Son yılların “moda” kelimesi…
Vikipedi’den bakalım önce ne demekmiş?
Trol, İskandinavya folklorunda genellikle dev ya da cüce olarak resmedilen, mağaralarda yaşayan efsanevî, çirkin bir yaratıktır. Modern çocuk hikâyelerinde genellikle köprülerin altında bekleyen, yolcuları çeşitli işlerle oyalayan veya haraç kesen karakterler olarak resmedilir. İnternet trollüğü, insanları tahrik ederek ve kızgınlıkla yazılmış cevaplar vereceklerini umarak, e-posta veya çevrimiçi grup mesajları göndermek olarak tarif edilir. Trollük internetteki sosyal ortamlardaki iç hukukun ihlalidir.
Çocuk hikayelerini ve dev ile cüceleri bir yana bırakalım; Türkiye olarak internet trollüğünde epey bir mesafe kat ettik!
Her kesimin trolü var.
Kafanız yatmadı mı, işinize gelmedi mi, ucu size dokundu mu veya çarpıtmak mı istiyorsunuz bir konuyu…
Trol ordusu fişek gibi işbaşında.
Bazen kitle olarak hareket ediyorlar bazen bireysel.
Ama her halükarda sağanak gibi yağıyorlar.
Amaç belli, kişilerin keyfini kaçırmak, münakaşa başlatmak, hakaret etmek, kişilere rahatsızlık vermek…
Eğer iradeniz sağlam değilse ve trol oyununa gelir de cevap vermeye kalkarsanız vay halinize…
Tuzağa düşmüşsünüz demektir.
Bu kez bir yazdınız mı, bin cevap gelir.
“Ayıkla pirincin taşını” misali boğulursunuz.
O yüzden…
Bir görüş mü paylaşıyorsunuz; sataşma mı geldi…
Sakin olun.
Okuyun geçin…
Eleştiri ise, mantıklı ise elbette yanıtlayabilirsiniz.
Ama trol kaynaklı bir saçmalama görüyorsanız, bizden tavsiye kaale almayın.
Veya yazdığınızı anlamıyor, anlamak istemiyorlarsa; yine çarpıtmanın peşine düşmüşlerse de aynı taktiği uygulayın, huzurunuzu kaçırmayın, sakin kalın, cevap vermeyin, bulaşmayın.
Çok mu rahatsız oldunuz, silin geçsin yorumu veya cevabı…
Zira eleştiri başka, çarpıtarak lafla oynama başka.
Bazen bizim de başımıza geliyor.
Bir yorum yapıyoruz; olumlu veya olumsuz destek yorumları veya eleştiriler geliyor misal…
Ama bir de bakmışsınız konuyla alakası olmayan; sizin A dediğinize Z kadar uzak ve alakasız bir başka sataşmaya denk geliyorsunuz.
Güncel bir örnekleme yapalım.
Hani birkaç gün önce fiilen zaten toplumun çoktan bıraktığı maske uygulaması, açık alanlarda kaldırıldı ve kapalı alanlarda da -kim bakacaksa- kapalı alan yetkilisinin insafına bırakıldı ve Sayın Bakan da “cebinizde maske bulunsun, ihtiyaç halinde kullanmak gerek” şeklinde açıklama yaptı da aynı açıklama içinde 00.00’dan sonra devam eden müzik yasağına değinmeyerek, bilim kurulu tarafından yasağa ilişkin böyle bir karar alınmadığını söyledi; akabinde bakanlıklar topu birbirine attı, ya…
Hatta hatırlayın coronanın ilk zamanlarını… Lokantada yemek yiyebiliyordunuz ama müzik dinlemek de yasaktı.
Bir zaman önce de geceyarısı sonrası müzik yayınına yasak geldi, bu satırlar yazıldığı an hala bakanlıklar görüşüp yasakla ve kaldırılmasıyla ilgili bir karar almamıştı da bakınız bu konuya değindiğimiz bir tweete ne yorumlar geldi:
“Gece 00’dan sonra neden müzik dinleyeceksin ki, o zamana kadar dinle dinleyeceğin kadar, kimseyi de rahatsız etme”
“00.00’a kadar müzik yetmiyor mu?”
“Niye ki, 12’den sonra konserin mi var?”
Vs vs…
Ne güzel çarpıtmalar di mi?..
Bangır bangır ve vatandaşı rahatsız eder derecede müzik dinlemeyi kim savunur?
Ki, bu yasak, zaten müzik açısından ses sınırlaması olan, denetime tabi ve fakat müzikli mekanlar için gelmedi mi? Ses aşımı veya rahatsız edici bir hal varsa bunların kontrolü zaten yapılmıyor mu?
Müzikle ilgili sınır aşımı varsa bu mekanlara zaten ceza kesilmiyor mu?
Bizim dediğimiz ve her aklı başında olan insanın anladığı tek şey vardı halbuki:
Corona ile müzik yasağının ne ilgisi olduğu?
Geceyarısı gelen müzik yasağı ile virüsün nasıl ilişkilendirileceği?
Örneğin bir butik otelde veya ses yalıtımı tam olan bir mekanda gece 00.30’da müzik dinlenmesinin virüsle ne bağlantısı olduğu, bunun anlamsızlığıydı.
İşte bizim güzel insanlarımız, sadece bunu düşünüp yorumlayacağına, çarpıtma ve sataşma uğruna “12’den sonra konserin mi var” demeyi yeğledi.
Oysa bu, farkında değil ama kendisinin de dahil olduğu toplum parçasındaki, bir kişi için bile olsa; açıktır ki yaşam tarzının, kişi hak ve özgürlüklerinin, bireysel tercihlerin ihlalidir.
Buna rağmen o güzel insanlarımızdan bazıları, akılları bir kenara koyup, ille de “oynatmaya az kaldı” şarkısını söyletmekte ısrarlı.