Ölümle yaşam arasında korku dolu çığlıklar günlerce yankılandı enkaz dolu sokaklarda. Kimileri inandı, “Mutlaka sesimi duyan olur” diye var gücüyle bağırdı. Kimileri de ümitsizce bekledi, kim bilir belki de onların yaşamları zaten varla yok arasında bir yerdeydi.
“Ümitsizdim ve sessizce ölümü bekledim” dedi Zeynep.
Çocukluğundan beri ailesi tarafından hiçbir zaman duyulmadığı için bağırsa da kimse duymaz inancı ile uyumak istemiş sadece enkaz altındayken, olurda canı acırsa hissetmesin diye.
Zamanın, mekânın ve yaşama dair her şeyin anlamını yitirdiği enkazın altında, “Ben var mıyım?” diye düşünmüş en çok da.
Varla yok arasında bir yerde geçen çocukluğunda incinmiş olan ruhu, böylesine derin bir sorgu içinde olmasına sebep olmuş, hem de ölümle yaşam arasında beklerken.
Zeynep, felaketi yaşayan diğer canlar ve onlarla birlikte o acıyı yüreklerinde hissedenler için hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı aşikâr.
Mal, mülk, para bunlar yerine gelebilen yaşam araçları ancak hayatın bundan sonrasında bir amaca tutunabilmek için her şeyden önce sarılması gereken ruhsal yaralar var.
Doğan Cüceloğlu “Yaşamınızın tanığı yoksa psikolojik olarak var olamazsınız, sadece bedenen var olursunuz” derdi.
Çocukken, “Ben varım, beni görün, beni duyun” diye çabalayan ve fark edilmeyince pes edip içine kapanan yüzlerce çocuktan sadece birisi Zeynep.
“Psikolojik olarak yaşamım zaten bir enkazdan ibaretti. Çünkü ailem hep fiziksel ihtiyaçlarımla ilgilendi. Oysa çocuk Zeynep’in sevgiye, önemsenmeye, takdir edilmeye, beğenilmeye, kendini güvende hissetmeye ve özgüven kazanmaya ihtiyacı vardı”
Günlük hayatında “Dur, sus, çekil, odana git, yapma, daha sonra” en çok duyduğu kelimelermiş ve o büyüdükçe, sen yapamazsın, sen bilmezsin gibi özgüvenini sarsan bir sürü cümle eklenmiş bunlara.
“Bakın şimdi ne ailem var ne de yuvam. Kanatlarım hiç olmadı ki, kendi kendime hiç uçamadım ki. Peki, ben bundan sonra ne yapacağım?”
Titreyen sesindeki metaneti, boncuk boncuk akan gözyaşları ile bozuldu ve sımsıkı sarıldı duygudaşlarına.
Zeynep gibi yaralarının sarılmasını bekleyen ve varla yok arasında yaşayan milyonlarca insan var bu ülkede.
Bu nedenle yazımı, hükümeti yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların kulaklarına küpe yapmalarını istediğim ve derin bir siyaset felsefesi içeren özlü bir sözle bitirmek istiyorum.
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”
Şeyh Edebali