Şaka değil.
Şahan Gökbakar’a cevap verse, hadi yine “sosyal medya atışması” diyelim, kaale almayalım.
Ama adam TBMM Depremleri Araştırma Komisyonu’nda konuştu.
Evet şaka değil, tastamam şöyle dedi:
“Yapılan (çadır satışı) işlemden haberim yoktu. Bana, genel müdürümüze sorsalardı, göndermeyin derdik” ifadesini kullandı.
Devamında, “neden istifa etmediniz” sorusuna da:
“İstifa edersek 300 bin gönüllünün yönetilmesi kaotik bir duruma dönüşür.”
Vuuuvvvv….
Yani koca Kızılay, başkanına bağlı öyle mi?
Başkanı istifa ederse kaos doğacak, karmakarışık bir hal alacak kurum öyle mi?..
Köy bakkalı mı burada bahsettiğimiz?..
Kişiye bağlı mı?..
Kurumsallık yok mu?..
Herkesin ağzını açıkta bırakırcasına o kadar çok şirket kurmuşsunuz, çatır satır satış yapıyorsunuz, Kızılay Maden Suyu’nu Migros’a satmışsınız, Migros analiz yaptırınca arseniğin insan sağlığını tehdit eder oranda olduğu ortaya çıkmış sonra satış iptal edilip Afyon’daki maden suyu kaynağınızı kapatmışsınız.
Yani bunların tümüyle siz mi ilgileniyorsunuz?
Hepsi size mi bağlı?
Zaten istifanızla kaotik bir durum ortaya çıkıyorsa ve siz varsanız da yoksanız da işler Kızılay’da tıkır tıkır yürümüyorsa sizin istifanız da yetmez, kurumu komple kapatın daha iyi!
Bu nasıl bir yorum?
Nasıl bir ciddiyet?..
Dedik ya, Şahan ile atışsa neyse.
Ama konuştuğu yer TBMM.
İnsan biraz ciddi olur; biraz şahsını bu kadar öne çıkarmaz, bu kadar bulunduğu kuruma zarar vermez.
Gerçekten yazık.
İnanılır gibi değil ama Türkiye’de inanılmaz ne varsa günün her anı başımıza geldiği için artık neye şaşırabiliriz onu düşünüyoruz da ı-ıh… Yok. Gerçekten yok.
6 Şubat’tan bugüne, yani daha iki ay bile olmadan…
Türkiye’de bir kuruma duyulan güven bu kadar yerle bir olabilirdi, maalesef başkanı ve icraatları sayesinde Kızılay bunu başardı.
Biz Kızılay’ı, ilkokul sıralarında Kızılay Kolu’nda olmak için kalbimize yazmıştık.
Çünkü Kızılay sadece yardım, bağış, ihtiyaç, kan, kaza, deprem, çadır, yiyecek, şefkat, sel, afet, merhamet ve iyilik kelimeleri ile girmişti dağarcığımıza…
Sadece bizim değil on milyonlarca kişinin de.
Lakin iki ayda gördük ki yardım kurumu deprem anında çadır göndermeyip çadır satabiliyor.
Başkanı da bunu pişkin pişkin savunabiliyor.
Kızılay bildiğimiz kurum holdinge dönmüş, bir ton şirket kurmuş…
Asli amacı ticaret olmuş çıkmış…
Şirketlerin başına gelenler, birden çok ücret/maaş alanlar…
Kimsenin yüzü kızarmaz hale gelmiş…
Kızılay, ne hazin ki, idarecilerinin tüm topluma saç baş yoldurur hareketleri ile, özellikle başkanının abuk sabuk açıklamaları ve savunmaları(!) ile güven kaybeden kurumlar arasında iki ay içinde zirve yaptı…
Düşünsenize Türkiye’nin en büyük konteyner fabrikası Kızılay’da ama Kızılay depremzedelere çadır bile ulaştıramaz halde.
Sonra başkan diyor ki:
“Satıştan haberim yok, istifa edersem kaos çıkar”
Böyle pişkinliği tarih görmemiştir.
Daha ne kaosu olsun.
Zaten kaotik bir batağa saplanmışsınız; 85 milyon sizi hayretle izliyor; pişkinlikte benzeriniz yok!
Ama yer yarıldı, gök sel oldu aktı; bu dakikadan sonra istifa etseniz de beş paralık kıymeti yok, yapışın koltuğa siz…
Kaos çıkmasın yeter ki!