Evlatlık olarak verildiğini askere giderken öğrendi.
Hiç tasalanmadı , üzülmedi. Yoksulluğunun en acısını yaşamadı. Tek evlat olarak emekleyerek geldi o eve. Üstte çıkan iki dişi ile gülünce dünyalar onların oluyordu. 98 harbinde kalçasından yediği iki kurşunla zorlanarak yürüyordu.
Bir oğulcuğu olmuştu , şimdi güneş daha sıcak doğup , en aydınlık güzel günlere doğuyordu.
Kurtdereli İsmail Kandemir. Hatice Kandemir’in kocası.
Bilmiyorlardı kimden olmuyordu çocukları.
Ayrılmayı hiç düşünmediler. Evlatlık almak için konu komşuya , eşe dosta , Çocuk Esirgeme’ye devlete haber saldılar. Muratlarına ermeleri uzun sürmedi. Kurtdereli İsmail gazi olduğu için devlet ona bu konuda cömert davrandı. Yaşına başına bakmadan verdiler Mustafa’sını. Kapıp geldiler köylerine..
***
Çaltepesi’nde güttüğü koyunları düze indirmek zor oluyordu. Bir oğulcuğu olaydı , siyittirip indireydi koyunu kuzuyu. En büyük hayalinin gerçek olacağı günleri düşleyerek evlatlığına sımsıkı sarıldılar.
Ela gözlerinin üstündeki yay gibi kaşlarını ve simsiyah saçlarının dalgasını çok sevdi Kurtdereli İsmail. Boyu bosu gittikçe uzuyordu. Evin içini heybetiyle doldurmaya başladığı yıllara gelinmişti. Şayak kumaştan açık kahve tonunda kilot pantul ve yeleğini kurban bayramına denk getirip diktirmişti babalığı. Analığı, kendi elleriyle dokuduğu lacivert – beyaz “alaca” denen kumaştan topal terziye diktirdi içinin göyneğini. Bayram sabahı erken kalktılar. Mis gibi tarhana çorbası bayram heyecanı ile içildi. Bayram namazını kıldılar baba – oğul. Bahçedeki koyunlardan seçtiği kurbanlığı oğlu Mustafa kesti. Derisini tek çizik ve kusur olmadan soydu. Pösteki yapacakları deriyi tuzladılar.
Okul evlerinin tam karşısındaydı. Çaltıdan avlunun aralıklarından okulun yeni gelen öğretmeni ve çocuklarını gördü.
– Bubaaa , yeni gelen malim abim okulun bahçesinde koyun kesiyo yalım. Baksana , çocukları da yamacında .
Kurtdereli İsmail elini şapkasının siperliğine götürüp , gölge edip baktı.
– Kurbanını ben keseceğim ay oğlum. O ne bilsin ki , hayvan kesmeyi. Kurban duası var , şartı var , şurtu var kurban kesmenin de. O komünist okulunda okumuş bunları bilmez ki. Hem de daha çok genç. Hadi biz gidelim de keselim malim beyimizin şu kurbanını.
Kurbanın çukurunu kazmıştı muallim. Gözlerini bağlamak için kızının elinde bir beyaz yazma vardı. Oğlu daha yeni appanlayarak yürüyordu. Ebe hanım elinde çinko bir koca tas su ile geldi yanlarına. Suyun içinde çörek otu konmuştu.
– Hoşgeldiniz İsmail dayı. Mustafa efendi sen de hoşgeldin. Ben çukuru biraz büyük kazdım , sakatatları da buraya gömeceğim.
Olmazzz dedi Kurtdereli İsmail. Köyün köpekleri deşerler buraları her yana koku salar zamanla. Biz temizleriz sakatatları , koyun köpeklerimize yal yapıyoruz ya , içine katarız barsaklarını , öte berisini.
– İyi o zaman , ben bu sene kurbanımı rahmetlik anacığım Fatma Zehra için keseceğim. Lütfiye ile öyle niyet ettik. Kabul olsun , ruhunun haberi olsun.
– İnşallah bu kurbanın sevabı anacığına varır malim oğlum.
Muallim bey , koca kurban bıçağını yazma ile sakladı. Çörek otlu suyu ebe hanım kendi elleriyle kurbanlığa içirdi. Muallim bey, kurbanın gözlerini beyaz yazma ile bağladı.Usulca çukurun başına yatırdı. Duaları okumaya başladı.
Duası bitince kurbanını kesti.
Kurtdereli İsmail şaşkındı. Biz ne dedik , ne çıktı. Bak şu komünist mektepli malimin hünerlerine. İçinde bir pişmanlık duygusu ile Muallim izlemeye koyuldu. Muallim ile Mustafa ile erik ağacına birlikte astılar kurbanı. Elleri öylesine hünerli kesip parçalıyordu ki kurbanı , hayranlıkla izledi Kurtdereli İsmail.
– Malim oğlum senin o komünist okulunda kasaplık da mı öğrettiler size ?
Muallim gülümsedi.
-Kurtdereli dayım, Savaştepe Köy Enstitüsü toprağı bizim okulumuzun toprağı olan kocaman çiftliğimiz vardı . Çomaklı çiftliğimizde bizim yüzlerce koyunumuz vardı. Tavuklarımızın , ineklerimizin atlarımızın her türlü bakımını yapardık. Tarım dersimizde onlara bakıp beslemeyi ve kesmeyi de öğrendik. Okullarımızın adını şer odaklarının kötüye çıkardığını biliyorum.Tarım dersimizde yüzlerce meyve ağacı diktik. Sebzemizi kendimiz yetiştirdik. Marangozluk ,ustalık , demircilik , terzilik öğrendik. Kötü mü ettik ? Okulumun öğrencilerinin , köy çocuklarının saçlarını ben kesiyorum. Neden bunları görmezden gelirsiniz ki.. Benim en şaştığım şey ise sizin gibi köyün önderi olan gazilerimizin , ayanlarımızın ve eşrafın inanması. Çok büyük haksızlık ediliyor okullarımıza. Köy Enstitüleri , Türkiye Cumhuriyeti’nin ilerlemesi için açılmıştır. Yoksul köy çocuklarının bu okullarda okumasının ne mahsuru var ? Ben yeni geldim köyünüze , ne hatamı gördünüz ? Rahmetli Atatürk bu günleri keşke görebilseydi. Çok isterdim çok.
Kurtdereli İsmail dayı çok içerledi. Bu bayram gününde söylenecek söz değildi bunlar.Hata etmişti , oğlu Mustafa babasına çok kızdı ama ses çıkarmadı. Muallimin yüzüne bile bakamadı.
Muallim Mehmet Hayati Köseley / 1958 Mayıs Naipli Köyü Çaltepesi Kurtdereli İsmail Kandemir’in koyun sürüsü..
***
Mustafa askere gidecekti. Muallim Mehmet Hayati ile şehre geldiler. Askerlik şubesinden sülüsü kesildi. Balıkesir tren garından analığı Hatice hanım , Kurtdereli İsmail ve Muallim bey Mustafayı askere uğurladılar. Teskereyi alıp geldiğinde , o Mustafa gitmiş , yerine yiğit bir delikanlı gelmişti. Köyde asker yemeği verildi. Eli erip gözü görürken oğlunu evermeyi çok istiyordu Hatice ana. Ama olmadı. Önce o yürüdü hakka. Ardından Kurtdereli İsmail dayı.
Balıkesir merkeze tayini çıkan muallim abisi Mustafa’ya haber saldı. Benzinlikte iş buldum. Acele gelsin.
Koşup geldi . Baba evine gelir gibi. Abi – kardeşcesine yürüttükleri bu güzel dostluğun anılarda kalan en güzel yanı Naipli köyünde geçen o muhteşem yedi yıl oldu. Şimdi her ikisi de şehirli olmuşlardı. Bir ev tuttular Mustafa’ya. Dayayıp döşediler.
Muallim Mehmet Hayati Köseley / Naipli Köyü İlkokulu öğrencileri ile. 1960 yılı Kasım ayı.
***
Lütfiye ebe Balıkesir Çocuk ve Doğum Evi ebeliğini sürdürüyordu.
Köyden göçler başlamıştı Balıkesir’e. Doğum evine bayan hizmetli alınacaktı. İlkokul mezunu olmak şartı vardı. Sınavları kazananların listesi asılmış genç kızlar isimlerini arıyorlardı. Sarışın , iki belikli saçları ile hemen seçilen bir kıza takıldı Lütfiye ebenin gözleri. Varıp gitti yanına.
– Sen de kazandın mı ?
– Hee kazandım doktor hanım.
Lütfiye ebe gülümsedi. Ben doktor değilim ebeyim. Sen Balıkesirli misin ?
– Yok ben köydenim.
– Peki kalacak yerin var mı ? Nasıl gelip gideceksin buraya ?
– Ben bilmiyom ki. Babam bilir garii. Ne yaparız , ne ederiz. Bi çare buluruz dedi babam.
– Bir çare bulamazsanız , bana gelin . Çocuk servisindeyim. Adım Lütfiye ebe.
– Tamam ebe ablam..
1963 yılı KIBRIS olaylarını protesto eden Balıkesir Sağlık çalışanları ve Eğitimcileri.
***
– Mustafa senin evlenmeye niyetin var mı ? Evi barkı da tamamladın sayılır , ne diyorsun bu konuda ?
– Muallim abim , bilmiyorum ki , hayırlı bir kısmetim çıkarsa neden olmasın.
Lütfiye ablanın hastanesine yeni hizmetli , hastabakıcılar alındı. Sarışın bir genç kızı ablan çok beğenmiş. Köyden gelmişler. Kalacak evleri yok. Babası, annesi ölünce yeniden evlenmiş. Fatma üvey evlat durumuna düşmüş. Babasını haftaya bekliyoruz , evraklarını hazırlayıp gelecekler. O zamana hazırlan bakalım. Kızımızı isteyelim, kısmetse olur diye düşünüyorum.
– Muallim abim , sağolasın da , onlar beni beğenirler mi ?
Gülüştüler.
– Ulan benzinlik ağası oldun. Senin gibi yakışıklıyı beğenmeyip ne yapacaklar.
Fatma kız ile Mustafa’nın sözü kesildi. Nişan yapıldı. Çeyizler köyden şehre taşındı. Gelin evi hazırdı. Fatma kızı Lütfiye ebe ile Muallim Hayati’nin evinden gelin alacaklardı. Nikah bahçede kıyılacaktı. Her şey hazırdı. Kına gecesi için defçi Kamile abla tutulmuştu. Başka yere söz vermesin diye , eline pey parası ,yazması , havlusu verilmişti.
Fatma kızın istekleri yerine geliyordu herkes keyifliydi . O Martlı mahallesinin kızları gibi gelin çıkmak istiyordu ebe Lütfiye ablasının evinden. İllaki Yeşilli Hamamında ” gelin hamamı” olsun diye inat ediyordu. Lütfiye ebenin nöbeti değiştirildi. Yeşilli hamamı tutuldu. Kostakların faytonları hazırlandı. Akşama kına gecesinde kızlar giyecekleri entarilerini hazırladılar.
Tavanlı çeşmenin önünde çocuklar çata pat patlatıyorlardı. Faytonlar hamamdan döndüler. Kızlar akşama kına gecesine hazırlandılar. Bahçede kına başladı. Defçi Kamile o yanık ve davudi sesiyle Martlı mahallesini inletiyordu.
Balıkesir türküsü ile kızlar coşuyor, yeni yetmeler kınada saçılan şekerleri ve bozuk paraları kapmak için coşkuyla birbirlerini itip kakıyorlardı. Gelin kız Fatma için o meşhur Yeşilli’de “gelin hamamı” yapıldığından çok mutluydu. Köyünde methini duyduğu “Yeşilli Hamamı” eğlentisini çok merak ediyor , kendi gelin hamamının olmasına çok özeniyordu. Nihayet gerçek olmuştu.
Defçi Kamile o güzelim Balıkesir ezgilerini coşkuyla çalıp söylüyor , Martlı mahallesi bir öksüz ve yetim delikanlının mürvetini coşku ile kutluyordu..
***
Al basmadan donu var ama yavrum yalelel Leylam
Suya gider yolu var
Al oğlan sevdiğini ama yavrum
Bu dünyada ölüm var
Al basmadan donu var ama yavrum yalelel Leylam.
Suya gider yolu var
Al oğlan sevdiğini ama yavrum
Bu dünyada ölüm var
Al oğlan sevdiğini ama yavrum
Bu dünyada ölüm var
Al giydim alsın diye ama yavrum
Mor giydim sarsın diye
İsteyene varmadım ama yavrum
Sevdiğim alsın diye
İsteyene varmadım ama yavrum
Sevdiğim alsın diye