Topraktan gelip, toprağa gidiyoruz.
İnsan, geriye dönüşümlü bir malzemedir. Seramik ise, piştiği için toprağa dönüşemiyor.
Tarım ve sanatın ortak noktası topraktır. Toprağı tanımlarken aslında insanı, tarımı ve dünyanın var oluşunu da tanımlamış oluyoruz.
Dünya = Toprak+Su+Hava (Oksijen) + Ateş
Seramik = Toprak +Su + Hava+ Ateş
İnsan = Toprak+ Su+ Hava (Oksijen) + Ateş
Yani bütün bu var oluşumların buluştuğu en önemli hammadde, topraktır. Toprağın hayat bulması için tarım, sanat ve insan hayatı bu temel yapı etrafında dönmektedir.
Toprağın felsefesine doğru bir yolculuk yapacak olursak; toprağın, sevgi, emek, ürün, terapi, üreten, yaratan, kapsayan, kötülükleri ve kirleri yok eden güç olduğundan başlayabiliriz.
Toprak, üzerine ürün eken insanı rahatlatır ve mutlu eder. İnsan elinde seramik olarak şekillendiğinde de aynı hisleri yaşatır. Çünkü topraktaki hammaddeler tamamıyla bizim bünyemizde de bulunmaktadır. O nedenle toprağa tohum ekerken de seramik yaparken de kendimiz ile bir oluruz. Kendimizden bir parçaya dokunuruz.
Bu durum toprağın, topraklama enerjisiyle açıklanmaktadır. Toprak, negatif enerjiyi pozitif enerjiye dönüştürür. Çünkü topraktan geldik. Ve toprağa karışıp doğaya dönerek evrenin bir parçası, bir hücresi haline geleceğiz.
Toprağın ürün ve üretim ile ilgili geri dönüşünden başka bir felsefesi vardır. Toprak ile uğraşmak; sabır ister, sır ister, sükût ister. Bir seramiğin oluşması gibi hamken olmayı, olurken pişmeyi ve yanmayı gerektirir. Bu da hayatın sırrına varmak demektir.
Emek, sabır ve sükût ile toprakla uğraşan kişi erdemlidir. Sevgi dolu ve mutlu bir insandır. O nedenle çiftçilik ve toprak ile uğraşan, seramik yapan insanların ruhu daha arınmış ve olumlu insanlardır.
Her ustanın sırrı vardır. Toprak, sır barındırır. Her usta çömleğin yapım aşamalarını çırağına sırlarla öğretir. Bundan dolayı işlikler ibadethane gibi huzur ve sabır doludur. Bunlar hep toprağın insana kattığı felsefi bir boyuttur.
İnsanların yerleşik hayata geçmeden önce kaya duvarlarına yaptığı çanak-çömleğin ham maddesi de yiyeceklerini yetiştirmek için yaptığı tarımın da temel maddesi topraktır.
Yani tarihte de günümüzde de yaşamımızın temel hammaddesi az öncede belirttiğimiz üzere topraktır.
Etrafımızda gördüğümüz her şey topraktan yaratılmıştır. Tıpkı biz insanın topraktan gelip toprağa gitmesi gibi.
Yiyeceklerimizi ürettiğimiz toprak, Neolitik Çağ’da insanlığın çanak çömlek yapmayı öğrenmesinden sonra hünerli ellerde can bulmuş birçok duyguya dil olmuştur. Kap kacak yapımı aynı zamanda çiftçi köy yaşantısının, yani tarımın kurumsallaşmasını sağlamıştır. Çanak-çömlek yapımının başlaması ekonomiye, tarımsal gelişmeye de katkı sunmuştur.
İlk önce kullanım amaçlı yiyecekleri saklamak ve pişirmek için kullanılan seramik kaplar, daha sonra tapınmak için sunu kabına veya tapınma idollerine dönüşürken, çağın özelliğini ve gelişmişliğini anlatan bezemeli bir sanat eserine de dönüşmüştür.
Sonra yine topraktan çıkan demirin ve metal alaşımlarının bulunmasıyla çağlar atlanmış, yine sanat çağlar boyu topraktan elde edilen hammaddelerle günümüze kadar farklı gelişim özellikleri ile birlikte gelmiştir.
Toprak hikâye olmuş, dillere destan olmuş, atasözü olmuş, ağıt olmuş, şiir olmuş. Âşık Veysel’in dediği gibi “Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara topraktır.”
Kendisinin bu sözü, bize verdiğimiz emeği ürün ile geri döndüren, bir tohuma bin katan, bizi dinginleştiren, bizi rahatlatan, ekonomimizi sağladığımız bir olguyu anlatır.
Toprağın her malzemede ayrı dili vardır. Toprak, kültürel mirasın yıllarca yıldır sessiz tanığıdır.
Yani toprak, her şeydir.
Yaşamın ta kendisidir.