. “Şu gençler de hiçbir şeyden memnun olmuyorlar, ne var şimdi olay çıkaracak” diye Taksim’e çıkanlara karanlık gözlerle bakarlar. Ama mangalda neden kuzu pirzola değil, ancak tavuk kanadı çevirebildiklerini hiç sormazlar. Katkı maddesiz bir kangal sucuk ise onlar için sadece televizyonda gördükleri ağız sulandıran ve ancak zenginlerin yiyebileceği bir yiyecektir. Çokta vatanseverdir bu zenginler. Mesela bedellidir hep çocukları, cephede yoksul çocukları savaşırken bunlar vatan sömürüsü yaparlar.
Asgari ücretli yoksullar işlerine sımsıkı yapışırlar, bunun için en yakın arkadaşlarını bile hiçe sayabilirler.
Sendikacılar, hak arayanlar onlar için uzak durulması gereken tehlikeli tiplerdir. Tersanelerde, inşaatlarda ölen arkadaşları için üzülürler ama “kader” deyip geçerler.
Evet dostlarım ben oldum olası Tanrının neden zengini çok severken, yoksulu sever gibi yaptığını anlayamamışımdır. Çünkü ” veren el, alan elden üstündür” denmiştir bir kez.
Çok önemli not : Bu yazı çocuğuna bir pantolon alamadığı için intihar eden baba ve yavrusunu üşütmemek için ütüyü açık unutarak, evinde yangın çıktığı için yanarak ölen anne anısına kaleme alınmıştır.