Yeni yıla girmek üzere olduğumuz şu günlerde her yıl olduğu gibi bu yıl da yine “Yeni yılı kutlamak caiz mi, değil mi?” tartışmaları başladı.
Günümüzde artık Noel ile yeni yıl kutlamasının farklı anlamlar taşıdığını bilmeyen yoktur düşüncesi ile Hristiyan alemi için dini anlam taşıyan ve 25 Aralık günü kutlanan Noel Bayramının mahiyetini tekrarlamak istemiyorum.
Tüm dünyada büyük bir coşku ile karşılanan yeni yıl kutlaması ise her toplumun kendi köklerinden miras aldığı kültürel bir etkinlik olarak kutlanıyor.
Kaldı ki Tanrı tarafından yaratılan her bir dini lider için yapılan kutlamaların farklı dine mensup kişilerce de kutlanması, onların inançlarına zarar verecek ya da dinlerinden çıkmalarına sebep olacak nasıl bir tehdit oluşturabilir ki?
Zira kişinin cehaleti ve inanç zayıflığı, onu sadece din konusunda değil hemen her konuda yönlendirilmeye açık hale getirir.
Bilindiği üzere Müslüman ülkelerde yılbaşı sadece eğlence olarak kutlanıyor ve ertesi gün resmi tatil olarak kabul ediliyor. Düşünüyorum da acaba bu tartışmaya, Noel kutlamasında olduğu gibi sofralarda hindi ikram edilmesi, çeşitli eğlenceler düzenlenmesi veya çam ağaçlarının süslenmesi sebep olabilir mi?
Farklı toplumların mit ve destanları incelendiğinde; doğaüstü varlıklar, iyi, kötü, gece, gündüz, güneş ve ay temalı efsanelerin varlığını görüyoruz.
İslamiyet öncesi Orta Asya ve Anadolu topraklarında yaşamış olan Türklerin her yıl geleneksel olarak 22 Aralık’tan sonra ayın ilk dolunay şeklini almasıyla kutladıkları Nartugan Bayramı gibi.
Eski Türk inanışına göre gece ve gündüz sürekli savaş hâlindedir ve en uzun gece olan 21 Aralık’tan sonra geceler kısalır, gündüzler uzamaya başlar. Ay takviminin kullanıldığı bu dönemden sonra çıkan ilk dolunay yeni bir yılın ilk günüdür.
Nartugan, Moğol dilinde anlamı güneş olan “nar” kelimesi ile Türk dilinde doğan anlamına gelen “Tugan” sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş bir kelimedir.
Türkler tek Tanrılı dine geçmeden önceki inançlarında, yeryüzünün tam ortasında Akçam Ağacının bulunduğuna ve ağacın diğer ucunda da Gök Tanrı Ülgen’in oturduğuna inanarak bu ağaca “Hayat Ağacı” demişler.
Her sene 22 Aralık’ta güneşin yeniden doğma zamanı olan Nartugan Bayramı yaklaştığında yaşadıkları çevreyi ve evlerini temizlemişler, kutlama günü geldiğinde en güzel ve en temiz kıyafetlerini giymişler, Tanrı Ülgen’e sunacakları hediyeleri yanlarına alarak gruplar hâlinde şarkılar söyleyip ulu akçam ağacını süslemişler ve ağacın altına da Tanrı Ülgen’e ulaşması için çeşitli hediyeler bırakarak ona dualar etmişler.
Kutlamalarda genç kızlar ve kadınlar bant hazırlamış ve bu bantları ağacın ulaşabildikleri dallarına bağlamaları için herkese dağıtmışlar. Hayvanların kıllarını birleştirerek oluşturdukları keçe benzeri bu bantlara, kutsal saydıkları hayat ağacı motiflerini işlemişler, dilek ve istekte bulunarak akçam ağacının dallarını süslemişler. Tıpkı günümüzdeki Noel Ağacı ritüelinde olduğu gibi. Bu sebeple Nartugan Bayramının, Noel ritüelinin kaynağı olduğu düşünülüyor.
İnsanlık tarihinde toplumlar, yararlı olduğunu düşündükleri her inancı, hafızalarında etki bırakan her efsaneyi, başka toplumlardaki gelenek, görenekleri ve dönemsel kültürel gelişmeleri sözlü ya da yazılı olarak kuşaktan kuşağa aktarmışlar.
Ve inanç sistemi, toplum hayatını ve kültürlerini etkileme, toplumsal düzen ile bireylerin kişilik oluşturmaları ve akrabalık bağlarını güçlendirme konularında önemli bir etkiye sahip olmuş.
O halde bu modern çağda; “Noel mi? Yılbaş mı? Kutlanır mı? Kutlanmaz mı?” tartışmasını bir kenara bırakıp, yaratıcısının tek olduğu insanlığın birbirinden ayrışmasını destekleyen konulara kafa yormak gerekmez mi?
Bırakın kim neye inanıyorsa inansın yeter ki ahlaklı ve insanlık için yararlı bir insan olsun. Bırakın da bunca yaşam yükünün ağırlığını bir an bile olsa umudunu, hayalini yüklediği yeni yılın gelişini kutlayarak hafifletsin.
Dileklerinizin gerçekleşeceği sağlıklı ve mutlu bir yıl diliyorum. Sevgilerimle…