Bir odada, dört mum sessizce yanıyordu. O kadar, sessizlik hüküm sürüyordu ki odada aralarında fısıltı şeklinde konuşmalar bile, rahatlıkla duyuluyordu.
Birinci mum “BEN BARIŞIM” dedi.” Ancak, kimse benim, sürekli yanık kalıp, etrafıma ışık saçabilmeme yardımcı olmuyor. İnsanlar, savaşmayı, barıştan önce düşünür oldu. İyi ve güzel yaşamak varken, savaşmak tercihleri oldu. Başkalarıyla, savaşlarının yanı sıra, içlerindeki savaşlarla da baş edemez oldum. Ve artık gücüm tükendi. Sönmek üzereyim der” ve sessizce karanlığa gömülü verir.
İkinci mum “BEN DOĞRULUĞUM” der. Ama artık gerekli olduğuma inanmıyorum.
Doğruluğun önemini unuttular. Benim yerime koydukları şeylerle, geçici mutlulukları bana tercih eder oldular. Her işe, önce benimle başlanırdı. Şimdi, en son düşünülen ben oluyorum. Sadece, insanların başlarına, kötü olaylar geldikten sonra benim ismimi anar oldular. Benden, geçmişteki bir şeymiş gibi söz eder oldular. Benim çabalamamın, gereği kalmadı der ve küçük bir esinti onun zorla hayata tutulmaya, çalışan cılız ışığını söndürüverir.
Üçüncü mum “BEN SEVGİYİM’ der. Sesinden çok üzgün olduğu bellidir. Etrafıma, ışık verecek gücüm kalmadı. İnsanlar beni hep kenara itiyorlar. Hayatta, bu kadar önemliyken yüzüme bakmaz oldular. En yakınlarını bile, sevmemeye başladılar. Sevginin yerine, bencilliği koydular. Sevgiyi vermek yerine almayı, aldıklarını da çabucak tüketmeyi tercih eder oldular. Sevginin açamayacağı bir kapı yokken, kapıları zorlayarak açmayı seçtiler. Der ve az sonra da, söner gider umutsuzca.
Tam o sırada, içeri bir çocuk girer ve üç mumun neden söndüğünü sorar. Aldığı cevapla, üzülen çocuk başlar ağlamaya.
Dördüncü mum buna dayanamaz. Yumuşacık tatlı sesiyle, ağlama der çocuğa. Korkma, ben etrafıma ışık saçtığım sürece, diğerleri yeniden yanarlar ve onlarda yeniden aydınlatmaya devam ederler. Benim varlığım sürdükçe, onlarda yaşamaya, devam edecekler. Benim olduğum her yerde hayat vardır, ışık vardır. Zira ben UMUDUM der.
Buna çok sevinen çocuk, eline aldığı umut mumuyla diğer üç mumu yakar.
Karanlığa düştüğümüz her an sığınmamız, hatırlamamız, tutunmamız gereken bir duygudur umut…
Umut değil midir?
Bizi daha kararlı yapan, her yenilgide yeniden başlama cesareti veren ya da bizi cesaretli bir birey yapan…
Hayat serüvenimizde asıl farkı yaratan umut, kelimesini nasıl tanımladığınız, ne anladığınız ve nasıl yaşadığımızdır.
Umudum var deyip çekilip köşenize oturursanız bunun adı umut değil sanırım tembellik olur.
Umut insana zorluklar karşısında yapabilme cesareti, karanlıklar içinde ışığı görebilme gücü, ışık cılız bile olsa ona tutunarak aydınlığa ulaşma gücü verebilmelidir.
Umudun tanımı benim için hep yok oluşa karşı verilen direniş olmuştur.
Hiç unutmuyorum yoğun bakım servisinde geçirdiğim zamanları, her yoğun bakım hastası umudun en güzel örneği, benim hastamda öyleydi. Ölümü kesin görülen bir baba son nefesine kadar yaşamdan umudunu hiç kesmedi, bilinen tüm doğrulardan daha fazlaydı o an dünyada…
Son nefes verilene kadar direnmeye devam eder, işte bu gücü cesareti veren duygudur umut… ve yaşayacağına inanarak bekleme gücüdür umut…
Ey özünün sırlarına akıl ermeyen;
Suçumuza, duamıza önem vermeyen;
Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık;
Umudumu rahmetine bağlamışım ben.
Ömer HAYYAM’in dizelerinden yola çıkarsak bağışlanma isteğidir umut…
Aslında bir nevi isyan karşı koyuştur umut, diretmeye karşı bir direniş fakat bilinçli akıl ile yapılan duygu ile desteklenen bir direniştir.
Her durumda olduğu gibi yine esinlendiğimiz öğrendiğimiz en önemli kaynak doğadır.
Şöyle bir düşünce yolculuğuna çıkarsak, avlanan hayvanları düşünelim, tuzağa yakalanan hangi hayvan tamam yakalandım teslim oluyorum der…..
Ağdaki balık, kafesteki kuş, hücredeki insan; hareketlerindeki temel dayanak, güç aldığı kaynak kurtuluşa karşı duyduğu umut değil midir?
Nasıl düşünürsek düşünelim umut genellikle olumsuz bir durumdan olumluya gidebileceğimizin hissidir.
Bunu düşünmek istemiyorum ama kötülüğün de umudu vardır. Kötülük yapmak isteyenin zihninden düşünüyorum… ve susuyorum.
Belki de umudun en kötü yanı, bilinçsiz dimağlarda olumsuz durumlar için oluşmasıdır.
İnsanların, hayvanların olduğu gibi, kalabalıklarında devletlerinde topluluklarında umutları vardır.
İnsanlık tarihine bakacak olursak;
Umudun adı bazen doğa ile mücadele olmuş bazen doğadan esinlenerek hayatın tüm renklerini sunmuş,
Bazen tek umut savaşmak iken, bazen umut barışta aranmış,
Bazen isyan iken, bazen uzlaşma olmuş umudun adı,
Ağır bir hasta için artık ölüm bir umut ise, bir bebek ve ailesi için ise umut bir nefestir, bir ağlama sesidir.
Bazen karların altından çıkan narin bir çiğdemdir umut…
Ülkemde umudun adı bazen, Deniz, bazen Erdal, bazen Uğur olmuştur. Anadolu’nun insanın umudu hep Mustafa Kemal, Mustafa Kemal’in umudu her zaman “Türk Milleti” olmuş.
Atamız kadar kararlarımıza sahip çıkabilecek umudu taşımak dileğiyle…
Müzik önerisi:
https://youtu.be/mW3wu2rCDok?list=OLAK5uy_l6_arhxmhauTp3Cjf4vf-e8FbWadEThco yazarken üç parçayı da çok severek dinledim. Bakalım sizler de nasıl duygular uyandıracak.
Alıntı:
https://www.facebook.com/dede.name.yazar/posts/1566847656688350/