Murat Bayar, çocukluk hayalinin peşinden koşan bir tiyatro emekçisidir. Daha altı yaşında iken oyuncu olmaya karar veren başarılı sanatçı, tiyatro sevdasını memleketi Ordu’dan İstanbul’a taşıyan bir isim.
Tiyatro sanatına sadece bir oyuncu olarak değil yönetmen, yazar ve eğitmen olarak da değer katan Bayar, birçok televizyon dizisinde ve beyaz perde de yer aldı.
Sahne tozunu yutmanın güveni ile kendi tiyatrosunu kuran sanatçı, bugüne kadar birçok oyunu yazdı ve yönetti. Başarılı performansları ile adından söz ettiren Bayar’ı, uzun zamandır yazar kimliği ve bir yayın evi sahibi olarak da büyük bir ilgi ve merakla izliyoruz.
Sanat dünyasının gerçeklerini konuşmaktan çekinmeyen ve birçok konuya dair görüşlerini kendi sosyal medya hesaplarından paylaşan Murat Bey, bu yönü ile de dikkatleri üzerine çekiyor.
Değerli sanatçımız ve yazarımız Murat Bayar ile tiyatro ve edebiyat yaşantısından yayınevine ve bugüne kadar imza attığı işlere uzanan sanat ve kitap dolu keyifli bir söyleşi yaptık.
Sevgili Murat Bey’e bana bu harika fırsatı sunduğu için teşekkür ediyor, herkesin takdirini kazanan çalışmalarında başarılar diliyorum.
Tiyatro aşkı ve üretkenliği ile kendisine hayran bırakan bir değerimiz olarak işte karşımızda Murat Bayar…
Murat Bayar, kimdir? Kendinizi okurlarımıza tanıtır mısınız?
Ordu’da dünyaya geldi. İlk, orta, lise eğitimini Ordu’da tamamladıktan sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde yükseköğrenim yaptı.
Ardından Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde bir süre oyunculuk eğitimi aldı. Oradan ayrıldıktan sonra, kurucuları arasında bulunduğu Tiyatro Simurg’da, sanatsal faaliyetlerine başladı.
Burada, “Yüzyıl İçinde Yolculuk”, “Moskova Sanat Tiyatrosu 100 Yaşında”, “Helene Weigel’in Sahnedeki İzleri”, “Asım Bezirci’nin Şiir Defteri”, “Hababam Rıfat, Debabam Ilgaz”, “Ulm’lü Terzi”, “Aşk’a Dair” ve “Aşk’a Dair-2” adlı oyunlarda yer aldı.
Tiyatro Simurg’un yanı sıra, Masal – Gerçek Tiyatrosu ve Beşiktaş Kültür Merkezi gibi oluşumlarda görev aldı.
15 yıla yakın bir süre Bostancı Hayrullah Kefoğlu Lisesi, Üsküdar Kız Lisesi, Şenesenveler Lisesi, Kadıköy İntaş Lisesi, Suadiye Lisesi, Kuleli Askeri, Ataşehir Lisesi gibi okullarda tiyatro drama dersleri verdi. Oyunlar sahneye koydu.
Bu okullarda, “Şair Evlenmesi”, “Buzlar Çözülmeden”, “Godot’yu Beklerken”, “Aynalı Çarşı” gibi oyunları yönetti.
“Ses”, “Genel Manzaralar”, “Geldin De Ne Oldu Sanki?”, “Sakın Yasımı Tutma Anne” ve “Kunduracı” gibi oyunları yazdı yönetti.
Tiyatroda; Kültür ve Sanat’ta, “Sokakta Oyun Var” adlı oyunda, Pikola Tiyatro’da “Küçük Prens” adlı oyunda oynadı.
2019 yılında, kendi tiyatrosu olan İstanbul Kültür Tiyatrosu’nu kurdu.
Burada, Erhan Özçelik’in yazıp yönettiği, “Lütfen Yeniden Doğar Mısınız?” adlı oyunda oynadı.
“Kapıların Dışında” ve “Karagöz İle Hacivat” adlı oyunlarda oyuncu ve yönetmen olarak görev yaptı.
“Goygoy’a Gel” adlı doğaçlama performanslarıyla da seyirciyle buluştu.
Karimex Çocuk Tiyatrosu’nda, “Fındık Ülkesi” adlı çocuk oyununda oynadı.
Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında ve derneklerde Geleneksel Türk Tiyatrosu üzerine workshoplar yaptı.
Sinema-TV sektöründe de hizmet veren Murat K. Bayar, “Çiçek Taksi”, “Sıdıka”, “Tatlı Kaçıklar”, “Böyle Mi Olacaktı?”, “Ekmek Teknesi”, “Deli Yürek” vb. gibi pek çok dizide ve “Metropol Kabusu” adlı sinema filminde oyuncu olarak görev aldı.
Ve yıllardır da dublaj sektöründedir.
Ordu şehrinin yerel ağzını kullanarak ‘’Hain Kadın’’ genel adıyla, dört videoluk bir seri hazırladı. Bu videolar sosyal medyada ve video paylaşım sitelerinde izlenme ve paylaşılma rekorları kırdı.
Bunun üzerine, “Hain Kadın – Bir Ordu Şehri Gülmecesi” adlı kitabını 2014 yılının ilk aylarında piyasaya çıkardı.
2015 yılının ilk aylarında, “Gönülden Yaralı” adlı öykü kitabını çıkardı.
Şubat 2016’da, “Dayaklık Adam” kitabını çıkardı.
2017’de kendi yayınevi olan MKB HALK KÜTÜPHANESİ YAYINEVİ’ni kurdu.
Bu yayınevinde, muhtelif yazarların kitaplarının ve dünya klasiklerinin yanı sıra kendi kitaplarını da çıkarmaya başladı.
Kendi yayınevinden 2017 yılında “Mersin Cinayeti” adlı öykü kitabını, 2019 yılının Ekim ayında, “O Sokaktı Bizi Ayıran” adlı şiir kitabını çıkardı.
2023 Eylül ayında ise, “Benim Fidanım” adlı çocuk kitabını çıkardı.
2024’ün son günlerinde “Hanımefendi” adlı kitabını piyasaya çıkardı.
Önümüzdeki aylarda “Yeşilçam Vak’anuvisi” adlı anı-roman türündeki kitabını piyasaya çıkaracak olan Bayar, Yeşilçam’ın görünmeyen yüzünü, yakası açılmamış hikâyelerini kamuoyuna sunmaya hazırlanıyor.
Yedi oyun, iki roman, iki öykü kitabı, bir tiyatro oyun kitabı, bir dizi senaryosu ve bir sinema filmi senaryosu yazan Murat K. Bayar, iki yıl boyunca özel bir radyoda, Dr.Kimble mahlasıyla program yaptı.
Kendinizi dışarıdan bakınca nasıl görüyorsunuz?
Kendime dışarıdan baktığımda yaptığı işle eğlenen, mutlu olan biri olarak görüyorum. Zaten böyledir bu iş.
“Oyuncu sahnede kendisi eğlenemiyorsa, seyirciyi de eğlendiremez” deriz biz genelde. Doğrudur.
Önce biz bir sinerji yakalayacağız. Bir ruh ve duygu birlikteliği yakalayacağız ki sahnede, seyirciye geçsin bu.
Tabi, yazın işinde de bu böyle. Yazarken coşmak, coşarken yazmak okuyucuya fazlasıyla geçer.
İlave olarak yine dışarıdan kendime bakınca, dünya ile alıp veremediği bir şeyler olan biri olarak da görüyorum.
Misal, çocuklar niye ağlasın ki? Neden?
Neden tiyatro? Tiyatro sizi hangi özelliği ile cezbetti?
6 yaşında bir çocuktum. Yaşadığımız şehir Ordu’ya bir çocuk tiyatrosu geldi.
Kadroya bakar mısınız yalnız? Hulusi Kentmen, Münir Özkul, Derya Baykal, Selim Naşit, Adile Naşit.
Böyle bir kadro ile çocuk oyunu için turneye gelmişlerdi Ordu’ya. O zamanın çocukları, tek kanallı televizyondaki “Uykudan Önce” programı dolayısıyla Adile’ye tapıyorduk. Onu sahnede canlı kanlı görünce çok etkilenmiştik hepimiz.
Sonra oyun başladı ve ben büyülenmeye başladım. Muazzam dekor, muazzam kostümler ve şiir gibi oyunculuklar. E altı yaşında bir çocuk bundan nasıl etkilenir, düşünün.
O gün, yani altı yaşında iken karar verdim, “ben bu işi yapmalıyım” dedim.
Ertesi yıl, ilkokulda iken bir müsamere ile sahneye çıktım ilk ve çıkış o çıkış. Bir daha da inmedim.
Neden tiyatro deyince de, bu, artık bir yaşama biçimidir. Derdini anlatma biçimidir. Meseleye tek bir vizörden değil, pek çok vizörden bakma biçimidir. Bu yüzden tiyatro, bu yüzden edebiyat.
Sahne dünyasına ilk ne zaman adım attınız? Dünden bugüne kariyerinizi kilometre taşları ile anlatabilir misiniz?
Üst soruda bunun cevabını kısmen verdim sanıyorum. İlkokul müsameresi ile sahne başladı. Sonrası tabi şehirdeki belediye tiyatrosunda (OBKT – Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu) kurslar, ortaokul tiyatrosu, lise tiyatrosu ve üniversite tiyatrosu derken artık profesyonel hayata geçiş.
İlk kilometre taşım, Tiyatro Simurg’da oynadığım “Aşk’a Dair” adlı oyundur. Sonra aynı tiyatroda “Yüzyıl İçinde Yolculuk” adlı kolaj oyunda oynadım.
Orada, “Asiye Nasıl Kurtulur” bölümünde oynadığım “Zengin Müşteri” rolü ile büyük sükse yarattım tiyatro çevrelerinde.
Benim için ayrı bir yeri vardır o oyunun o yüzden.
Oyunculuğa başladığınız yıllarda, ülkemizde tiyatroya bakış açısı nasıldı?
O yıllarda dediğim gibi altı yaşında bir çocuktum. Sıfır bilinç noktasındaydım. Ancak bugünden o günlere bakınca, pek de iç açıcı bir durumda olmadığını görüyorum tiyatronun.
Zira, 12 Eylül darbesinin hemen sonrası. Büyük bir despotizm var ve kimse ağzını açıp tek kelime söyleyemiyor. Tıpkı bugün gibi.
Böyle bir ortamda, söyleyecek sözünü sakınmayan birkaç tiyatro var o dönem. Bir Devekuşu Kabare, bir de Ankara Sanat Tiyatrosu. Diğerleri, kendileri itiraf edemeseler de bir korku imparatorluğunun boyunduruğu altındalar.
Geçen süre içinde neler değişti? Günümüzü dair neler söylemek istersiniz?
Geçen süre içinde “Kumpanya Tiyatrosu” mantığı biraz geriledi sanırım. Artık prodüksiyon tiyatrosu, büyük şirketler tiyatrosu hakim olmaya başladı.
Kumpanya Tiyatrolarında, hemen hemen aynı ekiple yıllarca farklı oyunlarda oynanıyor, paylaşımlar yapılıyordu. Bunun yerini artık her sezon yeni oyuncularla, yeni anlaşmalar yapılarak oluşturulan patron tiyatroları aldı.
Günümüzde politik mizah artık yapılamıyor tiyatrolarda. Hiciv yapılamıyor. Tiyatrolar, safi komedi oyunlarına yükleniyorlar ve maliyetler hayli yüksek olduğu için üç dört kişilik oyunlar sahneleniyor. Bunda tabi ekonomik kriterlerin etkisi çok büyük. Salon kiraları çok yüksek, vergiler, sigortalar derken tiyatro yapıcısına pek bir şey kalmıyor. Haliyle kısık kadrolarla oyun çıkarmaya çalışıyorlar.
Aslında tam bu noktada, organizasyon şirketlerinin tiyatro oyunları için büyük sponsorlarla büyük organizasyonlar yapması, tiyatro ekipleri için bir kurtarıcı olarak görünüyor. Ancak o noktada, özgürlükler kısıtlanıyor. Sponsor firma müdahale edebiliyor oyundaki herhangi bir yere. Sponsor müdahale etmesin diye de otosansür mekanizması gelişiyor ne yazık ki.
Bugüne kadar hangi oyunlarda yer aldınız? Hangi isimlerle birlikte çalıştınız?
Tiyatro Simurg’da, “Yüzyıl İçinde Yolculuk”, “Moskova Sanat Tiyatrosu 100 Yaşında”, “Helene Weigel’in Sahnedeki İzleri”, “Asım Bezirci’nin Şiir Defteri”, “Hababam Rıfat, Debabam Ilgaz”, “Ulm’lü Terzi”, “Aşk’a Dair”, “Aşk’a Dair-2” adlı oyunlarda yer aldım.
Tiyatro Simurg’un yanı sıra, Masal – Gerçek Tiyatrosu’nda “Oynamak İstiyorum”, “Pıtırcıklar” gibi oyunlarda, Beşiktaş Kültür Merkezi’nde ise “Palyaçolar” adlı oyunda görev aldım.
Tiyatroda Kültür ve Sanat’ta, “Sokakta Oyun Var” adlı oyunda, Pikola Tiyatro’da “Küçük Prens” adlı oyunda oynadım.
2019 yılında, kendi tiyatrom olan İstanbul Kültür Tiyatrosu’nu kurdum.
Burada, Erhan Özçelik’in yazıp yönettiği, “Lütfen Yeniden Doğar Mısınız?” adlı oyunda oynadım.
Wolfgang Borchert’in “Kapıların Dışında” ve “Karagöz İle Hacivat” adlı oyunlarda oyuncu ve yönetmen olarak görev yaptım.
“Goygoy’a Gel” adlı doğaçlama performanslarıyla da seyirciyle buluştum.
Karimex Çocuk Tiyatrosu’nda, “Fındık Ülkesi” adlı çocuk oyununda oynadım.
Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında ve derneklerde Geleneksel Türk Tiyatrosu üzerine workshoplar yaptım.
2004 yılında, Vasıf Öngören’in ölümünün yıldönümü dolayısıyla düzenlenen etkinlikte, onun, “Oyun Nasıl Oynanmalı” adlı oyununda, kızı Aslı Öngören, Mehmet Akan, Yaşar Güner, Cüneyt Türel, Tomris İncer, Macit Koper, Celile Toyon, Murat Ersan, Mehmet Esatoğlu, Hale Üstün, Çiğdem Canım, Timur Ölkebaş gibi muazzam bir kadro ile sahnede buluştum. Tabi bu da aslında bir dönüm noktası olabilir.
Yazıp yönettiğiniz oyunlar hangileridir?
“Şair Evlenmesi”, “Buzlar Çözülmeden”, “Godot’yu Beklerken” ve “Aynalı Çarşı” gibi oyunları yönettim.
“Ses”, “Genel Manzaralar”, “Geldin De Ne Oldu Sanki?”, “Sakın Yasımı Tutma Anne”, “Kunduracı” gibi oyunları hem yazdım, hem yönettim.
Tiyatro mu? Sinema mı? Televizyon mu? Bu mecralar hakkında ne yönde görüş belirtirsiniz?
Bu noktada, aktör abim, meslek büyüğüm Yalçın Boratap’ın bir sözünü söyleyerek yanıt vermek istiyorum izniniz ile:
“Televizyonda para sahibi olursunuz, sinemada prestij sahibi olursunuz, tiyatroda ise adam olursunuz.”
Televizyonda tam bir keşmekeş yaşanıyor. Dizilerin bir bölümü iki buçuk saat oldu artık. Hem de reklamsız. İnsanlık dışı bir uygulama.
Sinemada muazzam bir üretim var. Ancak meselesi olan filmler çok az. Genelde sulu komedi filmleri gişe yapıyor. Mevzusu olan filmler pek rağbet göremiyor ne yazık ki.
Tiyatroda ciddi bir kıpırdanma ve hareket var. Yukarıda da belirttiğim gibi her ne kadar sponsorlar odaklı da yürüse işler, yine de mevcut kıpırdanmalar umut verici.
Avrupa ve dünyada tiyatronun konumu ve itibarı nedir? Ülkemizi oralar ile kıyaslamanızı istesek hangi konulara değinirsiniz?
Batı medeniyetlerinde tiyatro el üstünde tutulan, üzerine ciddi yatırımlar yapılan bir alan. İtibarı hayli yüksektir. Oraların tiyatrocuları, burada olduğu gibi tiyatroyu “sinema – tv sektörüne zıplamak için bir arka bahçe” olarak görmüyorlar.
Maddi anlamda doyurucu olduğu için bu, onların mesleği. Yani tiyatro. Bizde hiçbir doyuruculuğu olmadığı için her zaman bir arka bahçe, sinema-tv sektörüne zıplamak için bir arka bahçe olarak görünüyor ne yazık ki.
Sahne tozunu yutmak isteyen gençlere hangi tavsiyelerde bulunursunuz? Sizin ile konuşup görüşünüzü alanlar oluyor mu?
Benimle iletişime geçen çok fazla genç tiyatro aşığı oluyor. En başta da öğrencilerim. Onlara verilebilecek pek çok tavsiye var tabi ki.
Ancak en önemli, en kayda değer olabilecek tavsiye:
‘’Sevin bu işi. Sevecekseniz yapın, tutkuyla yapın, aşkla yapın. Sevmeden olmaz.’’
Yazmak, sizin için neyi ifade ediyor? Yazdıklarınızı bir kitaba dönüştürmeye nasıl karar verdiniz?
Meselesi olan biriyim ben. Her mecrada konuşmak isterim. ve herkesin de konuşmasından yanayım. Demokrasi de bunu gerektirir.
Kendimi güçlenmiş hissederim yazarken. Bir çocuk gibi hissetmek, bir deli gibi hissetmek, bir kadın gibi hissetmek, bir ihtiyar gibi hissetmek, vs. Yazmak tüm bunlar demek aslında.
İlk kitabım aslında bir mizah kitabı. 2008 yılında, Ordu şehri yerel ağzını kullanarak bir video yaptım ben “Hain Kadın” diye.
Bu video tüm dünyadaki Ordulu ve Giresunlu vatandaşlar arasında büyük sükse yaratınca, videoda anlattığım hikâyeyi kitaplaştırma zorunluluğunun doğduğunu hissettim kendimde ve çalışmalara başladım. “Hain Kadın – Bir Ordu Şehri Gülmecesi” kitabı böylece piyasaya çıkmış oldu.
M.K.B. Halk Kütiphanesi Yayınevi, ne zaman kuruldu?
MKB Halk Kütüphanesi Yayınevi, 2017 yılında kuruldu.
Günümüz koşullarında bir yayınevinin hayatta kalmasını nasıl sağlıyorsunuz?
Yayınevinden çıkan her kitaba iyi birer reklam çalışması, iyi bir tanıtımla hatırı sayılır satışlar, imza günleri, fuarlar, yayınevini dimdik ayakta tutmaya yetiyor aslında.
Yayınevinizde birlikte çalıştığınız isimler kimdir?
Editörüm… Aslında editörümden de öte yol arkadaşım, can yoldaşım, sırdaşım, canım kardeşim Beste Semiha Bahçeci Beyaz…
Reklam, tanıtım, grafik tasarım, sosyal medya yöneticilerim Buğse Kılıçtaş ve Kübra Kacar.
Dizgici arkadaşım ise, başladığım günden beri yoldaşım olan Hatice Demir.
Tepe kadrosu bunlar.
Bu isimlere zaten kitapların jeneriklerinde de rastlayabilirsiniz.
Çocuk kitaplarımızda ressamlarımız var. Tuğçe İmren ve Ozan Ertuğrul.
Yakın bir tarihte imza gününüz var mı?
Geçen hafta bir imza günüm oldu. Önümüzdeki haftalarda İstanbul ve Ankara gibi şehirlerde, muhtemelen D&R’da imza günlerim olacaktır.
Sizinle çalışmak isteyen yazarlar, size nasıl ulaşabilir? Çalışma kriterleriniz nedir?
Bizimle çalışmak isteyen yazarlar google’da bizi MKB Halk Kütüphanesi Yayınevi yazarak aratabilirler ve orada telefon numaramız mevcuttur.
İlave olarak murat-bayar-@hotmail.com adresinden iletişime geçebilirler.
Ek olarak Sosyal Medya araçlarında da varız. Instagramda, mkmyayinevi olarak aratabilirler, Facebook’ta ise “MKB Halk Kütüphanesi Yayınevi” olarak aratabilirler.
Bize başvuru yapan yazarların ve yazar adaylarının eserlerini ete kemiğe büründürüp, kitaplaştırıyoruz.
Süreç şöyle işliyor: öncelikle metninizi Word belgesi olarak bize gönderiyorsunuz. Editör onayından geçtikten sonra, ben size bir sözleşme taslağı gönderiyorum. Bakıp inceliyorsunuz sözleşmeyi. Aklınıza takılan bir şey olduğu zaman soruyorsunuz, cevap veriyorum.
Sonrasında birbirimizle anlaşırsak, kitabınız ile ilgili çalışmalara başlıyoruz. Editör ve dizgi çalışması oluyor. Kaç sayfa olacağını zaten dizgicimiz önden bize söylüyor.
Kitabın sayfa sayısı, kâğıt kalitesi ve adedi kapsamında, bir fiyat çıkartıyorum ve size fiyatı aktarıyorum. O konuda da anlaştıktan sonra, kitabınızı çıkartıyoruz. Maksimum bir buçuk iki aylık bir süreyi kapsar. ,
Bu bir buçuk iki aylık süreden sonra kitabınız çıkıyor. Bütün internet sitelerinde satışa sunuyoruz.
Sıcak satış olarak da D&R ve de bağlı bulunduğunuz lokasyondaki çeşitli kitabevlerinde satış sağlıyoruz.
Kültür Bakanlığı’ndan onayı alıyoruz.
Sonrasında da talebiniz doğrultusunda imza günleri düzenliyoruz. Ulusal medya organlarında kitabınızın tanıtımı ile ilgili şey çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Anlaşma koşullarına göre de, yüksek telif ücreti ödüyoruz.
Ürünlerimize gelince: şu an en popüler kitabımız, Prof. Dr. Hande Yiğitdinç Türker‘in “Zeytin Ağacı” kitabı. Yakında çıkmış olan Cem Okan‘ın “Barbunya” adlı kitabı, Prof. Dr. Hatice Güz‘in “İçimdeki Ben” adlı kitabı ve Murat K. Bayar‘ın ‘’HANIMEFENDİ’’ adlı kitabı raflarda yerini almaya başladı.
Diğer yayınlarımız için de Instagram sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
Son olarak okurlarımıza iletmek istediğiniz bir konu var mı?
Kitaplardaki insanlar, hayattaki insanlardan daha gerçek, daha ikna edicidir. Onlar size rol model olacaktır.
RÖPORTAJ: Çiğdem ÇİMEN