Yenilenebilir derken bu kez konu yemek değil.
Yenilenmek manasında…
Son yıllarda çok daha fazla kullanıyor ve karşımıza çok daha fazla çıkıyor.
Yenilenebilir enerji.
Rüzgar enerjisi.
Güneş enerjisi.
Hidroelektrik enerji.
Jeotermal enerji.
Karşımıza en çok çıkanlar ki, bunları RES, GES, HES, JES olarak daha sık duyuyoruz.
Odun, bitki atıkları, gel git ve dalga gibi daha farklı çeşitleri de var ama ülkemiz açısından bunlar henüz sık duyulur değil.
Adı üstünde yenilenebilir enerji demek doğal kaynaklardan elde edilen ve zaman içinde doğada kendisini yenileyen enerji demek.
Pek çok ülke; bu alanda epey aşama katetmiş durumda ve asli amacı aslında doğayı daha çok koruyarak enerji elde etmek.
İşte zurnanın zırt dediği yer tam burası bizim için.
Yenilenebilir enerji aslında doğayı daha çok korumak için tercih ediliyor o yüzden de doğal olarak enerji elde etme çabası olarak karşımıza çıkıyor. Kuruluş maliyetleri yüksek olsa da elbette daha sonrası için büyük bir maliyet ve gider azalması sağlıyor enerji alanında.
Peki zurnanın zırt kısmı nerede?..
Hiçbir ülkede RES’ler, HES’ler, JES’ler bizde olduğu kadar tartışma yaratmıyor.
Çünkü yenilenebilir enerji kaynakları olarak öngörülen her RES, her JES, her HES bizde doğaya daha büyük bir zarar verir şekilde kuruluyor.
“Başka yer mi bulamadınız” sorusunun her zaman için bizde kolaylıkla kullanılabildiğini düşünürsek burada da aynı gerçeklikle karşı karşıya kalıyoruz.
İyi bir adım atalım derken mevcut doğanın canına okuyoruz.
Kuruldukları yerlere bakın; bıraktıkları etkiye ve ize bakın…
Ya tarım alanları kuruyup gidiyor ya orman katline sebep oluyor ya da meralık alanlar yok oluyor.
Nasıl başarıyoruz anlamak mümkün değil.
Örneğin Balıkesir ve İzmir sınırları içinde kalan bölgede yabancı bir firma RES yapmak için kolları sıvamış.
Sıvamış da şak diye bir de üzerine ÇED gerekli değildir raporu almış.
ÇED, Çevresel Etki Değerlendirme demek.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı nasıl olmuşsa “ÇED’i boşver yola devam et” demiş tabiri caizse.
120 milyona malolacak ve 18 ay sürecek projeye göre şirketin işletme süresi 49 yıl ve proje ile 10 adet rüzgar türbini ve bir adet şalt sahası kurulacakmış.
Projenin yapılacağı yer, tarım, mera ve orman arazileri. İlgili belediyenin verdiği görüşte, alanın aynı zamanda içme ve kullanma suyu uzun mesafeli koruma alanı sınırları içerisinde kaldığı belirtilerek ayrıca akarsu ve dere hattının da bulunduğu alanda uluslararası sözleşmelerde yer alan ve nesli tükenmekte olan hayvanlar da bulunuyor.
Keza geçmiş jeolojik dönem iklimlerinden kalan ve günümüz iklim koşullarında da yetişme imkanı bulmuş bitkiler ile endemik ağaçlar da bulunuyormuş.
Yani tam bir doğa cennetinin ortasına getiriyorsunuz RES kurduruyorsunuz,
Üzerine “ÇED gerekli değildir” diyorsunuz.
Hangi gerekçeyle ve neden?..
Böyle bir zenginliğin ortasına HES kurarken ve HES’in yan etkileri bilinirken neden cennet bir bölgeyi tercih etmiş şirket; 365 gün, 7/24 rüzgar altında mıymış alan?..
Velhasıl… Gerçekten üzerimize yok.
Ama çok değil 15-20 yıl önce o yörede yaşayanlar hariç on milyonlarca insanın adını bile bilmediği Salda’nın beş on yılda canına okunduysa HES yapılacak bir alanın ne önemi kalacak; ki her gün benzeri haberler zaten kamuoyu gündemine düşerken!
Hele güya adında “Çevre” de bulunan öyle bir bakanlığımız var ki sormayın gitsin.
Yenilir yutulur gibi değil, o kadar evlere şenlik; ne şenlik ne şenlik!