Üniversiteler en yüksek seviyede bilim üreten ve bilgi verilen kurumlardır.
Tarih boyunca devletlerin kendi ihtiyaçları için yönetici ve bilim adamı yetiştiren okulları olmuştur. Bu durum gayet doğaldır.
Tarihte ilk okullar yazının bulunduğu Sümerlerde görülür. Mutlaka Sümerlerde de yüksek bilgi verilen ve bilim üretilen okullar vardı. Bunlar hakkında maalesef çok detaylı bilgiye sahip değiliz.
Türklerde de yüksek öğretim veren kurumlar vardı. Batıda ilk yüksek öğretim kurumu olarak Plato’nun kurduğu Akademi kabul edilir. Akademi M.ö.337 yılında kurulmuş ve 537 yılında Bizans imparatoru Jüstinyen tarafından kapatılmıştır.
Büyük İskender’in kurduğu İskenderiye kentinde ise bir okul kurulmuştur. Bu okula İskenderiye Kütüphanesi adı verilir. Burası o dönemlerde dünyanın en fazla kitabına sahip okuldur. Kadınlarda burada öğretmenlik yapmaktadırlar.
Hypatia buranın hocasıdır ve yobaz Hristiyanlar tarafından 415 yılında öldürülmüştür. Hypatia’nın öldürüldüğü sırada kütüphanenin bir bölümü yakılmıştır.
Kütüphanenin kalan bölümü de 644 yılında Arap orduları tarafından yakılarak okul kapatılmıştır. Onun yerine daha sonra El Ezher Medresesi kurulmuştur.
Batıda ilk üniversiteler 13. yüzyıl içinde din okulu olarak kurulmuşlardır. Bu okullar daha sonra skolastik düşünceden sıyrılarak evrensel pozitif eğitim veren yerler haline gelmişlerdir.
Doğu’da ise ilk üniversite sayılacak kurum Bağdat’ta İhvanı Sefa isimli grup tarafından kurulmuştur. Daha sonra medreseler açılmıştır.
Medreseler de din eğitimi veren yerlerdir. Yavuz dönemine kadar medreselerde din eğitimi yanında pozitif bilimlerde de eğitim verilmekte idi. Fakat Yavuz’dan sonra pozitif eğitim kaldırıldı ve sadece din eğitimine dönüldü. Bu durum ise Osmanlı’nın Batı karşısında gerilemesine neden oldu.
1699 Karlofça antlaşmasından sonra başlayan gerilemeler Osmanlı ileri gelenlerini düşündürmeye başlamıştı.
19. yüzyıl başında Batı tipinde pozitif eğitim veren okullarda açılmaya başlandı.
İlk pozitif eğitim veren okul 1773 yılında açılan Bahri Mühendishanesidir. Bu okul bugünkü Deniz Harp Okulu’nun atasıdır. 19.yüzyıl içinde Tıbbıye, Harp Okulu, Rüştiyeler, idadiler, Mulallim Mektepleri gibi okullar açılmıştır. 1863 yılında Mektebi Sultani denilen Galatasaray Lisesi kurulmuştur. Fakat yüksek öğretim kurumları eksiktir. 1870 yılında Darülfünun adı altında ilk üniversite açılmıştır. Fakat bu okul pozitif eğitim yapıyor diye suçlanmış ve ardından kapatılmıştır. Okul 1900 yılında tekrar açılmıştır. Darülfünun istenilen verimi bir türlü verememiştir.
Kurtuluş Savaşı sırasında Darülfünun biraz geride durmuştur. Cumhuriyet ilan edildikten sonra devrimlere soğuk davranmıştır. Özellikle harf devrimine karşı çıkmıştır. Yeni kurulan devletin hızla gelişmesi ve üretmeyi öğrenmesi gerekmektedir. Bunun için isviçre’den profesör Albert Malche davet edilmiş ve yüksek öğretim hakkında rapor istenmiştir. Malche’nin raporu doğrultusunda çalışmalar başlamıştır.
Bu arada 1933 yılında Almanya’da Hitler iktidara gelmiş ve ülkesinde Musevi, solcu ve roman avı başlatmıştır. Üniversitelerde çalışan Musevi kökenli ve solcu bilim adamlarını işlerinden atmıştır. işten atılan bu bilim adamları İsviçre’de kurdukları bir dernek kanalı ile kendilerine dünya ülkelerinde iş aramışlardır. ABD bu bilim adamlarının bir kısmını ülkesine davet etmiştir. Albert Aynştayn bu şekilde ABD’ye gitmiştir.
Türkiye ise bu fırsatı değerlendirmiş 1 Ağustos 1933 yılında çıkarılan üniversite yasası ile Darülfünun kapatılmış ve yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Darülfünunun pek çok hocasının işine son verilmiştir. Almanya’dan kaçan bilim adamları davet edilerek üniversite kurmalarına yardım edilmiştir.
Üniversite reformunu o zamanın Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip gerçekleştirmiştir. Reşit Galip aynı zamanda andımızın yazarıdır. Gelen yabancı bilim adamlarına iki yıl içinde Türkçe öğrenmeleri ve derslerini Türkçe vermeleri şartı konulmuştur. Gelen bilim adamları ülkemizde bilimsel düşüncenin temellerini atmışlardır. Hepsi iki yıl içinde Türkçe öğrenip sonra derslerini Türkçe vermişlerdir. Daha sonra bazıları geri dönmüştür. Fakat hepsi Türkiye’yi ikinci vatanları olarak görmüşlerdir. Bazıları ise Türk vatandaşı olarak ülkemizde kalmıştır.
2023 yılında Sayın Rıfat Esen “ikinci Vatan Genç Cumhuriyete Sığınanlar 1933-1953” isimli eserinde bu bilim adamlarını tanıtmaktadır. Bugün bizler bu bilim adamlarının öğrencilerinin öğrencileriyiz.
Türkiye dünyada bilim alanında bir yer edinmişse bu bilim adamları sayesindedir. Onları buraya davet eden ulu önder Mustafa Kemal’e, üniversite reformunu yapan ve andımızı yazan Reşit Galip’e ve ülkemize gelip bizlere ışık saçan bu yabancı bilim adamlarına minnettarız. Saygılarımla.
4 Ağustos 2024
Sinan Kahyaoğlu