Bir seçim daha yaklaşırken partilerdeki müthiş mücadeleyi görüyorsunuz di mi?..
Sanırsınız üçüncü dünya savaşı!
Partiler, aynı ülküde buluşmuş insanlar topluluğu mu yoksa kendi düşüncesine göre yakın olduğu partiye girip bir nev’i “kendime nereden ne bulabilirim” fırsatçılığı mı, artık tablo bu hale geldi.
Kaç parti üyesi partisinin tüzüğünü okumuştur misal?
Acıdır bu görüntü.
Partiler kendi içlerinde birden fazla gruplara bölünmüşken siyasi ince hesaplar arasında hep aradığımız, hep özlediğimiz o “birliktelik” hep ütopik mi kalacak?
Hele hele “çıkar” etiketi ne zaman çıkacak siyasetten?
Boş bir hayal mi, yoksa bu siyasetle “böyle gelmiş böyle gider mi?”
Kral öldü, yaşasın yeni krallar… Misali yeni isimlerin, kazanma ihtimali olan güçlü adayların çevrelerine üşüşen öyle bir kalabalık oluyor ki insan düşünmeden edemiyor; siyaset sen ne menem şeysin, in misin, cin misin?..
Beydeba’yı bilir misiniz?..
Beydeba’nın Kelile ve Dimne’sini okudunuz mu?..
Bugün siyaset’in “s”sine bile bulaşmışsanız okumanızı öneririz.
“Devlet işlerini üzerlerine alanlar iki çeşittir:
Birincisi, çıkarcı dalkavuklardır; istediklerine ulaşabilmek için her kılığa girer ve yapmadıklarını bırakmazlar.
İkincisi, dürüstlerdir; onların da dürüstlükleri yüzünden başlarına gelmedik kalmaz.”
Böyle diyor milattan önce birinci yüzyılda yaşamış olan Hint bilge ve fabl yazarı.
2018’i bitiriyoruz.
2100 yıl öncelerde söylenen sözün bugün nasıl da böylesine “cuk” oturduğunu görmek devlet işlerinde olup bitenin hiç mi değişmediğini göstermesi açısından ne kadar da hazin bir örnek.
Ama doğru değil mi söyledikleri Beydeba’nın?
Çıkarcı dalkavuklar istediklerine ulaşmak için her kılığa girmiyorlar mı?
Ve yapmadıkları da kalmıyor!
Peki neden siyasette insan kalitesini artıramıyoruz, neden parti genel merkezleri pek çok yerde aday bulmada, isim açıklamada sıkıntı yaşıyorlar?..
Her parti açısından fark etmemek mümkün mü var olan sıkıntıyı?
Partiler adaylarını açıklamakta, kah isim bulmakta, kah türlü pazarlıklar içinde bunalmakta gibi bir görüntü vermiyorlar mı?..
İttifaklar bile partilerin aslında ne kadar da kendilerine güvenemiyor olduklarının göstergesi değil mi?
Beydeba’ya benzer Rochefoucould da aynı noktaya dikkat çekmiş: “Çıkar, her kılığa girer, her dili konuşur” diyerek.
Peki ikinci kısmında ne diyor Beydeba devlet işlerini üzerine alanların iki çeşit olduğunu belirtip birincinin dalkavuklar olduğunu söyledikten sonra?..
İkincisi dürüstlerdir diyor.
“Onların da dürüstlükleri yüzünden başlarına gelmedikleri kalmaz.”
Siyasetin dalkavuk kanadı, çıkar peşindedir.
Bu amaç altında her türlü maskeyi takarken ne hukuk, ne başka bir kural, ne etik ne de vicdan tanır.
Güç neyse, neredeyse ona tapar.
Kendisi de gücü kullanmak, ezmek ister.
Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan ve böylesine derinleşen kutuplaşma hoş bir manzara mı?. Aksine, gelecek için epeyce endişelenmemizi gerektirmez mi?
Siyasetin yerelinde bile, gerçek amaç, yaşanılan beldeye hizmet olmalıyken bu amacı “saf” ve “doğru” şekilde görebildiğiniz var mı?..
Görebiliyor muyuz?
Hayır!
Siyasetin dalkavukları maalesef devlet işlerinde dürüstlerin tepesinde.
Onlar dürüstleri ezerken sonuç itibariyle aksayan ve duran, zarar gören yine devletin kendisi oluyor.
Bu nedenle, hele hele bizim gibi demokrasinin sağlıklı işleyemediği ülkelerde belki de siyasetin kartlarını yeniden karması gerek partilerin genel başkanlarının…
Çünkü siyasetin ucu gelip dolaşıyor, her partinin genel başkanında kilitleniyor.
O nedenle de belki en ağır yük ve sorumluluk onların sırtlarında.
Nasıl bir geleceği olsun isteniyor bu toprakların?..
Bugünkü siyasi kalite onları ne kadar memnun ediyor?..
Dalkavukları silmek için ne yapılıyor veya yapılmak isteniyor mu?..
Nasıl çıkacağız o zaman karanlıklardan aydınlığa?
Seçim harala gürelesi arasında sorunun ne kadar derinde olduğunun, siyasette insan kalitesi yükselmedikçe ve yükseltilmesine izin verilmedikçe her geçen yılın kayıp olduğunun farkına varılması birincil şartken bunun neresinde Türkiye?