1971 yılında İngiltere’de düzenlenen ilk Dünya Roman Kongresi’nde alınan kararlar, o günden bu güne Romanların tüm dünyada ayrımcılığa karşı mücadelesine yol gösteriyor. Kongrenin gerçekleştiği gün olan 8 Nisan ise her yıl, “Barış, refah ve dayanışma için birlik” anlayışıyla ‘’Dünya Romanlar Günü’’ olarak kutlanmaktadır.
Dünya Romanlar Günü, yılda bir kez de olsa Romanların, ülkemizin çeşitliliğine ve kültürel mirasına yaptığı katkıyı kutlamak için önemli bir fırsattır. Sevgili okurlarım, şimdi gelin hep birlikte bu fırsatı değerlendirelim ve Romanların o renkli dünyalarına konuk olalım.
Ülkemizde yaşayan Romanları gruplandırma da bir netlik söz konusu değil. Çok daha doğrusu Romanları nitelendiren kavramlar, geçmişte olduğu gibi günümüzde de birçok tartışmaya neden olmaktadır. Bu nedenle kesin bir yargıya vararak, bu coğrafyada Romlar, Domlar, Lomlar ve Abdallar olmak üzere 4 grup Roman topluluğu vardır diyemeyiz.
Ama bugün birçok kaynaktan elde edilen bilgilere, yapılan araştırmalara ve Roman camiasını temsil eden pek çok oluşumun ifadesine göre söz konusu olan bu 4 grubu Roman çatısı altında görebilmek mümkün. Hatta bu toplulukları çok daha yakından da tanıyabiliriz. Önce Romlar ve Domlar’ın, bir sonraki yazıda da Lomlar ve Abdallar’ın yaşantısına uzanacağız
Günümüz Türkiye’sinde Roman ya da Çingene olarak tanımlanan Rom grubu Yunanistan’la 1923 yılında yapılan Lozan Antlaşmasıyla Türkiye’ye gelenlerden oluşmaktadır. Bu gruplar çoğunlukla Ege, Trakya ve Karadeniz bölgelerine yerleştirilmişlerdir. Bu yerleştirilmelerde nüfusun mesleki özellikleri
dikkate alınmıştır.
Rom grubu günümüzde çoğunlukla, İzmir, Aydın, Manisa, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Kocaeli, İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli Zonguldak, Bartın ve Samsun illerinde yaşamaktadırlar. Ancak yapılan nüfus mübadelesi sonrasında ne kadar Rom nüfusunun Türkiye’ye geldiği belli değildir. Rom ya da Roman olarak tanımlanan gruplar kendi kimlik ve kültürlerini Dom ve Lom’lara oranla daha belirgin biçimde kullanabilmektedir. Gaco olarak tanımladıkları Çingene olmayanlarla daha kolay ilişki kurabilmektedirler.
Son dönemlerde Rom gruplarının dernek ve federasyon kurma başarıları da Rom kökenli grupların toplumsal örgütlenme modelleri içerisindeki yerini açık bir biçimde göstermektedir. Rom grupları yerleşik, eğitim seviyesi Dom ve Lom gruplara oranla daha yüksektir. Kamu kurumlarında çalışan sayısı daha fazladır. Çingene müziğinin temsilcisi de Rom gruplardır.
Rom gruplarının yaşadığı başlıca sorunlar; işsizlik, eğitim seviyesinin düşüklüğü ve barınmadır. Rom gruplar, daha önceleri kentsel alanlarda içe kapalı bir yaşam biçiminde yaşardı. Son yıllarda bu durum değişmiştir. Özellikle Çingene olmayanlarla yapılan evlilikler yaygınlaşmaktadır.
Domlar, günümüzde İran, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin, Mısır ve Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu’da birçok ülkede yaşayan topluluklardır. 6. ve 9. yy.’larda Hindistan’ın kuzey kesimlerinden savaş, kıtlık, kast sistemi vb. çeşitli nedenlerle Batı’ya doğru göç eden Çingene topluluklarıdır. Ortadoğu’da ve Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde göçebe, yarı göçebe ve yerleşik olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
Dom ismi ise Ortadoğu’daki Çingene gruplarca kendi dillerinde kendilerine verdikleri bir adlandırmadır. Konuştukları dile Domari denilmektedir. Hindistan’da en yoksul ve en altta bir kastın ismi olan “Dom”, Çingene toplumunun Hindistan’dan çıkışta Ortadoğu’ya kadar kullandıkları, Rom ve Lom isminin de atası olan en eski adlandırmadır.
Ortadoğu’da Domlara özellikle; Nawar, Zott, Ghajar, Bareke, Beni Murra, Gaodari, Krismal, Qarabana, Karaçi, Abdal, Aşiret, Qurbet, Mıtrıb, Gewende, Poşa, Tanjirliyah, Haddadin, Haciye, Hadjiye, Arnavut, Halebi, Haramshe ve Kaoli gibi adlandırmalar verilmiştir.
Türkiye’de ise; Mıtrıp, Gewende, Aşık, Qareçi-Kareçi, Tuırkman, Türkmen, Abdal, Aşiret, Qurbet- Gurbet, vb. isimlerle ve Tilkici, Davulcu, Kalaycı, Kalburcu, Dişçi gibi yaptıkları meslek adları ile anılmaktadır.
Domlar göçebe yaşamlarında genellikle dişçilik, demircilik, elekçilik, sepetçilik, kalaycılık, avcılık, şifacılık, falcılık, müzisyenlik, tüfek yapımı, marangozluk ve küçük çaplı ticaretlerle uğraşmışlardır.
Müzisyenlik yapan gruplar ise genellikle eğlence müziği yani düğün ve sünnet müziklerini icraa ederler. Bazı ülkelerde müzik eşliğinde dans eden Dom kadınlarının varlığı da bilinmektedir.
Domlar, zanaatlarını icra edebilmek için göçebe yaşamak zorunda kalmıştır. Özellikle 1975-80’lerde yerleşik yaşama geçmişlerdir. Konaklama alanlarının tarıma açılması, sulak alanların azalması ve bu dönemdeki darbelerden kaynaklı sokağa çıkış yasakları Domların güvenlikleri açısından çeşitli sorunları ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle yarı yerleşik bir yaşama başlamışlardır.
Genellikle kış aylarında yıkıntı evlerde, barakalarda, çadırlarda kalmışlardır. Baharın başlamasıyla zanaatlarını icra edebilmek için göçebeliğe geçmişlerdir. Ayrıca Domlar; tarım işçiliği, mevsimlik diğer işler, çobanlık, hamallık, atık- hurda toplama vb. çeşitli işler yapmışlardır.
Domların günümüzde yaşadığı mahalleler, genellikle belediye hizmetlerinin en az yapıldığı, temiz su erişiminin kısıtlı olduğu, güvenli ve temiz barınma hakkından yoksun olan yerlerdir. Bu yerleşim yerleri, ne yazık ki güvensiz alanlarda yaşayan ve güvensiz işlerde çalışan bireyler, çocuk evlilikler, eğitim hakkına erişemeyen çocuk ve gençlerle doludur.
Domlar, temel haklarına erişimden yoksun kalmış ve birçok dezavantaja maruz kalan topluluklardır. Genellikle barakalarda, çadırlarda, bakımsız evlerde kiracı, bodrumlarda, inşaat alanlarında veya senetli olan ve tapusu olmayan evlerde yaşarlar. Bundan dolayı ‘Barınma Hakkı’ndan yoksundurlar. Zanaatlarının yok olmasıyla kentlerde görünmeyen emek kapsamında çalışmak zorunda kalırlar. Bu durum ‘İstihdam Hakkı’ndan yoksunluğa neden olmaktadır.
Mevsimlik işlerde çalışarak belli dönemlerde göçebe yaşam süren Domlar; devamsızlıklar, okul terkleri ve okullarda yaşadıkları ayrımcılık nedeniyle kapsayıcı eğitimden yoksun kalmaktadır. Kısacası ‘Eğitim Hakkı’ndan hak kaybına uğramaktadır. Eğitime devam edemeyişlerinin etkisiyle de yapılan çocuk evliliklerle ‘Çocuk Hakları’ ndan tam anlamıyla yararlanamamaktadırlar. Bunun yanı sıra temiz suya ve temiz gıdaya erişimde de zorluk çekmektedirler.
KAYNAKÇA
Kenrick, D. (Ganj’dan Thames’e Çingeneler.-Kitap)
Marushiakova, E. ve Popov, V. (Osmanlı İmparatorluğu’nda Çingeneler- Kitap)
Tarlan, K.V. ve Foggo, H. (En Alttakiler: Suriyeli Dom Göçmenler. Kalkınma Atölyesi Derneği)
Tarlan, K.V. ( Bölgesel Bir Sosyal İçerme Strateji Önerisi: Türkiye, Lübnan, Ürdün. Kırkayak Kültür. Gaziantep)
Yılgür, E. (Tarihsel Perspektiften Peripatetik ve Avcı Toplayıcı Stratejilerin Geçişkenliği. Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi)