Asırlardır süre gelen somut olmayan kültür mirası değerlerimizin nesilden nesle teorik veya pratik olarak aktarımı ile güncel durumu hakkında bilgi edinmek için, emekli tarih öğretmeni arkadaşımla birlikte hafta sonu Balıkesir’in Burhaniye İlçesine bağlı Tahtacı Köyünü ziyaret ettik.
Madra Dağının eteklerinde bulunan bu köye, Pelitköy ve Şahinler üzerinden iki tarafı yemyeşil geniş bir tarla yolunu geçerek ulaşabilirsiniz. Yer yer bozuk olan toprak yol, iki aracın yan yana teğet geçebileceği darlıkta ve sanırım traktörler için kullanılan bir yoldu. Ancak temiz hava ve yemyeşil doğa manzarasının yaşattığı keyfe değdi diyebilirim.
Etrafı zeytin ve meyve ağaçları ile kaplı köyün girişinde bulunan sağlı sollu birkaç evi geçer geçmez hemen kahvehane, muhtarlık binası, bakkal, yatır (İbrahim Dede) ve Atatürk büstünün bulunduğu meydana çıktık.
Elli beş haneli bir köyün meydanına gittiğinizde haliyle meraklı bakışlar ile karşılanıyorsunuz. Gitmeden önce iletişim kurduğumuz köyün muhtarı gelene kadar köy kahvehanesinde çay ikramıyla konuk edildik. Ziyaret sebebimizi öğrenmek için orada bulunanların sorularına cevap verirken doğaçlama bir sohbet başlayıverdi aramızda.
Meğerse yıllardır yapılması planlanan Reşitköy Barajı köy halkının korkulu rüyası haline gelmiş ve her gelen yabancıyı bu konu ile ilgili sanmaya başlamışlar. Neyse ki yeni yapılan planlama ile baraj gölete çevrilmiş ve köyün olduğu yer su altında kalmaktan kurtulmuş. Gölet olması durumunda ise köyün üç tarafı yarım ada gibi sular altında kalacakmış yani köye gelirken gördüğümüz o yemyeşil tarlaları bir daha göremeyecekmişiz.
Köyün etrafında arkeolojik kazı ve gölet için set yapım çalışmaları halen devam ettiği için göletin ne zaman faaliyete geçeceği hakkında henüz kesin bir tarih yokmuş. Yine de köy halkı tedirgin. Seksen sekiz yaşındaki Yeter Teyze ise, “Ben daha çocuktum başladı bu baraj söylentileri. Takmayın kafanıza, sürer gider bu mesele” diyor. İçten içe gerçekleşmesini istediği bir dileğiydi bu aslında.
Atalarından miras kalan topraklara sahip çıkmaya ve kültürlerini yaşatmaya çalışan köy halkı, geniş bir alan kaplayan zeytinlikler, tarım alanları ve tehlike altında kalacak diğer doğal çevre unsurları, baraj sebebiyle oluşacak yüksek orandaki nemden zarar görecek anlayacağınız.
Elbette diğer olası tehlike ve zararlar da söz konusu. Mesela köyün istimlak edilen tarla değerlerinin yakın çevre köylere göre epeyce düşük değerde olması köy halkının gölet daha yapım aşamasında iken yaşadıkları en büyük mağduriyetlerden birisi.
Göletle ilgili bir başka önemli mağduriyetin sebebi ise; gerekçesi her ne kadar Burhaniye’nin su ihtiyacının karşılanması olsa da son zamanlarda Kaz ve Madra Dağlarındaki maden arama faaliyetleri için olabilir düşüncesi. Neyse umalım bu düşünce doğru çıkmasın.
Konusu üzücü olan kısa sohbet sonrası muhtar Zafer Bey ile buluştuk ve köyün yaşlıları ile araştırma konumuz hakkında görüşme yapmak üzere evlerine konuk olduk. Tahtacı Türkmenlerin yaşadığı bu köye sıklıkla çeşitli üniversitelerden araştırmacılar ve televizyon programcıları geldiği için köy halkı yabancılara alışık. Gittiğimiz her evdeki samimi karşılama bize iletişim ve bilgiye erişim kolaylığı sağladı bu sayede.
Ağaç işi ile uğraşan ve dede diye anılan dört kişi tarafından kurulmuş olan bu köy zamanla kalabalıklaşmış. Ancak çeşitli nedenlerle dışarı gidenlerin çoğu dönmemiş. Köy halkından Hıdır Bey, “Eskiden yokluk vardı, şartlar zordu ancak muhabbet daha çoktu. Mesela eskiden bir konu seçer oyun çıkarırdık, tiyatro gibi. Şimdi herkesin elinde bir telefon onunla ilgileniyor” sözleri ile dile getirdi eski günlere olan özlemini.
Eskiden ağaç işi ile geçimini sağlayan köyün halkı şimdilerde genelde emekli. Az denilebilecek hayvancılık ve tarım, halen geçim kaynağı olarak devam ediyor. Genç nüfus az olduğu için eğitim ihtiyacı taşımalı sistemle ilçe okullarından sağlanıyor. Sağlık ocağı yok ancak her hafta ilçeden köye doktor geliyormuş.
Günümüzde yaşanan ve hoş karşılanmayan olayların aksine bu köyde asayişin berkemal olması, şaşırdığımız kadar sevindiğimiz bir bilgiydi. Her ne kadar ufak tefek küslükler olsa da yaşanan her olayın sorun haline gelmeden önce köyün büyükleri tarafından sulh ile sonuçlandırılması örnek alınacak bir davranış.
Kısıtlı olanaklara rağmen yaşamlarını ve geleneklerini devam ettirmeye çalışan köy halkı, en çok da bu sebeple kendi içinde barışık ve huzurlu sanırım.
Sıcakkanlı, misafirperver hanım ve beylerin tatlı sohbetleri ile zaman nasıl geçti fark etmedik. Her ne kadar makale yayım kuralı gereği araştırma konumla ilgili edindiğim bilgileri paylaşamasam da köy ile ilgili gözlemlerimi aktarmak da güzeldi. Araştırma konuma bilgileri ile katkı sağlayan köyün muhtarı Zafer Bey’e ve birebir görüşme yaptığım herkese köşe yazım aracılığı ile bir kez daha teşekkür ediyorum.
Nesilden nesle aktarılan, aktarılırken anlam kaybına uğrayan veya unutulmaya yüz tutmuş olan tüm kültür mirası değerlerimizin, yazılı hale getirilerek doğru şekliyle yaşatılması dileğimle…