Arabesk şarkı isimlerinden yapılan filmlerin çok bilinen bir repliğidir. Hatırlarsınız…
“Fakir ama gururlu bir genç vardı.”
Zengin kızlar genellikle fakir delikanlılara aşık olur, kız babası oğlanın kızını bırakması için para teklif eder ama oğlan kabul etmez aşkına sadık kalırdı…
Birçok ilde, kazalarda öyle zengin veya fakir mahalleler yoktu;
Zengin ya da fakir evler vardı…
Zengin-fakir mahalleler 1950-60 sonrası köyden kente gelenlerin kentin kenarlarına eklenmesiyle oluştu…
Hangi ev fakir, hangi ev varlıklı herkes bilir ama bazı görgüsüz istisnalar hariç kimse kimsenin fakirliğini yüzüne vurmaz, mahalleli bir birine destek olurdu…
Kaderciydi halkımız…
Fakirliği bu dünyada ödenmesi gereken bir bedel olarak görür; aç kalarak, açıkta kalarak, dünyanın sefaletini omuzlayarak cennete gideceklerini hayal eder, her yemekten sonra; “Bugün de karnımız doydu.” der şükrederdi…
Halk her geçen yıl biraz daha fakirleşti…
Bir baba tek maaşla 5 çocuğunu okutup, evlendirebiliyorken, beş çocuk bir babaya bakamaz duruma geldi…
Asgari ücret azami sefalet haline gelince milyonlarca çalışan ve emekli için yaşam işkenceye dönüşüyor, toplum yoksullukta eşitleniyordu…
Eskiden fakirliğini gizlemeye çalışan insanlar televizyon kameraları önünde yüzlerini kızartarak “açız, et yiyemiyoruz, torunlarımıza bayram harçlığı veremiyoruz” diye isyan ederken onları aç bırakanlar varlık içinde günlerini gün ediyordu…
Artık yoksulluktan utanmak ayıp değil…
Ayıp olan milyonlarca emeklinin, emekçinin, tüm halkın tepkisiz kalmasıdır…