Balıkesir Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneği Başkanı Mualla Orman öğretmenim aradı.
– Köy enstitülerinin kuruluşunun 83. yılı kutlaması için tiyatro sanatçısı Utku Erişik sunumuyla Aşık Veysel ve Köy Enstitüleri gösterisi var. Müzik öğretmeni Onur Yaman da bağlaması ile gösteride yer alacak. Aramızda olmanı isterim.
– Duyuruyu okudum ama, sen yine de beni birkaç gün önce bilgilendir başkanım dedim.
Utku Erişik.
Tiyatro sanatçısı.
Kalpak TV ile sosyal medyadaki paylaşımlarıyla bu günlerde öylesine özlediklerimizi anlatıyor ki.. İzlemeyenler için YouTube’de Kalpak TV ile buluşun derim.
Utku Erişik bey ile sosyal medya arkadaşlığımız on yılı aşkındır sürüyor. Paylaşımlarımıza yorumlar yaparak haberleşiriz. İlk kez karşılaşacağım. Zeytinli’den yola çıktım. Memleketimi Balıkesir’imi özlemişim.
Balıkesir evladı , sinema sanatçısı rahmetli Salih Tozan’ın adının verildiği kültür merkezinde alıyorum soluğu. Dostlar salonu doldurmuşlar. Sahne hazırlıkları yapılırken , elimde Ayaklı Gaste kitabımla selamlıyorum Utku Erişik’i. Kucaklıyoruz birbirimizi. Bana ara sıra Fatma Zehra ana diye yazar, ben de ona gurbet oğulum derim.. İşte şimdi gurbet ana – oğul buluşuyoruz. Onur Yaman öğretmenimle tanışıyorum. Bizlere bağlamasıyla Aşık Veysel deyişlerini özel türküleri söyleyecek.
***
Balıkesir Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği anma etkinliği saygı duruşu ve İstiklal Marşımızın söylenmesinden sonra Başkanımız Mualla Orman’ın açış konuşması ile başladı.
Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel , Utku Erişik ve Onur Yaman.
***
Gösteri başladığında bildiklerimin bazılarının eksik olduğunu duyup , işitmek bir eğitimci olarak beni üzüyor. Hüzünleniyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu Şemsi Efendi okulunun geçmişindeki baskıları ve okuluna karşı yapılan saldırıyı öğreniyorum. Selanik Şemsi Efendi Okulu o dönemin en çağdaş eğitim veren okulu. Önceden yerde oturan öğrenciler için sıra yaptırıyor. Kız öğrenciler de okula geliyorlar. Kız – erkek ayrı sınıflarda öğrenim görmelerine rağmen yobazlar okula baskın düzenliyor. Sıraları kırıyorlar. “Kız – erkek aynı çatı altında okuyamaz” diyenlere karşı direniyor Şemsi Efendi. Sıraları yeniden yaptırıyor. Eğitimi böyle sürdürüyor. Bu ayrıntıyı bilmiyordum. Bizlere anlatılan, Mustafa Kemal Atatürk , Annesi Zübeyde Hanımın isteği üzerine önce mahalle mektebine gidiyor. Daha sonra da Şemsi Efendi mektebine gönderiliyor. Şemsi Efendi okulunun baskına uğradığını bilmiyorum. Yaygın olarak bizlere bu çok önemli ayrıntı anlatılmıyor. İlginç ve ürkütücü bir olay.
Şemsi Efendi o dönemde bile çağdaşlığa , eğitime özen gösteren kız- erkek öğrenci ayrımı yapmayan bir eğitimci.
Utku Erişik’in bu anlatımı sırasında sesi hüzünlü çıkıyor. Şemsi Efendi’nin mezar taşı resmi düşüyor perdeye.
Utku Erişik;
– Şemsi Efendi’nin mezar taşına bakın. Döneminin en büyük eğitimcisinin adını tam yazacak kadar mezar taşı bile yok. İnsan olarak buna elbette çok üzülüyoruz.
İlk kez gördüğüm bu mezar taşının özensizliğini görünce önce kendimi suçluyorum.
İçimi hüzün kaplıyor. Eğitimci biri olarak bu ahde vefasızlık içimi acıtıyor.
Şemsi Efendi mezar taşı. 1917 yılında aramızdan ayrılan Şemsi Efendi’nin mezarı İstanbul / Bülbülderesi mezarlığında.
***
Eğitim tarihimizin en şanlı kurumlarının başında gelen Köy Enstitülerinin kuruluşunu ve kapanışını dinliyorum.
Utku Erişik;
– Köy Enstitüleri bu ülkenin yüzünü ağartan, yoksul köy çocuklarının hayat bulduğu , tamamen Türk buluşu olan eğitim merkezleri. Öğrencilerin yatılı olarak okuduğu, yaparak, yaşayarak eğitim – öğretim aldığı çağın en önemli kurumları. Köy Enstitülerinde eğitimi biten genç öğretmenler köylerine döndüler.. Köyün , öğretmeni , önderi, sağlık memuru, tarımını canlandıran, arıcılık ve hayvancılığı çağdaş ilkelerle göre yapanlar oldular. Köylerde ışıklar çoğaldı. Karanlığa ve cehalete karşı birer nefer oldular. Başardıkları ile dünyanın bazı ülkeleri bu eğitim zaferini incelediler ve kendilerine örnek aldılar. Türk Kültürü ile yetişen öğrenciler , enstitülerde kızlı – erkekli okudular. Birlikte türküler söylediler. Milli oyunlar oynadılar. Dünya klasikleri kitaplarının tümünü okudular. Öğretmen olmayı en özel eğitimle öğrendiler. Türk Edebiyatının en saygın ve önemli yazarları Köy Enstitüsü mezunları Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Dursun Akçam, Mehmet Başaran.
Bu büyük başarının karşısında olanlar iftiralar atmakta gecikmediler.
Köy Enstitüsü düşmanlığı başlamıştı. Dönemin iktidarına karşı , bu konuda yoğun baskılar artarak sürdü. Köylünün aydınlanmasını istemeyenlerin baskıları sonucunda, toprak ağaları, sömürü düzeninden yana olanlar saldırılarını arttırarak sürdürdüler.. Ve Köy Enstitüleri kapatıldı.
Eğitim Bilimci, Köy Enstitülerinin mimarı ve İlköğretim Genel Müdürü olan İsmail Hakkı Tonguç görevden alındı.
Savaştepe Köy Enstitüsü Kurucu Müdürü Sıtkı Akkay.
Savaştepe Köy Enstitüsü..
Utku Erişik;
Genç Türkiye Cumhuriyeti ve Balıkesir eğitim tarihimizde önemli bir yeri olan eğitimci Mustafa Necati. Atatürk döneminin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati , Balıkesir Öğretmen Okulu mezunu. O nedenle Balıkesir’de açılan Eğitim Enstitüsüne Mustafa Necati adı verilerek , o muhteşem eğitimciye ahde vefasını gösterir.
” Mustafa Necati’nin ölüm haberini alan Atatürk gözyaşlarını tutamaz.
Mustafa Necati Uğural 1894 İzmir doğumludur. 1 Ocak 1929 da çok genç yaşta ( 35 ) aramızdan ayrılmıştır.”
Atatürk ve döneminin Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, Utku Erişik.
***
Savaştepe Köy Enstitüsü .. Her öğrencisinin özenle yetiştirildiği bir küçük kasabada yaratılan eğitim zaferi.
Bu okulun kurucu müdürü Sıtkı Akkay. Öğrencilerine , hiç birine ayrım yapmayan bir babadır o. Şefkatle sevdiği öğrencilerinden, okulun kapatılmasıyla zorunlu olarak ayrılır. Bursa’ya atanır.
Bir süre sonra Savaştepe’den insan onuruna yakışmayan , acı haberler alır.
Savaştepe de Öğrencilere kaba davranıldığı , dayak atıldığı haberleri ile sarsılır. Üzüntüsünü dile getirir.
Bin bir emekle kurduğu okulundan gelen bu acı dolu habere karşın bir şeyler yapamamak onu daha çok üzer. O artık , Bursa ilinde Milli Eğitim müdür yardımcısıdır. Savaştepe’ye, öğrencilerinin uğradığı bu haksızlığa ve insanlık dışı davranışa karşı gücü yetmeyecektir.
Bu üzüntüsünü İsmail Hakkı Tonguç’a bir mektup yazarak anlatır.
***
Utku Erişik; Mektup şöyledir.
” Hakkı Tonguç Babamız, Tonguç Baba, Savaştepe’den Bursa’ya geldim. Gelir gelmez yedi sekiz gün süren bir rahatsızlık geçirdim. Sebebini anlayamadığım ve doktorların da pek isimlendiremedikleri bir rahatsızlık oldukça sarstı. Sizlere mektup yazamadığımdan üzüntü içindeydim. Benden önceki Milli Eğitim müdür muavini Zeki Bey ile etraflıca görüşmek fırsatına kavuşmuş olduğumdan memnunum. Görevine ait gelmiş geçmiş bugünkü şeyler hakkında bilgiler edinmeye çalıştım. Genel olarak durum üzüntü vericidir. Aleyhtarlık , söz peşrevi haline gelmiş. İsler, menfaatler vicdanlara bağdaş kurmuş. Hele bazıları muayyen şeyleri sakız gibi çiğnemekte mantıka ve bilime dayanmayan safsataları tekrar edip durmaktadırlar. Mümkün olduğu kadar sabırlı davranma yolunu tutmuş bulunuyorum. Ev bulamadığım için ailemi getiremedim.
( Utku Erişik notu : Burada ayrıntısı şudur. Ev bulamam sebebi artık komünist yaftası yapıştırmış olmalarıdır. Bursa’da Savaştepe Köy Enstitüsünün eski müdürü komünist Sıtkı Akkaya kimse ev vermek istemiyor.) Ev bulamadığım için ailemi getiremedim. Durumum her adada dinlenen ekabire benziyor. Bir iki müsvedde gereğini bilerek fırdöndü kararını şahit olmakta Talat arkadaşımın Bursaya verilişi ikimizi de çok sevindiriyor. Bazı saatlerimiz birlikte geçiyor.
Utku Erişik : Şimdi okuyacağım yere çok dikkat!..
” Savaştepeden üzücü haberler almaktayım. Dayak ve kötü sözün bütün şiddetiyle hakim mevkiye geçmiş olmasıdır. Herşeyin yıkılmasına razıydım.Fakat dayaksız , küfürsüz çalışma çalıştırılma yıkılmasaydı. Kısa olan bu mektubumla nakledildiğimi haber vermek, geciktiğimden özür dilemek için yazıyorum.Sonsuz bağlılık ve saygılarımı arz eder , ellerinizden öperim. Milli Eğitim Müdür Muavini Sıtkı Akkay.”
Savaştepe Köy Enstitüsü ziyaretinde İsmail Hakkı Tonguç ve öğrenciler. ( 8 Nisan 1946 ) Tonguç babanın arkasında gülümseyen şapkalı genç babam Mehmet Hayati Köseley. Babamın tam arkasındaki şapkalı genç ise halen hayatta olan , baba dostumuz Abdurrahman Gezer öğretmenimiz.
Utku Erişik;
– İsmail Hakkı Tonguç diyor ki ;
” Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olanı ,( bugünkü Türkiye’yi lütfen düşünerek dinleyin.) Biri zor ve gerçek olanı öbürü de kolay ve oyun olanı. Topraksızı topraklandırmadan , işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi. Köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir. Ama gerçek demokrasidir. İkincisi kağıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin toprağa , işi olsun olmasın demagoji ile serseme çevrilen halk bir sandığa elindeki kağıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu oyundur , kolaydır , Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz demokrasinin kolayını seçtik diyor İsmail Hakkı Tonguç.
Yani serseme çevrilmiş halk bir sandığa gidip elindeki kağıdı sandığa atmayı demokrasi sanmaya başlar. 2023 Türkiye’si değil mi ? İsmail Hakkı Tonguç bunu söyleyeli oluyor 60 yıl . Ve diyor ki ” Elimde olsaydı tüm dünya okullarına insanın insanı sömürmemesi bir ders koyardım”
Utku Erişik, bu bölümü öylesine hüzünle anlattı ki..
Babamın gözyaşlarını saklamadan anlattığı o gün tarihin kaydına geçmiş bile.
Utku Erişik ;
” Sıtkı Akkay’ın yerine Savaştepe’de bir müdür atandı. Müdür tabi ki hangi zihniyetin müdürü olduğu belli.Okulu zaten kapatmak üzere geldi..Ve o hani Sıtkı Akkay Savaştepe’ye okula ilk geldiğinde Sıtkı Akkaya tepki gösterenler artık bağırlarına basıyorlardı. Ve müdür Enstitülülere ve köydekilere şöyle seslendi.
– Hiç kimse Sıtkı Akkay’ı yolcu etmek üzere tren istasyonuna gitmeyecek Savaştepe’de dedi ama , bütün Savaştepe tren istasyonuna akın etti. Sıtkı Akkay trene bindi ve onu en sevdiği türkü ile o türküyü hep birlikte söyleyerek uğurladılar.
Emirdağ türküsü ile..
“Emirdağı birbirine ulalı.. Altın yüzük parmağıma dolalı.. Burnun mu büyüdü gelin olalı..”
Utku Erişik’in bu anlatımından sonra Onur Yaman bağlaması ile benim de 6 yıl görev yaptığım , Emirdağ , Suvermez ve Karaağaç köy öğretmenliğimin anılarına götürdü..
Dağları karlı Emirdağı.
Babam Savaştepe Köy Enstitüsü mezunu , ben ise Savaştepe ilköğretmen okulu olduktan sonra mezunu oldum. Babamların minicik elleriyle tuğla taşıdıkları , harç kardıkları , bina yaptıkları okulu bizler hazır bulduk. Çomaklı çiftliğinde babamların ekip biçtiği topraklarda bizler de ekip biçtik. Köy enstitüleri kapatılıp İlköğretmen okullarına dönüştürüldü ama, o köy enstitüsü rüzgarı her zaman esip durdu. Kaybolmadı.. Bizim öğretmenlerimizin çoğunu köy enstitülü öğretmenler yetiştirmişti.. O Köy Enstitüsü ruhunun kökünü kazıyamadılar. Binlerce öğrenciye ulaşan Köy Enstitülüler , her yerde ve her zaman eğitimi sürdürdüler.. Tarlada, bayırda
kütüphanede, pazarda, sınıfta, kısacası hayatın her alanında onların varlığını görenler gördü..
***
Aşık Veysel Şatıroğlu.
Köy Enstitülülerin bilge öğretmeni.
Usta öğreticisi..
Türk filozofu. Görmeyen gözüne inat , gönül gözü ile görüp en yükseğe çıkıp oturan bir yüce gönüllü ozanımız.
Çiçek hastalığı ile gözlerini kaybeden, karanlığın içinden aydınlıkları bulup bize armağan edendir o.
Sivas ili Şarkışla ilçesi Sivrialan köyünden..
Elindeki sazı ile üretip yazdığı , avazı ile seslendirdiği deyişlerinin dünyayı tuttuğu Halk Ozanımız.
Sivas Milli Eğitim müdürü , Aşıklar şenliğinde tanır Aşık Veysel’i.
Milli Eğitim Müdürü , ünlü şairlerimizden Ahmet Kutsi Tecer dir. Aşık Veysel’i Köy Enstitülerinde saz öğretmeni ve usta öğretici olarak görevlendirilmesine önayak olur.
Aşık Veysel’in öğretmenliği böylece başlar.
Aşık Veysel Şatıroğlu. Utku Erişik ve Onur Yaman.
Utku Erişik :
Anlatımıyla bizleri hem düşündürüyor , hem öğretiyor.
Bir yabancı sanatçı dostu Utku Erişik’e sorar.
– Ülkenizdeki filozoflardan kimleri biliyorsunuz ? Utku Bey düşünürken yanıt sanatçı arkadaşından gelir.
– Biri Atatürk , diğeri Aşık Veysel.
***
Utku Erişik anlatımını sürdürüyor.
Bir de Aşık Veysel’in , İsmail Hakkı Tonguç’tan memleketine gitmek için izin istediği ve bunu şiir aracılığıyla yaptığı bir anısı var. O ilginç izin isteme yöntemi şimdi ” Mektup” adıyla bildiğimiz şiiri edebiyatımıza kazandırmıştır.
” Hasanoğlan’da öğretmenlik yaptığı yıllarda Sivas’ı ve köyünü özleyen Veysel, bu hasretini sık sık dile getirmektedir. Bunlardan biri de, Hasanoğlan’da bir mezuniyet töreni sırasında olur. O törende bir şiir okur Veysel.
Geçirdik baharı, geçirdik yazı.
Zamanı gelince hatırlan bizi.
Arzuluyom Şarkışla’yı Sivas’ı.
Siz sağ olun, biz selamet gidelim.
Törende bulunan İsmail Hakkı Tonguç, bu şiirin içinde bir serzeniş olduğunu düşünmüş olacak ki; Veysel’in yanına yaklaşıp sorar,
” Yeni ürünlerin var mı Aşık ?” Veysel , Tonguç Baba’nın bu hileli sorusuna yanıt vermek yerine, iç cebinden çıkardığı bir mektubu ona uzatır.
” Tonguç mektubu açıp okur. Yüzünde anlamlı bir gülücük belirir.
Bir mektup aldım gül yüzlü yardan.
Gözletme yolları gel deyi yazmış.
Sivrialan köyünden bizim diyardan.
Dağları mor menevşe gül deyi yazmış.
Beserek’te lale sümbül yürüdü.
Güldede’yi çayır çimen bürüdü.
Karataş’ta kar kalmadı eridi.
Akar gözüm yaşı sil deyi yazmış.
Kokuyor burnumda Sivrialan köyü.
Serindir dağları, soğuktur suyu.
Yar mendil göndermiş yadigar deyi.
Gözünün yaşını sil deyi yazmış.
Eğlenme gurbette yayla zamanı.
Mevlayı seversen ağlatma beni.
Benek benek mektuptadır nişanı.
Gözyaşım mektupta pul deyi yazmış.
Veysel , bu gurbetlik kar etti cana.
Karıştır göçünü ulu kervana.
Gün geçirip fırsat verme zamana.
Sakın uzamasın yol deyi yazmış.”
Tonguç babaya büyük saygısı olan Veysel, doğrudan söyleyemediği her şeyi apaçık anlatmıştır şiirinde. Tonguç, “İzin mi istersin bizden Aşık?” diye sorunca da; Veysel hemen yanıtlar Tonguç’u:” Dilekçem elinde. Gerisini siz bilirsiniz” Bu zeki adamın derdini anlayan İsmail Hakkı Tonguç , Aşık’ı kırmaz. Hemen orada bir ay süreli yıllık izine kavuşur ve çok özlediği memleketine gider.
Bu şiirin bir de sanat tarihimizde iz bırakmış bir yolculuğu vardır. Aşık Veysel, bir gün ” Mektup şiirini bir yakınına yazdırıp Ülkü dergisine yollatır. Ahmet Hamdi Tanpınar şiiri okuyunca çok beğenir ve : ” Artık ben, bir daha şiir yazmayacağım ” der. Tanınar , 1942 yılında yazdığı bir mektubunda bu şiirle ilgili müthiş bir not da düşer tarihe: “Veysel bizim gibilerin pabucunu dama attı. Yazdıkları kendi koyu sesinde daha derin bir mana kazanıyor.”
***
Utku Erişik anlatımı ile :
Aşık Veysel ve Diktiği Kiraz Ağacı.
Hasanoğlanlı İsmail Şeker’in anılarından öğrendiğimiz kadarıyla; 1946’da Hasanoğlan’da usta öğretici olarak görev yapan Aşık Veysel, enstitünün bahçesine bir kiraz ağacı diker. İsmail Şeker’in de öğrencisi olduğu 2/E sınıfının önüne. Gidip gelip ağacı yoklayarak kontrol edermiş Veysel; ne kadar büyüdü diye.. Aynı kiraz ağacından adı değiştirilerek , Hasanoğlan Atatürk İlköğretmen Okulu yapılan okuldan çıkışlı Köksal Kınacı öğretmenimiz de söz eder anılarında.
1955- 60 yıllarında öğrenci olduğum, sonradan adı değişen Hasanoğlan Atatürk İlköğretmen Okulu’na da birkaç kez geldi ( Veysel ) ve eskiden saz öğretmenliği ettiği günlerde elleriyle diktiği bir kiraz ağacının yetişip yetişmediğini sordu. ” Beni götürün de bir bakayım” dedi. Nasıl bakacaktı, öyle meraklanmıştım ki.. Anımsıyorum, bir dersliğin önündeki o kiraz ağacına götürdüler Veysel’i, elleriyle ağacın gövdesini yokladı. Dallarına doğru uzattı ellerini. Sarkan dallarından tuttu. Kirazın kocaman bir ağaç olduğunu söylediler, orada bulunanlar. ” Evet tutmuş” dedi. Yavrusunu kucaklayan bir baba gibi kirazın gövdesini, dallarını kucaklıyordu Veysel..
“Enstitü mektebi Hasanoğlan’dan , Sanki ayırdılar candan cesedi. Irkımız nesli aslı bir kandan. Siz sağ olun biz selamet gidelim”
Her fırsatta Hasanoğlan’ı çok sevdiğini söyleyen Aşık Veysel, son kez 1962-1963 sezonunda Hasanoğlan’a gitmiş. Gider gitmez de , kiraz ağacına koşmuş. Sevmiş onu, okşamış. Ancak İsmail Şeker , bu ziyarette ,ağaca sarılıp ağladığını da yazmış Veysel’in. Çok düşündüm neden acaba ? O kiraz ağacı, öğrenme aşkıyla yanıp tutuşan ve doğru dokunulduğunda mucizeler yaratan köy çocuklarını mı temsil ediyordu Veysel için ? Artık kolu kanadı kırık , ezberci eğitimin elinde, meyvesiz ağaçlara dönen çocukların dramatik hikayelerini mi görmüştü o günlerde ? İlgisiz ve sevgisiz bir eğitimin çocukları nasıl da kör, nasıl da boş bırakacağını ? Aynı sevgisiz, ışıksız bir kenarda unutulan ve tek tip algısıyla bir başına bırakılan kiraz ağacı gibi.
O kiraz ağacı hala orada mıdır ? Bilmiyorum. Büyük olasılıkla değildir. Bunu İsmail Hakkı Tonguç’un ,Hasanoğlanlı Abdullah Özkucur’a yazdığı bir mektubundaki bir tümceye dayanarak söylüyorum.
” Karanlıktan hoşlanan.. İki ayaklı yaratıklar ışık görünce etrafa şuursuzca saldırmaya ” başlayacak” ve ” ilkel insanların başvurabilecekleri metotlarla aydınlığı silmeye ” yelteneceklerdir çünkü. Büyük olasılıkla o kiraz ağacı, bir bina yapmak için , dallarında enstitülü çocukların sesi, gövdesinde Aşık Veysel’in sıcaklığı olduğuna bakılmaksızın kesilmiştir. Çünkü binalar, ağaçları yere sermiştir. Betondan soluğumuz kesilmeden ayılsak bari!. Kızılderili atasının dediği kehanet doğru çıkmasa bari : ” Son ırmak kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, son balık öldüğünde.. Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak”
Sözüm sus oldu ağzımın içinde, başımda yırtıcı kuşların çığlığı..
“Köy Enstitülerinin kurulduğu yerlere birer meçhul öğretmen anıtı dikilmeli ve her kuruluş günlerinde ( 17 Nisan ) saygı duruşunda bulunmalıyız. ( Uğur Mumcu )”
***
Köy Enstitülerinin 83. kuruluş yıldönümünde , bu anlamlı kutlamada bizleri Tiyatro Sanatçısı, Sayın Utku Erişik ile buluşturan , Balıkesir Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Başkanımız Sayın Mualla Orman’a teşekkür ediyorum.
İzmir’den kalkıp bizler için Köy Enstitüleri ve Aşık Veysel’i çok özel gösterisiyle anlatan Tiyatro Sanatçısı Sayın Utku Erişik’e , ona bağlamasıyla eşlik eden Onur Yaman’a sonsuz teşekkürlerimle. Dostluklarımızın daim olmasını diliyorum. Sağolasınız.. Köy Enstitüleri yeniden umudumuz olması dileğimdir , giden tüm Köy Enstitülülere bin selam olsun..