İlk nasıl tanıştınız bilemem, fakat herkesin hayatından bir “Pinokyo” tanışması geçmiştir. Yalanın ne kadar zararlı olduğu yine bir yalanla anlatılmıştır.
Okuduğu ya da dinlediği masalda uzayan bir burun, gerçekte uzamıyor.
Nedir yalan?
Gerçek olmayan mı? Aslında gerçekte koca bir yalan değil mi?
Ya da yalanı ifade ederken, yaptıklarımız ile yüzleşememe durumu mu? Yaptıklarımızın sorumluluğunu alamamak, taşıyamamak diyebiliriz.
Durumu kurtarmak için heyecan ile söylenen, beynin kaygı anında ürettiği sahte bilgi de diyebiliriz. Bu durumu kabul edilebilir hale getirmek için bir de isim koymuşuz “pembe yalanlar”, tabii ki isimler devam ediyor;
Komik yalanlar,
İyi yalanlar,
Kötü yalanlar,
Gerçek yalanlar,
İntikam yalanları,
Sosyal yalanlar,
Savunma yalanları,
Dikkat çekme yalanları,
Abartılmış yalanlar,
Zıddına söylenene yalanlar,
Yüceltilmiş yalanlar,
Taklit yalanları,
Menfaat yalanları…
Ne dersiniz uzar gider yalanlar ve çeşitleri.
Yalan hayatımızda hep kötü bir durum, olmaması gereken bir durum olarak adlandırılmış fakat hayatımızda en çok bulunan durumdur.
Son yıllarda danışmanlığını yaptığım birçok bireyde savunma ile başlayan, zıtlaşma ile devam eden ve menfaat çizgisine ulaşmış kronik yalanlar ile daha çok karşılaştığımı söyleyebilirim.
Bir eğitimci olarak gözlemlediğim, çocukluk yıllarında başlayan bu durumun en büyük nedeninin biz ebeveynlerin çocuklarımızı gerçeklerle yüzleşecek kadar güçlü görmememiz ve onları koruma isteğimizden kaynaklandığını söyleyebilirim.
Başka bir gözlemim ise çocuklarımız ders çalışsın, testlerde doğru sayısı çok olsun yalanları affedilebilir.
Her iki durumda aslında bilinç ile yapılan bir durum değildir. Sosyal çevremizde gördüklerimizi duyduklarımızı uygulamaktan kaynaklanmaktadır.
Üzülerek söylüyorum ki işitsel öğrenene bir toplumuz biz, duyduklarımızdan yola çıkarak öğrenmeyi gerçekleştiriyoruz. Öğrenmeyi gerçekleştirirken kontrollü dikkat dediğimiz durumu yaşayıp gerçekleştiremiyoruz. Aslında okuyup araştırma kısmında eksik kaldığımız için yalana veya gerçeklerle yaşamaya endişeli bakıyoruz.
Oysaki gerçeklerle yüzleşmek sorunların ve yalan söylemenin en büyük ve en önemli çözüm adımıdır. Gerçekler için her zaman cesaret duygusu ağır basmaktadır. Bizler cesareti daha fiziksel olarak yorumlarız. Cesaret hayatımıza “bilinç cesareti ya da bilmekte cesaretli olmak” olarak girer ise işte o zaman ilerleyebilir birey, bunu yapabilmek için de yalanları bırakıp kendi gerçek performansımızı görmemiz gerekmektedir.
Çocuklarımızın eğitimi açısından değerlendirmemiz gerekir ise bizler artık yalanın ne kadar zararlı bir şey olduğunu anlatmayı bırakıp, gerçeğin ne kadar güçlü olduğu üzerinde durmalıyız.
Anadolu kültürünün, genel eğitim politikasına bakacak olursak hep sakıncalı olana karşı bir korku politikası geliştirmek vardır.
21 yy eğitim politikalarına ve başarılarına bakarsak hayallerini şekillendirmeye çalışan bireylerin başarıları ile dolu…
Bunda dolayı “korkutarak eğitmek yerine özendirerek eğitme yolu” daha fazla yarar sağlayacaktır. Yani uyumaz isen öcüler gelir yerine uyursan daha güçlü bir çocuk olursun ifadesi daha yerli yerinde bir yaklaşım olacaktır.
Bireyin hayatındaki en büyük yalanlar takdir edilme, beğenilme duygusundan kaynaklanmaktadır. Çocuklarımızı takdir etmeyi bilmeliyiz. Takdir derken her yaptığını alkışlamak takdir değildir. Her yaptığını alkışlamak çocuğun hayatında takdiri değersiz ve önemsiz kılmaktadır.
Çocuğumuzun, kendi gelişiminde bir aşama kaydettiğini gördüğümüzde doğru cümleler ve değerlendirmeler ile takdir etmeliyiz. Takdir olayını yeterince doğru gerçekleştiremez isek kendi hayatımızdaki Azrailleri beslemiş oluruz.
Takdir cümleleri kurarken de abartıdan kaçarak olabildiğince durum değerlendirmesi yapıp gerçekten onore edecek cümleler kurmalıyız.
Bu alana bağlanacak ve söylenecek o kadar çok şey var ki…
Sona doğru söylemek istediğim ise yalanın en kötüsü insanın kendine söylediği yalandır. Çevrenizdekilere söylediğiniz yalanlar iyidir söyleyin anlamına gelmiyor tabii ki… Fakat tolere edilebilen yalanlar vardır. Kendimize söylediğimiz yalanların bedeli geçen bir ömürdür.
Fakat aynaya baktığınızda gördüğünüz bedenin içinde keşfedemediğiniz ve bilmediğiniz bir ruh ile yaşıyor iseniz hayatınız oldukça zor demektir.
Bedeniniz içindeki ruhu ne kadar tanıyorsanız,
Bedeniniz içindeki ruhu gerçeklerini ne kadar iyi bilip yüzleşiyorsanız,
Bedeniniz içindeki ruha ne kadar gerçekçi olursanız
Hayatınız o kadar hayallerinize doğru gidecektir.
Çocuklarımıza belki de hayatın koca bir yalan olmadığı hayallerini gerçekleştirebileceği koca bir dünya olduğunu ve bunun için tüm becerinin bilincinde bulunduğunu göstermeliyiz…
Ya da şairin dediği gibi “bazı yalanlar güzel inanması zevkli deyip” kendi yalanlarımız ile devam edeceğiz…
Sağlıklı ve mutlu pazarlar…
Müzik önerisi:
https://youtu.be/g62CXXgUnR8?list=PLDisKgcnAC4SUlB2RB2uyTDel-5HhC1np
https://youtu.be/dlJAmLZd4d8?list=PLDisKgcnAC4SUlB2RB2uyTDel-5HhC1np
https://youtu.be/hn-bnsCGaBk?list=PLDisKgcnAC4SUlB2RB2uyTDel-5HhC1np
En kötü yalan krnfimize söylefipiöiz. Yalansız hayatlar için çok güzel bi yazı olmuş. 👏👏👏