Masumiyet karinesi vardır hukukta.
Son yıllarda FETÖ’nün yargıya vurduğu derin darbe nedeniyle çok ihlal edilmiş, çok kırılmış, çok can çekişmiş, çok ölmüş ve çok sakat kalmıştır ama…
Yine de vardır, ilke ilkedir:
Kimse, suçluluğu kesin, yeterli, inandırıcı ve her türlü şüpheden uzak kati delille mahkum olmadığı sürece “suçlu” olarak kabul edilemez.
Varsayılamaz.
Hayatı karartılamaz.
FETÖ, taaa Ergenekon ve Balyoz sürecinden beri bu karineyi sayısı tespit edilemez boyutta yıktı, ihlal etti.
Tarikatlara ve en başta FETÖ’ye sonuna kadar açılan yargı kapısı ile; “askeri bir darbe girişimi” şeklinde 15 Temmuz’a gelinmeden çok önce başlamıştı FETÖ darbesi.
Yargının ağır ihlalleri nedeniyle, İlker Başbuğ gibi bir Genelkurmay Başkanı terörist gibi tutuklanmış, PKK’lılar tanık yapılmış, istenen amaca hizmet ettiği artık bilinen gizli tanıklarla nice can hayata veda etmişti.
Bile bile ladesti olan; yılların getirdiği birikimle.
Çok acı bir tecrübeyle farkedildi.
Çok şeye maloldu!
Şimdi gündemin yoğunluğundan bugüne kadar değinemediğimiz ama Karlov suikasti ile tekrar hatırlanan masumiyet karinesi var ya…
Karlov suikasti nedeniyle ihraç edilen bir polis memurunun ifadesinden söz etmek istiyoruz kısaca, ulusal basında bazı gazetelere de yansıdı bu beyanlar.
İhraç edilen polis memuru FETÖ ile ilgili olmadığına ilişkin nasıl savunma yapmış okuyalım:
“Üniversitede Süleymancıların yurdunda kaldım…
2009’dan beri Menzilcilerin Şeyh Fevzettin koluna bağlıyım”
Savunmaya bakın.
Yani FETÖ’cü değil.
Süleymancı… Menzilci…
Önüm arkam sağım solum ebe saklanmayan sobe.
Önüm arkam sağım solum tarikat, biri olmazsa diğeri var kafayı sokacak.
Öyle mi?..
Masumiyet karinesinde savunma ancak başka bir tarikata mensup olduğu vurgulanarak mı yapılabiliyor?
Başka söz yok mu?..
“Cumhuriyet okullarına gittim, hiçbir tarikatla ilişkim ve iltisakım olmamıştır” demek bir polis için bu kadar zor hale mi geldi?..
Böyle mi sarılı örümcek ağı gibi her tarafımız?
Mustafa Kemal’in ne kadar büyük ve ileri görüşlü bir insan olduğunu sırf şu tarikat yelpazesine bakarak dahi anlamak mümkün işte.
Devletin bu, şu, o değil; her tür ve tüm tarikatlardan sonuna kadar temizlenmesi gerekir.
Birine gösterilen sempatinin başa ne işler açtığı belli olduğuna göre….
Yeniden başka bir tarikata sempati duymak devletin temellerine bir kez daha bile bile bomba koymak demektir ki bunun adı sanırız artık hukuk karşısında “sempati” falan olamaz.
Türkiye, gerek devlet hayatında, gerek eğitimde, gerek kamu yaşamında laiklik ilkesinden asla taviz vermemelidir.
Aklın yolu birdir.
FETÖ bugün suçlu iken yarın başka bir tarikatın aynı kabusu yaşatmayacağının garantisi yoktur.
Tekrar bakın savunma denen ifadeye….
Şu kola bağlıymış, şunların yurdunda kalmış….
İhraç da edilmiş olsa eski bir polisin ifadesi bu.
Tuz koktu diyor özetle, ötesi yok.