Tutulma?
Kırılma?
Yok olma?
Bugünün gündemi arka arkaya yargı menşeli haberlerle değişti.
Yargının ne hali dememiz bundan?
Anayasa Mahkemesi’nin bir kararı, yine bir yerel mahkeme tarafından nazara alınmadı.
Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına da uymayacaksanız, kapatalım yargının kapısını, terk edelim adliyeleri…
Türkiye’de eğer alt mahkeme, daha doğru anlatımla, yerel bir mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymayacağım diyorsa, “hak ihlali var” diyen Anayasa Mahkemesi’ni kelimenin tam anlamıyla takmıyorsa yargıda FETÖ dışı çok farklı ve yine hukuk açısından tehlikeli bir sorun var demektir.
Eğer bir hukuk devletinde yargı içindeki hiyerarşi bozulursa ondan sonrasının ne olacağının tek açıklaması olabilir:
Kaos.
Türkiye’de yargının zaten içinde bulunduğu güven bunalımına bir de kaosa yol açacak kararlar eklenirse bunun hukuk devleti açısından nasıl sorunlar oluşturacağını en çok yine yargı mensupları bilmeliler.
Bu görülmüyorsa gerçekten yargısal bir hazan yaşıyoruz demektir.
Bahara; artık hangi hukuk ağacı çiçek verirse onun altına mı sığınırız?
Diye düşünürken öğleden sonra bir başka bir inanılmaz karar geldi.
Hoş kesinleşmiş bir karar henüz yok.
Daha Yargıtay yolu var.
Ancak kamuoyunda “Sözcü davası” olarak bilinen ve Emin Çölaşan ile Necati Doğru gibi isimlerin yargılandığı davada yerel mahkemenin verdiği mahkumiyet kararları Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onandı.
Bazı davalar vardır.
O davada yapılan suçlama, o davanın sanıklarına ne yaparsanız yapın uymaz.
Tutmaz.
Emin Çölaşan ve Necati Doğru eğer FETÖ’ye yardım suçlamasıyla 3 yıl 6 ay 15 gün ceza alabiliyorsa bu ülkede; herkesin FETÖ’den ceza alması mümkündür.
Lakin ne hikmetse, FETÖ’ye kol kanat geren, FETÖ’nün sofrasından eksik olmayan hiçbir siyasi hakkında işlem yapılmamaktadır.
Bu onama kararına en çok sevinen kuşkusuz yine FETÖ olmuştur.
Zira Emin Çölaşan ve Necati Doğru, 15 Temmuz öncesinde de Fetö’nün en çok üzerine gittiği iki isimdi.
Ancak tarikatlarla hiçbir zaman bağlantıları olmayacak isimlerin; FETÖ’ye ilk kez FETÖ diyen gazetenin yazarlarının FETÖ ile mahkumiyetlerinin onanması yargının gazetecileri ne kadar tanıdıkları hakkında tereddütleri de beraberinde getirmiştir.
Öyle ki, bu isimlerin geçmişleri, yazdıkları kitaplar, daha önce kaleme aldıkları sayısız köşe yazıları nazara alınsa FETÖ ile yan yana gelmelerinin ihtimal dahilinde olmadığı ortaya çıkacaktır.
Yargının ne halindeyiz?
Kaç tonu var yargının?
Çölaşan’a verilen cezayı Hüseyin Gülerce yorumluyor ekranda.
15 yıl ceza alan Zaman yazarı Türköne, Bahçeli’nin söylemi sonrası tahliye ediliyor.
Kafalarında Atatürk ve Cumhuriyet dışında bir şey olmayan; hiçbir cemaat, tarikat ile biraraya asla getiremeyeceğiniz isimler FETÖ’ye yardımdan dolayı ceza alıyor, istinaf da bu kararı onuyor.
Merak ediyoruz Bölge Adliye Mahkemesi’nin onama kararı veren üyelerinin meslekte kıdemleri ne?
Her gün hangi gazeteleri okuyorlar, hangi yazarın hangi kitaplarını okudular bugüne kadar?
Türkiye’ye dair birikimleri ne kadar?..
Bir kişi hakkında karar veren hakimlerin, hele hele FETÖ gibi bir suçlama varsa, o sanıkların tüm hayatlarını didik didik etmeleri gerek.
Hangi mevsimindeyiz yargının?
Ekim’den mütevellit hazanında mı?
Yoksa iyiden iyiye kış mı dayandı kapısına?
Tutulma, kırılma, yok olma hep bu mevsim değişikliğinden mi?
Bölge Adliye Mahkemesinin sonrası Yargıtay ama…
Orada yargının üstüne doğar mı güneş?
İlkbahar gelir mi?