Gündem yine saray, yine kumpas, yine dedikodu…
Ama ben onları yazmayacağım.
Şöyle diyorum; saray entrikalarından, dedikodulardan uzak yaşamı zehir eden neoliberal sistemin çevirdiği üçkâğıtlardan bahsetsem mesela.
İşsizlikten, açlıktan, sefaletten, atanamayan öğretmenlerden, EYT’den…
İnsan yaşamını hiçe sayan neoliberalizmin “Söz konusu kârsa gerisi teferruattır.” anlayışından…
Yerelleşmeyi tu kaka edip merkezileşmeyi güçlendiren küresel sermayenin kirli oyunlarından…
Meselâ, bizim gibi ülkelere; “Bırakın şu modası geçmiş kamusalcılığı, piyasaya bakın” diyen Avrupa ülkelerinin kamusalcılığı savunmaya başlamalarından…
Serbest piyasa ekonomisinin en güçlü savunucu olan İngiltere İşçi Partisinin iktidara gelirse; elektrik, demiryolları, doğalgaz başta olmak üzere birçok kamu hizmetini kamulaştıracağından…
Yüksek gelire yüksek vergi uygulayacağından…
Sağlıkta, eğitimde, barınmada sosyal politikaları dar gelirliler lehine yeniden ele alacağı vaadinde bulunmasından…
Meselâ, bizim gibi ülkeler için ekonomik krizden çıkışın en güçlü yolu olan “Planlı karma ekonomik kalkınma modelinden…”
Bir gün önce mecliste termik santrallerin bacalarına acilen filtre takılması gerekiyor, yoksa insanlar ölür deyip ertesi gün bacalara filtre takılmasını 2,5 yıl erteleyen yasaya oy veren MHP’nin doktor milletvekilinin hem mesleğini, hem insanlığı çürütmesinden…
Ne dersiniz?
Devam edelim mi?
Benden bu kadar, gerisini siz yazın!
Ama ne olur sarayda kurulan kumpaslardan, dedikodulardan, siyaset bezirgânlarından bahsetmeyin… Lütfen!