Kadın ne zaman canı sıkkın olsa kendini eski sokaklara vururdu. Ayaklarındaki güç bitene kadar, yol her zaman bir kitapçıya çıkardı.
Eski sokaklar, eski evler bir vedayı anımsatır gibi hüznünü paylaşır gibi iyi gelirdi ona…
Bu sokaklar dert ortağı idi kadının, ona iyi geliyordu böyle durumlarda.
Bu sefer İzmir de idi. İzmir, güzel İzmir ne çok anlamı vardı hayatında, ne güzel şehir diye düşündü. Ne çok görüp geçirmiş ne çok yaşamış ne çok biriktirmiş ne güzel bir kültür oluşturmuştu bu şehir.
Şehirlerde insanlara benzemez miydi? Ya da içinde yaşayan insanlar o şehre benzemez miydi?
Nedense kadın İzmir’e “kent” kelimesinden ziyade “şehir” kelimesini daha çok yakıştırıyordu, mesela İstanbul metropol, Ankara ise kentti, onun için…
Bu güzel şehirde bir sonbahar sabahında nasıl oldu da kendini bu kadar uzaklara atabilmişti. Böyle yolculukların sonu her zaman bir kitapçıya çıkardı. Ayaklarının tamam artık bu kadardı diyene kadar gördüğü ilk kitapçıya girerdi. Dünkü yaşadıklarından sonra, sabah güneşi ile birlikte galiba şansı dönmüştü.
Hava yavaş yavaş dökülürken, gözüne bir sahaf ilişti ve bu saatte açıktı. Yavaş yavaş düşen damlalardan mı olsa gerek bilinmez gözüne ilk ilişen sahafın camındaki, “Belki yağmura gerek kalmazdı, insanlar bu kadar kirli olmasaydı.” yazısı olmuştu.
Ruhuna iyi gelmişti bu söz, ruh halinden mi bilinmez içeride de güzel eserler olabilir diye düşündü. Açık olmasını dileyerek kapıya dokundu. Hemen girip kendimi unutup, başka dünyaların gizemine dalmaya ihtiyacım var, diye düşünmüştü.
Sahafın sahibi genç bir adamdı, şaşırmıştı kadın. Sahaf ve gençlik çok da bir arada olmayan kelimeler hatta hayali bile zor olan bir gerçeklik karşısında duruyordu. Şaşkınlığını atarak hemen daldı kitapların büyülü dünyasına çocukken de böyle değil miydi? Kuzenleri zorla çıkartırdı onu kitapçıdan, şimdi istediği kadar kalabilirdi.
Kitaplara dalmışken gittikçe yakından gelen bir kahve kokusu ile çıktı girdiği dünyadan…
Sahafın sahibi kadına bir fincan kahve uzattı.
Kadının sabah sabah ikinci şaşkınlığıydı. Nasıl yani, belki de bu şehri sevmesinin en temel nedenlerinden biriydi aslında yaşadığı şehrin insana insanın şehre benzeyip sürprizlerle dolu olması, rahatlık, keş kelerin olmaması, ruhun özgür olması…
Adam sanki kadını yıllardır tanıyormuş gibi sordu;
Doğanın tozunu, kirini ne temizler, ruhumuzu da temizlesin?
Kadın şaşkınlıkla düşündü, doğa temizlenebilir mi? Peki ya ruhlar temizlenir mi? Temizlemek istediği ne çok ruh vardı.
Sonra aklına yağmur geldi. Camda yazan yazıdan mı? Yavaş yavaş düşen damlalardan mı bilinmez fakat yağmuru düşündü.
Kadın, yağmur dedi.
Her yağmurdan sonra bir canlılık gelir doğaya, bir parlaklık, bir ferahlık, bir tazelik…
Yeniden başlama isteği uyandırır insanda, her şeyin üzerinden bir kat geçilmiştir. Tozlar kalkmış, görüntü netleşmiştir, dedi.
Adam sordu, “Yağmurun anlamı ne?”
Kadın; Aslında benim için her mevsimin her zamanın yağmuru farklı şeyler ifade ediyor, en çok mevsimler ile örtüştürmeyi seviyorum.
İlkbaharda yeniden başlama isteği,
Kışın olması gereken her şey yerli yerinde,
Yazın toprak kokusu, taze bir serinlik, ferahlık,
Sonbahar dökülen yapraklar ardından veda hissi, fakat her veda yeni bir başlangıca gebe olduğu için seviyorum sonbahar yağmurlarını dedi kadın ve ekledi;
En güzel hissi ise canlılık, doğayı nasılda canlandırıyordu. Yazın yağan hafif bir yağmur tüm tohumlara nasıl can veriyordu.
Adam kadının yorumlarında başka bir derinlik arar gibi tekrar sordu; İnsanın yağmuru nedir?
Nasıl yani dedi kadın,
Adam; yağmura yüklediğin tüm anlamı insan ruhunda uyandıran, içimizdeki, kiri, pası, tozları kaldıracak, kendimizi özümüzü bulmamızı sağlayacak yağmurumuz nedir? Bitti gitti dedirtebilecek nedir? İnsanın yağmuru nedir?
Her insanın yağmuru farklıdır, o kadar özeliz ki her şeyimiz bize özel programlanmamış mıdır? Dedi kadın ve ekledi.
Bazılarımızın yağmuru dindir, bazılarımızın çalışmak, bazılarımızın seyahat, bazılarımızın okumak, bazılarımızın boşluk, bazılarımızın kendisini dinlemek….. liste uzar gider. (Sizin yağmurunuz nedir?)
Adam yineledi, sizin ruhunuzun yağmuru nedir?
Sevmiyordu kadın başkalarının yanında kendisi ile ilgili böyle derinliklerde yüzmeyi, genelde sığdan cevap vermek daha güçlü hissettiriyordu kendini. Tanımadığı bu adamın yanında konuşmalı mıydı? Yoksa geçiştirmeli miydi?
Niye se birden aklına “merhaba yeşil” yazan satırlar ve o şiir aklına geldi, gözünden iki damla döküldü ve benim ruhumun yağmuru gözyaşı diyebildi ıslak yeşil gözleriyle.
Kadın anılar kuyusundan kendini hemen çekerek, sahafa girerken düşündüklerine geri döndü başka dünyaların gizemine dalmalıyım kendi fırtınama değil diye düşündü.
Hızlı davranarak adama, çocuk ruhuyla hemen sordu, tüm çocukların yağmuru gözyaşı değil midir? Ruhumuzun yağmurunun gözyaşı olması çocukluktan mıdır? Çocukken öğrendiklerimizden midir? Diye sordu.
Adam acı bir tebessüm ile “Çocuktan dökülen her yaş, acının kendisinden ayrılmasıdır, yeniden başlama isteğidir. Ağlayan çocuğa ne deriz, “bitti gitti” yani biter gider. Her şeyin bir sonu olduğu gibi acının da bir sonu vardır.” Dedi
Kadın saate baktı zaman ne kadar geçmişti, tüm şehir uyanmıştı. Kahve kokusu, kitap kokusu, sohbet derken büyülü atmosferde zaman ne kadar hızlı geçmişti. Derinliklere daha fazla dalmamak için kaçmak istedi.
Kahve için teşekkür ederek, kitaplarını da alarak kaçar gibi çıkarken kulakların da adamın son sözü kaldı; “ Unutma her yağmur gökkuşağına gebedir.”
Merhaba Yeşil
Yeşile de deli gönül sımsıcak
Bir yeşil yağmurdu yağdı yağacak
Muhabbet bir ekin ekip yeşertmek
Bir yeşil kıyamet koptu kopacak
Bedri Rahmi EYÜPOĞLU
Müzik önerisi: https://youtu.be/IpSaymL8P-0
Teşekkürler hocam. Benim yağmurum ne diye düşündüm… sonra dedim ki benim yağmurum çokmuşşşş.. bazen sağanak gibi çocuk gülüşleri benim yağmurum bazen oluk oluk akan şiir…
Kaleminize sağlık Döndü hocam. Yağmurlar… Yaz yağmurları… Sonbahar yağmurları… her yağmurda ben de farklı hissederim duyguları ama niye olduğunu bilmeden… yazınıźla duygularımın farklı olduğu bana öğrettiniz… Teşekkür ederim…
Yaşadığımız her olayda bir güzellik görebilmeyi bir umut yeşertebilmeyi hatırlattı ben k “Umuda”aşık yaşayan biriyken akıp giden hayatta bazen unutuyoruz şükrememiz gerekenleri…Kaleminize sağlık🙏👏👏👏👏