Dünya gerçekliğini anlamaktan ve anlamaya gayret etmekten yana çoğumuzun sığındığı limandır yalan dünya. Neşet Ertaş’ın yalan dünyası, yalandan yüzümüze gülen, bizi hep ağlatan, ömrümüzü boş yere çalan, boş yere aldandığımız, yok yere yandığımız, gönlümüzce olacak sandığımız bir dünyadır.
Oysa türküyü sadece dinlemek yerine, türkünün içine girercesine sözlerini ve ozanın derdini anlamaya çalıştığımızda belki de başka bir sonuca ulaşacağız.
Yalan olan dünya değil insanoğludur.
Dünya ise bütün gerçekliğiyle hayatımızın merkezidir.
Kendisini de dünyayı da yalan kılan ve yalan eden insandır.
Türkünün ilk sözlerinde Neşet Usta, muhatabına seslenir ve sorar:
“Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın?..”
Ağlamak ve yanmak olaylarının insana dair olduğunu fark ettiğimizde, yalan olanın da insan olduğunu görmeye başlıyoruz. Türküdeki olaylar ve kavramlar öyle insana dair ve öyle sahicidir ki; dünya sadece insanın mekanıdır ve türkünün ismidir sadece. Ağlamak, yanmak, gülememek, ömür çalmak, gönlünce olacak sanmak, aldanmak, gözünde solmak, kusuru olmamak, hayali olmak, yemek, içmek, tadı kalmamak ve ellere kalmak fiillerini hisseden ve yaşayan insanoğludur. İnsanın ağladığı, insanın yandığı, yüzünün ve yüreğinin gülmediği, ömrünün çalındığı, umut ettiği, aldandığı, hayallerinin son bulduğu, yaşama sevincinin kalmadığı bir dünyadır ozanın yalan dünyası.
Ozanımız da bizler de biliyoruz ki; dünyayı yalana, hayatı cehenneme ve ömrü boşluğa çeviren sadece insandır.
İnsana ve hayata saygısızlığımız ile dünyayı bir yalandan ibaret kılıyoruz.
Hayatı ve insanları anlamak yerine, bencil ve hırslı yanımız ile hayatı cehenneme çeviriyoruz.
Çıkar dolu planlarımız, kardeşlikten yoksun amaçlarımız ve kendi ellerimizle yarattığımız birçok yalanı, kendimize ve insanlara gerçek diye sunmakla ömrü boşluğa kurban ediyoruz.
Hayatı ve insanları bilmeden bildiğimizi iddia ediyoruz. Çoğumuzun elinde kitaplar ve hafızasında bilgiler değil; çok sosyal medya araçları ve ezberler var artık. Yalanı ve yanılgıyı elimizden düşürmüyoruz. Kitaplar ve bilgi ise mekanlarımızın ve aklımızın bir köşesinde aksesuardan ibaret.
Günümüz insanı için bilgi, çevresinde ve dünyasında olup biteni görsel ya da çok sosyal medyadan öğrenmekten ibarettir. Oysa bilgi bu değildir. Olup biteni öğrenmek değil, olup bitenin nedenlerini öğrenebilmek ve sorgulayabilmektir bilgi.
Günümüz insanı için dünya, kendi elleriyle yarattığı bir yalanlar sahnesidir. Kendi yaptığı puta tapan putseverlerin devrinin yüzyıllar önce kapandığını ve insanoğlunun inanmaktan ve bilmekten yana çok yol aldığını iddia etsek de; o putların yerini başka ve teknolojik makyajlı putların aldığını görmezden geliyoruz.
Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirinde kendisine dair sözlerine cevap veren Tevfik Fikret’in dediği gibi:
“Beşerin böyle delaletleri var.
Putunu kendi yapar kendi tapar.”
Dilimizde yine de o müthiş ezgi:
“Boş yere aldandım boş yere kandım
İrengi gözümde solan dünyada.”