Larry ve Andy Wachowski kardeşlerin yazıp-yönettiği bir bilim kurgu filmi Matrix, 1999 yılında gösterime girdi. İnsanların yaşadığı dünyanın gerçekte beyninde gerçekleşen bir simülasyon olduğunu anlatan filmin baş karakterlerinden Ajan Smith’in şu repliği unutulmaz:
“Sizinle, bir süredir kafamı meşgul eden bir düşüncemi paylaşmak istiyorum. Bu düşünce aklıma sizin türünüzü sınıflandırmaya çalışırken geldi ve anladım ki sizler aslında memeliler sınıfına dahil değilsiniz. Bu gezegendeki tüm memeliler, yaşadıkları çevre ile içgüdüsel olarak bir denge kuruyorlar. Ama siz insanlar öyle değilsiniz. Bir bölgeye yerleşiyorsunuz ve çoğalıyorsunuz, tüm doğal kaynakları tüketene kadar çoğalıyorsunuz. Canlı kalabilmenizin tek yolu başka bir bölgeye yayılmak. Bu gezegende bu şekilde yaşamını sürdüren bir organizma daha var. Ne olduğunu biliyor musunuz? Virüsler. İnsanlar hastalıktır. Bu gezegenin kanserleri. Sizler vebasınız.”
İnsanı bu dünyayı mahveden bir virüs olarak tanımlamak ve bunu kabul etmek, sadece bir filmin repliği sayılacak bir düşünce değil.
Üzerinde yaşadığı toprağı sınırlar ile çevirip kendisinin ilan eden ve bu şekilde mülkiyeti ilan eden, mülkiyetine saldırıyı düşmanlık sayıp savaşa ve ölüme davet çıkaran insanoğlu, kendi icadı mülkiyet düşüncesi ile günümüze ve yarınlara yıkımların ve ölümlerin imzasını attı.
Sahip olmayı insan olmanın üstünde sayan insanoğlu, sahip olduklarını paylaşmayıp açlığın ve sefilliğin en acımasız hallerine adını yazdırdı.
Kazalara, hastalıklara, yıkımlara çare aramayı değil bu olaylardan çıkar sağlamayı, tüketimden kazanmayı seçen insanoğlu, doğan her bireyi yaşama umudu değil bir tüketici ve köle saydı.
İnsanoğlunun hayatı kolaylaştırmak adına icat ettiği ne varsa, hepsi ölüme davet çıkardı. Güvenliği, sağlığı ve hayatta kalmayı değil icat ettiklerinin kullanılmasını, tüketilmesini ve icat ettiklerinin kullanılması için başka ürünlerin de tüketilmesini istedi insanoğlu.
Ve insanoğlu, filmdeki repliği haklı çıkardı. Virüslerle, ölümlerle, kazalarla, yıkımlarla mücadele etmeyi reddeden insanoğlu, aslında kendisinin bu hayatın her yerine bulaşan bir virüs olduğunu ve hayatı değil ölümü ayakta tuttuğunu gösterdi.
Bu gezegenin kanserleri ve bir virüs olarak tanımlayıp tanıdığımız insan, kendi kendinin kurdu olmaktan yana tüm marifetlerini ortaya koymakta usta oldu. Bugünler de gelip geçecek ve adı ve sanı bambaşka illetler, yıkımlar, ölümler ile hayatın bir yerlerinden geçeceğiz. Çünkü insanın hayatı yaşanır kılan bir canlı değil ölümü güçlü kılan bir virüs bir kanser olduğunu geç de olsa öğrendik, öğreniyoruz.
Kalemine, emeğine sağlık dostum. Tarihin en karanlık zamanlarına doğru giderken her birimizin şapkasını önüne koyup olanı biteni bir daha düşünmesi dileğiyle.