Çok değil neredeyse 1990’lara kadar…
Batı’nın güzide ili Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bile günlük gazeteler öğleden sonra ulaşırdı… Batı’nın bir ilçesi bu durumdayken geri kalmış yörelerin halini varın siz düşünün…
Halen tam bitirilememiş olsa da şimdi karayolu ulaşımı sorun olmaktan çıktı ama o zamanlarda yol demeye bin şahit gerektiği için gazeteler siz deyin posta treniyle, biz diyelim kara trenle gelirdi ilçeye…
Babaannem Dursunbey’de olduğu için ve zaman zaman ziyaretine gittiğimiz için küçüklüğümüzde bile kafa yorardık bu duruma…
“Günlük gazeteyi sabah almalısın eline, günün yarısı bitmiş, Balıkesir gibi ilin ilçesinde gazete nasıl olmaz” diye.
Velhasıl…
Ankara Hukuk’a başladığımız ve fiyat ile rahatlığı bakımından Mavi Tren ile yol aldığımız fakülte yıllarında ise trenin durduğu ara kasaba istasyonlarında köy çocuklarının “gazete gazete” diye trenlerin camlarına doğru koştuklarını, yolculardan gazete istediklerini görürdük..
Dursunbey gazeteye öğle sonrası kavuşuyorsa kuşkusuz orta Anadolu’nun yalnız köylerinde gazete; bulunmaz hint kumaşından öte değerliydi…
Tren camlarından çocuklara gazete atanlar olursa o yüzlerine yansıyan mutluluk da hala hafızalarımızda…
Şimdi düşünüyoruz da o zamanlar okumaya, bilgiye aç bir toplum vardı; ne kadar yokluklar içinde olsa da.
Ve o zamanlar teknoloji böyle inanılmaz gelişim içinde değildi.
Evlerde buzdolabı vardı ama televizyon, hele renklisi yeni yeni gelmeye başlamıştı.
Ki cep telefonlarının ilk kullanımı dahi 1995 ve sonrasıydı.
O zamanlar, o yokluklar içinde çok daha birbirine saygılı, çok daha değişik fikirlere açık, çok daha okuyan ve meraklı bir toplum gözlemlemiştik.
Tek kanallı televizyonumuz (TRT) çok daha modern ve demokratikti.
Halkın sesiydi.
Vatandaş radyodan başını kaldırmazdı.
Öğrenme isteği ve bilgilenme ihtiyacı had safhada olan mutlu nesillerdi o zamanlar…
Ama ne yazık ki zaman ilerledikçe Türkiye’nin o güzel tılsımı bozuldu…
Yokken daha bilgiliydik…
Şimdi her şeyimiz var, zır cahil bir toplum olma yolunda tavan yapıyoruz…
Ne birbirimizle konuşabiliyoruz, ne bir iddianın doğruluğunu araştırıp bilginin peşinden gidiyoruz…
Eskiden dergi gibi haftalık ansiklopedi fasikülleri satılır, orta direk dediğimiz kesim ansiklopedi fasiküllerinden evinde kütüphane yapar, dergisini, gazetesini alır; bugünkünden çok daha bilgili şekilde çocuklarını geleceğe hazırlarlardı.
Bugün ne ansiklopedi kaldı çevremizde, ne gazete…
Gazete satışları dibe vurdu.
Kitap satışları zaten azdı, ekonomik koşullarda bir kitap alsan cepte para yok, öncelikler arasında ötelendi..
İnternet ile bilgiye ulaşmak kolaylaştı ama interneti tamamen eğlence odaklı yararlanan bir toplum haline evrildik.
Bilgi giderek azaldı, kırıntı vaziyetini aldı, çocuklarımızın her imkanı varken, en iyi eğitimleri verebilirken bir dokunduğunuzda görüyorsunuz ki cam vazo misali kırılıp gidiyorlar bir genel kültür sorusunda.
Çocukları geçtik, koca insanlar en basit bilgi kırıntısından yoksun.
Hurafeler sarmış etrafı, İslamiyet’e en büyük zararı veren ve kendini hoca addeden bir sürü ismin türlü saçmalıklarıyla toplum zehirleniyor, gün geçmiyor ki cinsellik ve huriler üzerine bir şey duymayalım!
Ortak doğruları bir kenara koyun herhangi bir doğruda bile mutabık kalınamıyor.
Siyasetin yarattığı kötü sonuçlar nedeniyle hiç olmadığı kadar ayrımlaşan, birbirinin yaşam alanına saygısı olmayan topluma dönüştük.
Teknolojik olarak her şey var elimizde…
Ama eline ne gazete alan var ne dergi ne kitap…
Tiktok ve instagram dünyasına hapsolan sığ bir toplum olduk.
Varken; bilgisizlikte doruk yapmak gün be gün….
İnsanın içi sızlıyor gerçekten.