Diyanet İşleri Başkanı cahil bir adam mı?
Tabi ki değil!
Öyleyse “Komşusu aç yatarken, tok yatan bizden değildir.” felsefesine inanan bir dinin en yüksek makamında oturan temsilcisi lüks yaşamdan neden vazgeçmez?
Hem de millet yoksulluktan sürünürken!
Hadi diyelim o zaaflarını yenemiyor. Peki, bir dediği iki olmayan cumhurbaşkanı “Bu tutumunla bize zarar veriyorsun.” diye neden uyarmıyor?
Uyarmıyor çünkü zarar etmiyor…
Milleti Diyanet İşleri Başkanına karşı kışkırtıp; “Bakın bunlar dine saldırıyorlar.” diyerek kutuplaşma siyasetini yedekte tutuyor…
Hazır yeri gelmişken bir örnek verelim:
Endülüslü Arap felsefeci, hekim İbn i Rüşt’ün tam zamanı:
Halkın “Sen bizim dinimizle savaşıyorsun.” sözüne İbn i Rüşt’ün “Ben sizin dininizle savaşmıyorum sizin cahilliğinizle savaşıyorum” cevabı tam da burada yerini bulmuyor mu?
Bitmedi!
22 yıldan buyana muhalefete selam vermeyen Erdoğan’ın uzlaşmacı bir siyasetçiye dönüşmesi mümkün mü? Azıcık tırnağı yer tutsa hızla eski haline dönmez mi? Bu sahte adımla kötü yönetime muhalefeti ortak etmek istediği apaçık sırıtmıyor mu? Bu çark edişin sebebini anlamak çok mu zor?
Erdoğan’la iki kere görüşüldü. Talepler sıralandı. Sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır.
Bundan sonraki görüşme önceki görüşmede düzeltilmesi istenen sorunların düzelip düzelmediğine bağlı olması gerekir…
Düzelme yoksa görüşme de yok…
Görüşmenin olmaması düşmanlığın körüklenmesi anlamına gelmemeli…
Elbette umudu toptan yok etmek doğru olmaz…
Hiç olmazsa saklı tutmak gerekir…