Türkiye’deki siyasi hayatın sağlıklı ve olması gerektiği gibi gelişememesine sebep olarak en başta siyasilerin konuşmalarındaki üslubu da gösterebiliriz.
Üslup sorunu Türk siyasetinin akıl almaz sorunlarından biridir.
Sözgelimi, Fenerbahçe Galatasaray maçına gitti diye sandıktan en çok oy alarak birinci çıkan “seçilmiş”e söylenenlere bakar mısınız?
Ne var, maça gitmek yasak mı?..
Veya ne zaman maça gidebilir; mazbata alınca mı?..
Seçilmeseydi de ikinci çıksaydı o zaman mı gidebilirdi?..
Maça gitmek neden “eleştiri” konusu?..
Maça gitti diye yok tribünler galeyana gelirmiş, yok “bundan belediye başkanı olmazmış”
Öyle yazıyor bazı kalemşörler.
Maça gidilmezmiş, gidemezmiş, gitmemeliymiş.
Bir siyasi de ne dedi; “bundan belediye başkanı olmaz”.
Neden?
Maça gitti diye seçilme vasfı mı gitti?..
İşin trajikomik tarafı, bunu diyen siyasinin partisi Türkiye’nin tümünde 3 milyon küsur oy almışken, maça gitti diye eleştirilen siyasi, sadece İstanbul’da 4 milyondan fazla oy almış.
Üsluba dikkat etmek gerek.
Dün sarfedilen sözler, ağır hakaretler; bir süre sonra nasıl yutuluyor, unutuluyor?..
Siyasilerin geçmişte söyledikleri sözleri karşılarına koyduğumuzda acaba sadece Demirel’in sözünün arkasına mı sığınacaklar?
“Dün dündür bugün bugün”
-mü?..
Bu kadarcık mı?.. Bu kadar basit mi?..
İnsan aklıyla alay eder bir hali var siyasilerin…
Aklını kaybetmiş halleri var bazı kalemşörlerin…
Gazeteci (!) sıfatıyla yazıyorlar; siyasi kimlikle konuşuyorlar ya: “Tribüne oynamayın”
Tencere dibin kara seninki benden kara.
Hangi siyasi tribüne oynamıyor ki?..
“Bu adamdan belediye başkanı olmaz” şeklinde bir cümle neden sarfedilir ki?..
Sarfedilebilir ki?
Sarfediyorsanız bu başlı başına tribüne oynamak değil midir?..
Peki siyasiler ve kalemşör takımı “herkesi kör, alemi sersem mi sanır?”
İstanbul seçimi, batı medyasının alay konusu nicedir.
Üç saatte tüm Türkiye’nin sayılıp üzerinden 16 gün geçmiş (bu satırlar yazıldığında halen bitmemişti) ve salt İstanbul’un sayımı bitmemişse!…
Demokrasinin siyaseten tıkalı hale geldiğinin örneğidir karşımızda var olan.
Hem Beşiktaş’ta, hem Kadıköy’de maça giden “seçilmiş” siyasinin üslubu da bugüne kadar gördüğümüz üsluptan farklı farkında mısınız?..
Türkiye bunu da sevdi aslında.
Çünkü kızmıyor, sakin konuşuyor, açıklıyor, ikna ediyor, rahat konuşuyor.
Kızmayan, bağırmayan, sataşmayan bir siyasi, kırk yılda bir denk gelince siyasi arena da şaşırdı elbet.
Farklı kimlik karşısında nasıl bir yol izleneceği ve üslubun nasıl olacağı belirsiz.
Oysa geçmişe baktığınızda açıkça görüldüğü üzere siyasilerin başına ne gelirse “üslup” tarzından geliyor.
Türkiye; artık ne stres, ne gerilim, ne tansiyon istiyor.
Ekonomi alev alevken ve vatandaş meteliğe kurşun atar hale gelmişken piyasalarda yaprak kımıldamadığını, her gün dükkanların kapandığını görmemekle, tarım ve hayvancılıkta sıkıntıyı görmezden gelmekle gerçekler değişmiyor.
Ülkemizin sorunu çok.
Siyaset, ne zaman aklı selim hale dönebilirse belki o gün kazanacağız siyasi aktörleri.
Bugünkü halimize baktığımızda umut yok.
“Seçilmiş” derbi maça gitti…
Koparılan yaygaraya bakın.
Neden?..
Gidemez mi maça?.. Yasak mı?..
Ne galeyanı, ne sokağa gaz vermesi, ne tribünü?..
Maç bu, gider gider.
Siz bundan önce VAR getirip açık faule rağmen VAR’a bakmaya gitmeyen hakemin bir takımı şampiyonluk yolundan ederken başka bir takımın şampiyonluk yolunda ekmeğine nasıl yağ sürdüğüne bakın evvela!
Ne iş?