Ülkemizde erken çocukluk dönemi genelde evde anne veya aile büyükleri ile ya da kreş desteği alınarak geçirilen hassas bir dönem. Çünkü insan gelişiminin başlangıç noktası olan bu önemli dönemde çocuklara gösterilen sevgi ve ilgi onların ileride nasıl bir kişiliğe sahip olacaklarını belirliyor.
Erken çocukluk döneminde başlayan sosyalleşme, fiziksel, zihinsel ve psikolojik gelişim, okul öncesi eğitim ile desteklenerek devam eder.
Erken dönem çocuklukta sevgi ve özgüveni öğrenen çocuk, okul öncesi eğitim ile yeteneklerini keşfetmeye yani kendini tanımaya başlar.
Dil gelişimi, yeni sözcükler öğrenme, iletişim kurma ve düşünme gibi çocuğun gelişimine katkı sağlayan çocuk şarkıları da çoğunlukla bu dönemde öğrenilir.
Şarkı deyip geçmeyin.
Şu anda 30’lu yaşlarda olan bu yetişkinlerin şarkılar hakkındaki yorumlarını okuduğumda bir ebeveyn olarak eğitim kurumlarındaki ihmale ve kendi dikkatsizliğimize hayıflandım.
Müzik kadar sözlerin de önemli olduğu bu şarkıları özellikle 90’lı yılların çocukları, travma yaratan çocuk şarkıları olarak anıyorlar.
Çünkü henüz hayat tecrübesi yetersiz olan çocukları bu şarkılarla sebepsiz yere korkuttuk, üzdük ve gerçekdışı olaylara ait yargıları hafızalarına kazıdık.
Mesela 90 kuşağının hiç unutmadığı ve hatırladıkça hala ağladığı bir çocuk şarkısında diyor ki;
Köpek uçmak istemiş / Bir gün kargaya gitmiş
Karga ona anlatmış / Bizimki de inanmış
Tırmanmış koşa koşa / Balkonun kenarına
Açmış bacaklarını / Dikmiş kulaklarını
Havlayıp birkaç kere / Hav hav hav / Atmış kendini yere
Köpek ölmüş vah vah vah / Karga da gülmüş hah hah hah
Hangi ruh haliyle yazılmış ve hangi akla hizmet onaylanarak okullarda öğretilmeye başlanmış olduğunu hiç bir zaman anlayamayacağımız bu şarkıya artık bilinçli zihnimizle şarkı deyip geçebilir miyiz?
İhaneti, masum bir hayvanı alet ederek insan düşüncesi ile anlatmak sizce ne kadar gerçekçi olabilir?
Şarkı deyip geçemeyeceğimiz bir şarkı.
Bir küçücük aslancık varmış / Kırlarda ko ko koşar oynarmış
Annesi onu çok severmiş / Babası onu çok severmiş
Sen benim ca ca canımsın dermiş
Aslan baba savaşa gidince / Küçüğün ra ra rahatı bitmiş
Aslan baba savaşta vurulmuş / Küçük kö kö köyden kovulmuş
90 kuşağının bu şarkı ile ilgili yorumlarından birkaç tanesi.
“Geç de olsa üzüntü yarattığının farkına varılmış ki şarkının sonuna, “Bu öykünün sonu pek hoştur / Söylemem söy söy söylemem boştur” diye iki mısra daha eklenmiş. Durumu kurtarmış mı? Hayır. Çocuğun babası vurulmuş, kendisi köyden kovulmuş. Bu öykünün sonu nasıl hoş olabilir ki? Boşsa da niye çocuk duygularımızla oynadınız arkadaş”
“Hangi ebeveyn çocuğuna bu şarkıyı söyler ve psikolojisini bozar. Böyle bir şarkıyı yazan nasıl bir çocukluk yaşamış ki şarkıda bile kekeleyerek acısını tüm çocuklardan çıkartmak istemiş”
“Buradan tüm ebeveynlere sesleniyorum, başka şarkı mı yok? İlla şarkı söyleyeceksen çocuğuna içinde savaş, silah olmayan, arkadaşlık, dostluk ve sevgi olan şarkıları mesela Gürgen Palamut’u söyle, en azından orman sevgisini aşılıyor”
Tekrarlı şarkılar okul öncesi çocukların dil gelişimini hızlandırıyormuş. Anadili düzgün kullanma ve kelime öğrenme gibi. Konu, tema her ne olursa olsun belli bir uyak ve ritim otomatik olarak çocuk beynindeki dil mekanizmasının etkin kullanılmasını sağlıyormuş.
Ancak aksine bugünün 90’lı gençleri dillerinin gelişmesi pahasına, zorla ezberletilen ve ruhsal travma yaşamalarına sebep olan bu şarkıların, çocukluk dönemlerine ait en kötü deneyimlerinin olduğunu söylüyorlar.
Mimi mini bir kuş donmuştu, Horozumu kaçırdılar, Küçük Ayşe ile küçük asker, Pazara gidelim adlı şarkılar da yine çocukların dilleri gelişsin ve kelime öğrensinler diye yazılmış şarkılardan. Ancak teknolojinin içinde yetişen yeni nesil ise bu şarkıların zekaları ile dalga geçildiği yorumunu yapıyorlar.
Çocukluk çağında yaşanan olumsuz deneyimleri, geçmişte kalan, unutulan anılar olarak görmek büyük bir yanılgı. Aksine onlar hayatın her evresinde ciddi bedensel ve ruhsal sağlık sorunları yaratabilecek bir potansiye sahipler.