Cinsiyet, erkekler ve kadınlar arasındaki biyolojik farklılık olarak tanımlanır. Biyoloji tarafından belirlenir. Müdahale edilmezse değişmezdir.
Toplumsal cinsiyet, erkekler ve kadınlar arasındaki sosyal farklılıkları ifade eder. Sosyal faktörler tarafından belirlenir. Din, kültürler, toplumsal normlar, tarihsel bağlamlar, politik manevralar gibi.
Herhangi bir toplumda cinsiyet, erkek ve kız çocuklarının sosyalleşmesini içerir. Rolleri belirlenen kadın ve erkeklerin fırsat ayrıcalıkları ve sınırlamaları ifade eder. Bu roller değişkendir. Farklı kültürlerde farklı beklentiler olabilir. Cinsiyet tanımları değişebilir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ise kadın veya erkek olmakla ilişkilendirilen sosyal, davranışsal ve kültürel özelliklerin, beklentiler ve normların kadın ve erkeğin birbiriyle olan ilişkisini nasıl belirlediğini, bu ilişki sonucunda iki cinsiyet arasında doğan güç farklılıklarını ifade eder.
Bu kavram kendi başına tek bir amaç değildir. Bir süreç içeren stratejidir. Cinsiyet eşitliği ve kadınların güçlenmesi anlamına gelir. Burada cinsiyet eşitliği kavramını da tanımlamak gerekiyor. Cinsiyet eşitliği; haklar, fırsatlar, karar verme ve kaynaklar üzerinde kontrol bakımından erkek ve kadınlar arasındaki eşitliği ifade eder. Erkek ya da kadın olmak, bir kişinin ne yapabileceğini ya da ne olabileceğini belirlemez.
Cinsiyet hakkı da kadınlar ve erkekler için adil olma sürecini içerir. Bazen erkekler ve kadınlar için farklı çözümler gerekir. Kız ve erkek çocukların yetiştirilmesiyle ilgili toplumsal cinsiyet rolünün belirleyiciliğinde simgesel temsiller vardır. Buna örnek vermek gerekirse; çoğu toplumda kız ve oğlanların birbirinden farklı giydirilmesi, kızların saçlarına gösterilen özen, kız çocuklarına ve oğlanlara alınan oyuncakların farklılığı; kızlara bebek, oğlanlara araba ya da silah alınması.
Sözel tanılar da farklılık gösterir. Hitap şekillerinin farklılığı, kızlara güzelliğin ve usluluğun önemi vurgulayan seslenişler, oğlanlara ise gücü temsil eden hitap şekilleri. Kız ve oğlanların farklı mekanlarda yer alması da bu farklılığa dahildir. Kızlardan mutfakta annelerine eşlik etmelerinin beklenmesi, oğlanların ise babalarının yanında olması.
Cinsiyete dayalı iş bölümü sonucunda kadınlar; iş yaşamında güvencesiz, yarı zamanlı, düşük ücretli işlerde çalışırlar. Cinsiyet temelli bir iş bölümü doğal bir sonuçmuş gibi algılanır. Çoğunlukla sorgulanmaz. Kadınların işleri, annelik ve aile içinde yaptıkları işler temelinde yani bakım işleri ile belirlenirken, toplumsal ya da kamusal alanda yapılan işler erkeklerin işi olarak görülür. Kadınlar, evin her durumundan sorumludur. Üstelik iş yaşamında yer aldıklarında bile yine bakım işlerini üstlenirler.
Cinsiyete dayalı eşitsizlik kurumsallaşmış durumdadır. Söz konusu eşitsizlik, yasalar, politikalar, programlar ve uygulamalar yoluyla sistematik olarak meşrulaştırılır. Ve kurumsallaştırılır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği birçok kurumda yerleşik olduğu görülür. Toplum, kadınlara karar alma süreçlerine erişim izni vermezse ve kadınların girdilerine değer vermiyorsa kurumların da kurumların da bunu yapması olası değildir.
Cinsiyet farklılıkları, kaynakların ve gücün dağıtım biçiminde cinsiyete dayalı eşitsizliklere dönüşmektedir. Az önce bahsettiğimiz toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün sonuçlarını bakım işlerine ayrılan süreye dair istatistiklerde net olarak görebiliriz.
Hane halkı ve aile bakımına ayrılan süre çalışan erkeklerde 46 dakika, kadınlarda 3 saat 31 dakikadır. Çalışmayan erkeklerde 1 saat 7 dakika, kadınlarda ise bu süre 4 saat 59 dakikadır.
Bakım emeğine ayrılan süredeki eşitsizlik eğitim sahibi olunsa da devam etmektedir. Yüksek lisans veya doktora sahibi erkekler günlerinin 1 saat 2 dakikasını bakım işlerine ayırırken kadınlar 3 saat 36 dakikalarını ayırmaktadır. (TUİK, 2019) … (Devam edecek.)
8 MART DÜNYA EMEKÇİLER GÜNÜ KUTLU OLSUN!