Rüzgarlar sürükler insanı bir kara kışa, bir donukluk gelir canlı bakışa. Yürekler donuklaşır, ısıtamaz beden kendini, doğanın kendi içindedir bu fendi. Yıllar tükendi, yer tükendi, yar tükendi, dost tükendi, yollar tükendi, insanlık tükendi ve ben tükendim…
Ama ancak umutlarımız tükenmedi. İNSAN her güne yeni umutlarla uyanır.
“Umut yoksulun azığıdır.” diye hafızalarımıza kazınmıştır. İnsan bir bakıma umutla yaşayan bir candır. Canına, can katmanın devinimiyle yaşar her günü. Hep yarın diyerek;. Ah! bir zengin olsam, diyerek ahlanır, ohlanır.
Ne fırsatlar geçti elime ama hiç birini kullanamadım. Belki daha iyisi çıkar diyerek beklentiler düşleyerek, akıp gitti zaman avuçlarımdan ayaklarımın altından…
Bugün Cumhuriyetin bayraktarlığını yapan emekli öğretmenlerin öğretmenleri; bu ülkenin yoksulluğunu yaşayan yoksul insanların çocuklarıdır.
20’nci yüzyılın başından; yüzyılın yarısına kadar; Balkan savaşı, Birinci Dünya Paylaşım Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve İkinci Dünya Şavaşlarını yaşamış bir neslin çocuklarının torunlarıyız.
Savaşsız, sömürüsüz, işgalsiz, zulümsüz, baskısız bir dünya umuduyla; özgürce yurt sevgisinin ne demek olduğunu, özgürleşme tutkusunun , bağımsızlık, eşitlik kavramlarının ne anlama geldiğinin tutkusuyla bezenerek; yaşama katılma hayalleriyle yüklüydük…
Okumanın, öğrenmenin, düşünmenin, duygulanmanın güzelliğini girdiğimiz öğretmen okullarında, asil kanımıza katıldı.
Parasız yatılılık diye bir koruyucu , barındırıcı, çocuk gelip, delikanlı olarak yaşamın her türlü koşuluna hazır, mükemmel birer insan olmanın erdemiyle yüklüydük. “..Ülküm yükselmek ileri gitmek.Açtığın yolda, kurduğun ülküde, hiç durmadan yürüyeceğimize…” and içerek, ülkemiz sathına serpilenler; savaş çocuklarının çocuklarının torunlarıydık hepimiz…
Öğretmenlerimizden yaşamımıza dokunanlar modelimiz, onlardan öğrendiklerimizle; ülkemiz toplumsal yaşamına katılıp, siyasal olaylarla bütünleştikçe, özgür insan olmaya doğru adımlar atmıştık.
Siyasal rüzgarlara karşı göğüs göğüse yürümenin acılarına, sürgünler içinde yoğrulduk. Deneyimsizliklerimiz yaşamımızın bir parçası olarak yaşarken; iktidarlara göre biçimlendirilmeye çalışan eğitim – öğretim sisteminin içinde kendimizi bulduk. Darbeler, muhtıralar derken kendimizi 21.yy başına taşıyabildik.
Öğretmenlerimizin öğretmenleri ebediyette ışıklar içinde olsunlar. Bugün bizim öğretmenlerimiz, birer birer aramızdan ayrılırken, sıranı bekle * İ D U R A K İ *.
Bu aşamada az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Altı ay bir güz gittik.
Dönüp baktım arkama; bir arpa boyu yol gitmişiz. Alamadık, satamadık, giyemedik, yiyemedik, uçan halıya binip gezemedik umduyla; ah ah, vah vah, tüh tüh, yuh yuh dilimizde, ayakkabı kutularına sermayeyi yükleyemedik.
Bir kesere kulp olamadık, usta bir nalıncı bulamadık. Bulduksa da kıymetini bilemedik. Beş yıldızlı otellerin saunalarında, havuzlarında, eğlence salonlarında hobidik hobidik oynayamadan geçti beyhude ömür.
Cemlerde, cematlerde, düğün, DERNEK ve mevlütlerde boy göstermeyince, kırmızı kıravat, mavi mendil takmayınca ceketin ÖNÜNÜ DÜĞMELEMEYİNCE saf tutamazsınız.
Baş selamı, almayız. Bel kırmak, kol kırmak, topuk vurmak daha anlamlı. Durum bu olunca; gel bir oturum yapalım demek için; arkan kavi, cebin dolu, araban siyah ve camları 70 numara flu olmazsa olmaz.
“ İnsanın biti kanlanınca, komşunun tavuğu kaz, gelini kız görünür.” insan oğlu bu; karnı tok, sırtı pek olunca; olmazlar olur. Ben komisyon istemem, ama yan cebime koy, olmazsa at havuza. Nasıl olsa yüzerek, dağ,tepe gezerek beni bulur. Sen gerisini düşünme… diye işler yoluna girer, kapalı kapılar açılır. Engelleri atlar, atlar. Sürücü işini bilir.
Nasıl olsa sorgulanmayan bir düzen var. Her şey bir düzende gidiyor “ Bu düzende; düzeni, düzen düzene…” düzenini kuramayana Allah Kerim. Kerimin kuyusu derin. Derin kuyudan su alabilene helal olsun günleri gördü bu millet. Yola çıkarken herkese umut dağıttık. Her köşede bir milyoner yaratacağız dedik. Her köşede bir AVM yarattık.
Sen evinde otur, biz sana ne istersen getiririz. Sen üretme, çalışma. Senin yerine çalışanlar var….
Korona bahane sömürü şahane. Sömürülmeyen ne kaldı ki; sağlık, saadet, din iman,tüm insani duygular, şan, şeref, kadın, erkek, zenginlik, yoksulluk, aklınıza ne gelirse onun sömürüsü, hırsızlığı, yobazlığı ve alavereliği, dalavereliği ayaklar altında…
Mesleki liyakat, kıdem, diploma, üretmek ve yaratana saygı, sevgi, hürmet, bağlılık, sadakat, birlik dayanışma, komşu komşudan korkar ve kaçar oldu.
Umut dağının odunu bitti. Yolları kar kapladı. Buz pateni ve kızak çalışmıyor artık. Dağları duman bürüdü. Helikopterin inişi yok.
İhsan Durak’ın tüm yazıları için tıklayın…