Bir yanda “hiç”lik makamı, diğer yanda evetle hayırın mücadelesi…
Hz Mevlana ise hiçlik makamında olduğunu şöyle anlatmış. “Sen benim bu alemde ünümü duymadın mı hiç ?
Ben bir hiçim, hiç!”
“Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:
-Kimsin?
“Hiç” demiş Hoca, “Hiç kimseyim.”
Dudak büküp önemsemediklerini görünce, bu defa Hoca sormuş:
– Sen kimsin?
“Mutasarrıf” demiş adam kabara kabara.
“Sonra ne olacaksın?” diye sormuş gene Nasrettin Hoca.
– Herhalde vali olurum.
– Daha sonra?
– Vezir
– Daha daha sonra ne olacaksın?
– Bir ihtimal sadrazam olabilirim.
– Peki, ondan sonra?”
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını söylemiş: “Hiç.”
– Daha niye kabarıyorsun be adam!
Ben şimdiden, senin yıllar sonra gelebileceğin makamdayım: “Hiçlik makamında!”
“2012 yılında Dünya’ya serbest düşüş atlayışı gerçekleştiren ve saatte 342 km hızla ses duvarını aşan Felix Baumgartner yaşadığı tecrübeyi şöyle açıklamış; “Dünya’nın tepesindeyken kibrinizden eser kalmıyor. Ne kıracağınız rekorları, ne de elde edeceğiniz bilimsel verileri düşünüyorsunuz. Tek istediğim sağ salim Dünya’ya dönebilmekti. Bazen ne kadar küçük olduğunuzu anlamak için çok yükseğe çıkmanız gerek”.
İnsanın bu kavgası aslında kendi Tanrısıyla(vicdanıyla) yaptığı mücadeledir. Aklı olmasaydı, kendi varlığının anlamını bilmeden diğer canlılar gibi iç güdüleriyle yaşayacaktı. Ona o akıl, kendini bilmesi için, tanıması için verildi. Karanlıktan gelip doğumla birlikte ışığa kavuşan insanın önünde ki tek gerçek yeniden karanlığa döneceği yani öleceğidir. Öleceğini bilen insanın bunu mal, mülk biriktirerek ve yine eline geçirdiği yönetme gücüyle yenebileceğini düşünmesi onun en zayıf halkasıdır. İnsanın bu zayıf halkanın cazibesine kapılarak kölesi olması da bu dünyanın çilesidir. İnsanın bu biriktirme ve bu yönetme gücünden vazgeçmemesinin ortaya çıkardığı hırsının gözlerini kör etmesinin sonucudur, bir anlamda yaşadıklarımız… Bakarken kör olan, körelen gözler, içine girdiği karanlığından çıkabilmek için diğer insanları yok etmek yani kendine benzetmek, zorundadır. Diğer insanların bu süreçte kendi Tanrılarının sesini dinlemekten korkup kendine dikte ettirilen, ettirilmek istenen kendisi gibi korkan ve boyun eğmeye hazır insan kitlesinin yani diğer insanların uğultu şeklinde gelen seslerine yenilmesi ve sürüye kapılıp yanlışın içinde ziyan olup gitmesinin faturasını insan hep çok ağır ödemiştir. İnsanlık tarihi bu faturanın acılarıyla doludur… Bu böyle mi sonuçlanır hep diye düşünenleriniz olabilir… Bu böyle sonuçlanmaz. An gelir biri çıkar ve “hayır” der. O hayırın anlamı kralın çıplak olduğu gerçeğidir.
Dün de böyleydi, bugünde…
Sadece insanları öldüren argümanlar, aletler değişiyor.
Kendi Tanrısıyla(vicdanıyla) bir türlü barışamayan insanların yarattığı vahşetler içinde yolumuzu bulup mutlu olabilmek için mücadele ediyoruz… İnsanlık tarihinin özeti sanırım bu kadar kısadır…
Evet diyenlerle hayır diyenlerin mücadelesi…
Bir yanda “hiç”lik makamı, diğer yanda evetle hayırın mücadelesi insanlık tarihinin mücadelesidir…
“Vicdan, insanın içindeki Tanrı’dır.” Victor Hugo
Sevgi ve saygılarımla… Vecdi Yılmaz