Budanan ağaç dallarının, biçilen çimlerin, eski eşyaların yol kenarlarına atılması ve uygun bir zamanda yakılması alışılagelmiş bir adet bizim buralarda. Yakılan ateşin etrafa sıçramaması için en uygun zaman ise yağmur sonrası.
İki gün süren sağanaktan sonra evimin içine dolan yanık kokusundan anladım ki bugün yakma günü. Perdeyi açtığımda rüzgârda savrulan dumandan göz gözü görmüyordu. Yapacak bir şey yok. Aslında var da yetkili merciler duruma çözüm bulunana kadar katlanıyoruz bu yakarak yok etmelere.
Alevleri seyrederken düşündüm de ne kadar çok alışmışız yakarak yok etmeye. Ancak dumanlı veya dumansız, bilinçli veya bilinçsiz yakıp yok ettiğimiz her şeyin ya külü ya da derin yarası kalıyor geriye farkında değiliz.
Mesela havayı temizleyen, yer altı sularının oluşmasına yardımcı olan, erozyonu önleyen ve ülke ekonomisine katkı sağlayan ormanlarımızı yakıyoruz hiç düşünmeden çeşitli nedenlerle, ciğerlerimizi yaktığımızın ve birçok canlıyı yuvasından ettiğimizin farkında değiliz.
Tarlanın toprağını temizlemek için anız yakıyoruz. Her anız yangınında tarladaki binlerce canlı türünün de yakılarak yok edildiğinin ve toprağın verimliliğini kaybettiğinin farkında değiliz.
Yangın süresince atmosfere salınan karbondioksit, metan, azot oksit gibi güçlü sera gazlarının ve havada uçuşarak geniş alana yayılan küllerin ekosisteme verdiği zararın farkında değiliz.
İklim değişikliği, çölleşme, ozon tabakasının tahribatı, hava, su ve toprak kirliliği, tehlikeli ve plastik atıklar, deniz ve okyanus kirliliği gibi bir sürü küresel çevre sorununa sebep oluyoruz, yaşam alanımızı yok ettiğimizin farkında değiliz.
Yüzlerce yıllık kültürel mirasımızı özellikle de dönemin kültürünü yansıtan ahşap evleri önce kaderine bırakıyor sonra yakıyoruz yerine getirim sağlayan binalar yapmak için, geçmişimizin izlerini sildiğimizin farkında değiliz.
Dürüst, çalışkan, vatanı ve milleti için faydalı işler üreten değerli insanları yakıyoruz çıra gibi anlamsız emeller için, ülkemize derin bir yara açtığının farkında değiliz.
Sevdiklerimizi yakıyoruz sevgi adına sevginin anlamını bilmeden, psikolojik sorunlu olduğumuzun farkında değiliz.
Binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete, bu vatan nasıl kurtuldu bunun bile farkında değiliz. Oysa bu vatan, büyük bir yangından kurtarılmamış mıydı yüz küsur yıl önce? Küllerinden yeniden doğmamış mıydı? Ne kadar çabuk unuttuğumuzun farkında değiliz.
Açmışız sandığın kapağını elimizde ne var ne yok satıyoruz ülkeyi yakarcasına, gelecek nesle nasıl bir vatan bırakacağız farkında değiliz.
Meğer ne çok seviyormuşuz yakarak yok etmeyi. Meğer ne kadar çok farkında olmadığımız kül varmış hayatımızda her birinin iz bıraktığı, derin bir yara gibi.
Yarım saat gibi kısacık bir zaman diliminde alevleri, uçuşan kül parçalarını ve ardında bıraktığı dumanı seyre dalmışken gözlerim, zihnim de düşüncemden geçen satırları kaleme aldı, sizlerle paylaşabilmem için.
Alt tarafı budanan ağaç dallarının ve biçilen çimlerin yok edilmesiydi bu yangının sebebi. Ancak yerine konulamayan, telafi ve ikame şansı olmayan nice yok ettiklerimizi ve farkına varamadıkça kaybedeceklerimizi düşündürdü bana.
Umalım ki yakıp yok edecek bir şeyimiz kalmadığında geç kalınmış pişmanlık fark ettirmesin bize kaybettiklerimizin kıymetini.