Balıkesir’in Havran ilçesine bağlı Tarlabaşı ve Fazlıca köyleri, Rüzgâr Enerjisi Santrali(RES) tehdidi ile karşı karşıya… Malum santral çalışmaları beraberinde ağaç kesimi başta olmak üzere birçok tahribatı beraberinde getiriyor. Polat Enerji ve yabancı ortaklarının imzasını taşıyan Duygu RES Projesi’nde, Tarlabaşı ve Fazlıca köyleri rüzgâr türbinlerinin yerleştirilmek istenen alanlar olarak yer alıyor. Tıpkı Balıkesir’in bir diğer ilçesi olan Edremit’e bağlı Yaşyer, Hacıarslanlar ve Çanakkale’nin Yenice ilçesine bağlı Karaaydın, Armutçuk, Kalabakbaşı ve Kıraçoba köyleri gibi. Bölge için büyük bir önemi olan Hanlar mevkiinin bütün güzellikleriyle bezenmiş Tarlabaşı ve Fazlıca köyleri, Havran ilçe merkezine sadece 10 km. uzaklıkta. Çanakkale kahramanımız Seyit Onbaşı’nın köyü Kocaseyit ve Ortaca Köyü, her iki köye oldukça yakın. Ne yazık ki, RES tehdidi bu köylerimiz için de geçerli.
Sevgili okurlarım, sizlere Tarlabaşı Köyü’nün eşsiz doğasını anlatırken hangi kelimeleri kullanacağımı bilemiyorum. Çam ve zeytin ağaçlarının yer aldığı, oksijeni bol tepelerin heybetine haksızlık etmem istemem. Bakmaya doyamadığım her yer adeta cennetten bir köşe. Bu köyümüzde yaşayan vatandaşlarımızın geçim kaynağı hayvancılık ve tarım. Hayvanların otladığı ve ekip biçilen bereketli tarım alanlarında, geçen yıllarda söz konusu RES projesine yönelik bir takım çalışmalar yapılmış. Oysaki yöre halkının, doğa ve çevre derneklerinin açmış olduğu itiraz davası sonuçlanmadı. Herhangi bir işlem yapabilmesi için hiçbir yetki yok. Tarlabaşı Köyü’müze giderseniz bu gelişmeleri köylümüz size anlatacaktır. Şirketlerin varlığını hissettiren direği, tertemiz havasının zehirlenmek istendiği, yeşilin bin bir tonuyla görsel bir şölen yaşatan tepelerin birinde göreceksiniz.
Kocaseyit Köyü’nde devam eden taş ocağı faaliyetinin, Tarlabaşı Köyü’ne de zararı dokunuyor. Taş kırma işlemi sonucu ortaya çıkan kirli toz bulutları, doğrudan köyün üzerine yağıyor. Yapılan her işlem, kara haber ulaşmışcasına kulakları sağır ediyor. Uzun bir süredir pek çok tahribat ile iç içe yaşamaya maruz bırakılan Havran köyleri için üzülmemek elde değil. Nasıl üzülmeyeyim ki… İnsanlarımız o havayı solumaya devam ediyor. Bütün tarım ürünleri, Havran’ın diğer bölgelerindeki maden faaliyetleri yüzünden olumsuz yönde etkilenen Eybek suyu ile can buluyor. Köylümüzün etinden, sütünden, yününden yararlandığı hayvanları da Eybek suyunu içiyor. Balıkesir’den Havran’a giderken bir kısmı görülen Havran Barajı’nın, yörenin iklimini değiştirdiğini, birçok tarım ürününü kuruttuğunu köylülerimiz dile getiriyor. (Barajın ilk yapıldığı yıllarda, yarasaların yaşam alanlarını terk etmeye başladığını, nesillerinin devam etmeyeceği gibi doğal dengenin bozulduğuna işaret eden gelişmeleri endişelenerek takip etmiştik.)
Doğayı ve yöre halkının geleceğini hiç düşünmeyen projeler, Havran’ın köylerinin peşini bırakmadığı zaman yok gibi. Birkaç yıl önce, taş ocağı faaliyet alanına giden yolu Tarlabaşı Köyü’nden geçirmek istemişlerdi. Köylümüz toprağına sahip çıkarak buna izin vermedi. Onların aynı mücadeleyi RES içinde vereceklerine yürekten inanıyorum. Zaten hiçbiri istemiyor; binlerce ağacın kesilmesini, tarım arazilerinin ve hayvanlarının zarar görmesini. Ata toprağı köylerinin, Eybek Dağı’nın, kendilerine hayat veren Eybek Suyu’nun önemini ve değerini hepimizden çok daha iyi biliyorlar. Kendilerini düşündükleri gibi Eybek eteklerinde yaşayan diğer köyleri de aynı derecede düşünmekteler. Onların bu duyarlılığı yaşasın Eybek dayanışması dedirtiyor. Artık yeşile düşman her şeyin, Havran köylerinden de, Eybek Dağı’ndan da uzak kalacağına olan inancımı pekiştiriyor.
Havran’dan ölümsüz zeytin ağaçları eşliğinde gittiğim Tarlabaşı’ndan, köylümüzün beni kendi evimdeymiş gibi hissettiren ev sahipliğini ve havasına, suyuna, toprağına sahip çıkan kararlılığını görmenin büyük bir mutluluğu ile ayrıldım. Hiç şüphem yok ki, onların bu direnişleri karşısında RES projesi ile Havran’ın, Eybek Dağı’nın sahip olduğu bütün güzelliklerini yok etmek isteyenler pes edecek. RES hayali de bir daha kurulmamak üzere doğaya düşman akıllardan uçup gidiverecek. Ve anlayacaklar ki; burası ”ÇANAKKALE GEÇİLMEZ ”dedirten Koca Seyit’in memleketi… Bu köy doğa katliamını yaşamayı hak etmeyecek kadar değerlidir. Doğal ve tarihi değerleri ile anılması gereken çok özel bir bölgedir. Sizce de öyle değil mi?