İkizler dünyaya gelmişti. Çanakkale’nin rüzgarlı havasında ikizlerimiz çok sık hastalanıyordu. Özellikle gece ateşlendiklerinde hastaneye gitmek sorun oluyordu. Taksi çağırıp, gitmek gelmek sık olmaya başlayınca bütçe de her ay açık vermeye başlamıştı. Şayan, kredi çekelim bir araba dedikçe ben kriz geliyor, bekleyelim diyordum. Ben kriz dedikçe Şayan’ı hafakanlar basıyordu. Baktım olacak gibi değil, 70 milyon kredi çektim, üstüne biriktirdiğimiz markları bozdurdum. Toplamda 90 milyon liraya sırası gelene elden beş milyon lira vererek 93 model Skoda Favorit’i aldık.
6 ay her şey yolundaydı. Ancak benim kriz bekleyen teorim 5 Nisan gecesi(1994) gerçekleşince bizim de pembe rüyalarımız bir anda döndü siyaha.. Mark 3 bin liradan 25 bin liraya fırlamış arabam pul değerine düşmüştü. Taksitler krizle değişmişti. En kötüsü ise 5 nisan sabahı yaşadığım idi…
Sabah kapının zili çalınca ben tencereyi alıp kapıyı açtım. Gelen sütçüydü, günlük iki litre süt alıyorduk. Kapıyı açtım. Sütçünün elinde süt güğümü yoktu. Yüzünde morluk vardı. Ben gayri ihtiyari tencereyi uzattığı da baktım bizim sütçü kapının az ötesinde elinde süt güğümü olmadan bana bakıyor. Süt yok mu dedim. Yok abi, traktör de var… İyi de niye getirmiyorsun, dediğim de abi fiyat değişti. Güldüm, kaç oldu. Elli bin lira, o tencere nasıl olduysa sütçünün kafasına inmek için gitti ellerimden… O kaçıyor, ben arkasından.. Abi herkes beni dövüyor, kriz çıktı haberiniz yok mu? 15 lira yani 15 bin lira olan süt 50 bin lira olmuştu. Aylık süte vereceğim fiyat olmuştu, 3 milyon.. Aylık toplam gelirimiz ise 11 milyon liraydı.. Arkasından bir yıl önce aldığımız ithal AEG Wampir elektrik süpürgesi arızalandı. Servise getirdim. Şu parça değişecek ama parça dışarıdan geliyor, 100 dolar.. Üstüne biz de işçilik ücreti alacağız, dedi. Piyasadan bir ustaya yaptırdım. Süpürge çalışıyordu ancak apartmanda gürültüden durulmuyordu. Lojmandaki dostlarım sen bunu bizler cumartesi günü öğleden sonra binayı boşaltalım sen öyle çalıştır, deyince bir ortak yol bulmuş olduk. Velhasıl bu kriz öyle bizi vurdu ki o nedenle arabamdan hızlı bir şekilde soğudum. Satsam verilen fiyat 4 aylık taksitini anca karşılıyordu. Şayan ile ben o bir kaç yılı öyle zor geçirdik ki bu kadarcıkla yetineyim..
Skoda’yla öyle maceralarımız oldu ki hepsini anlatmaya kalksam yazı dizisi olur. Ben bir iki tanesini anlatacağım. Arabayı daha çok ikizlerin okul ve etkinliklerinin servislerinde kullanıyorduk. İkizlerim fen lisesinde okurken bir yandan da dershaneye gidiyorlardı. Yine onları getir götür yaparken, arabayı bir gün bir yerde unutup eve geldim. Üzerinden üç dört gün geçti. İkizleri dershaneye getireceğim. Kurumun park yerine gittim, araba yok. Oraya baktım, buraya baktım araba yok. Hafızamı yokladım. Yok, bizim araba çalındı, dedim. Doğru emniyete gittim. Arabam çalındı, dedim. Tamam dediler, biraz bekleyin ifadenizi alalım dediler. İfade için sıramı bekliyorum. Yine benim gibi sıra bekleyen bir vatandaş da Hürriyet gazetesi okuyor. Gazetedeki bir haber ilgi mi çekti. Ben bunu okudum, dedim. Nerede okudum noktası kafama takıldı. Pazar günü ikizleri dershaneye getirip bıraktıktan sonra eve dönerken, bakkala uğrayıp gazetelerimi almıştım. Çıkarken bir dostuma rastlamıştım. Onunla konuşa konuşa eve gelirken onun gazetesinden okumuştum, bu haberi.. Polis bey, Vecdi bey buyrun ifadenizi alalım dediğinde… Başımı kaldırıp bana 10 dakika müsaade bir yere bakıp geleceğim, dedim… Koşarak bakkala geldim. Benim Skoda orada duruyordu. Nasıl bıraktıysam öyle duruyordu…
Şayan, Karadenizi çok görmek istiyordu.
Yap programı çıkalım, gidip görelim, dedim…
20 günlük program ile Bartın’dan başlayan gezimiz; Amasra, Safranbolu, Kastamonu, Sinop ve neredeyse bütün ilçeleri, Erfelek Şelalesi, Gerze, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Amasya ve bu bölgelerde ki görülecek bütün önemli yerleri dolaşmıştık..
En son Rize’de yaşadığımı anlatıp hikayeyi bitireyim… Skoda bu gezi esnasında teklemeye başladı. Rize’de artık ne yaptıysam hararet yükselmesini önleyemedik. Aracı zar zor, sanayiye getirdik. Oranın laz uşağı iyi bir ustaya getirdik. Usta bir arabaya baktı, bir bize baktı. Siz şimdi bu araçla Balıkesir’den buraya kadar geldiniz öyle mi… Ya bizim burada bu araçlarla kimse binmez. Arabanın içinde karın ve kızların olmasa elimi sürmem ama madem buraya kadar geldin, mecburen yapacağız, dedi. Biz de böyle eski markalar olmadığından aracının parçasını bulamazsın, dedi. Ben ona Renault marka arabadan bir vantilatör ayarlar, takar sizi emniyetli bir şekilde Balıkesir’e gönderirim, dedi. Bayağı uğraştı, sonunda başardı. Çalıştırdı, çalışıyordu. Çırak ve kalfaları çağırdı, kendisini alkışlattı. Hepsine bir şeyler aldık yediler, kendisine de güzelin ötesinde bir ücret ödedik..
Yola çıktık..
Arabada yine ters giden bir durum var. Trafik sıkıştığında yine hararet yükseliyordu. Trafik kaide ve usullerini yeri geldiğinde ceza yememek için dörtlü sinyali yapmak suretiyle gaza bastık, Balıkesir’e geldik. Ertesi gün Ayvalık’a gitmek üzere yola çıkmadan önce sanayiye ustaya gittim..
Usta duruma baktı, gülmeye başladı.
Usta ne oldu dedim..
Hangi salak usta bunu yaptı, dedi..
Ne oldu, dedim…
Uçları ters bağlamış, soğuk havayı motor içine vereceğine dışarıya veriyor. İyi canınıza bir şey olmadan geldiniz, dedi…
Uçların yerini değiştirdi, iş bitti..
Böyle çok anımız vardı, Skoda’yla..
Şayan, Balıkesir’de siyasi çalışmalarında Skoda’yı özgürce kullandı… Ayvalık’ta özgürce kullandı.
Kaza da yaptık, dağ bayır da dolaştık…
Ülkeyi de kısmen dolaştık…
Kızlarım da o araba üzerinden ehliyet aldı…
Şayan’dan sonra arabanın içini ne temizledim, ne yıkadım. Şayan’a ait tozlarla gitmek hoşuma gidiyordu.
Yolda o kadar çok kaldım ki..
Onları yazmadım.
En son yağmuru içeriye almaya başlayınca ve yakın dostlarım isyan edince Skoda’mızı hurdaya göndermek farz oldu…
Ayrılmak zor oldu ama ayrılmak da gerekiyordu.
Güle güle 10 F 7560
Sevgi ve saygılarımla…
Vecdi Yılmaz