İnsanın temel özelliklerini tanımadan, insani yaklaşımlarda bulunmak, kendine zararlar verir. Diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerimizin başında; akıllı davranışlarımız gelir. Bu davranışlarımız; bizi, biz yapan olumlu, güzel , ilgi çeken, diğer insanlardan ayırır. Söz, yazı, hal ve hareketlerimiz, yarattığımız değerlerle fark yaratırsınız.
Eğitim- öğretim yoluyla kazandığımız becerilerimiz, edindiğimiz bilgiler bize bir biçim verir. Akıllı davranışlarımızla edindiğimiz bilgi ve becerilerimiz; sosyal, kültürel, edebi, ahlaki, inanç ve mesleki özellikler kazandırır.
TEVAZU: Arapça kökenli bir kavramdır; 1. Anlamı; Alçak gönüllük. 2. Anlamı; Gösterişsizlik.
Tıp kitaplarında yazmayan ama bizi bilerek ve bilmeyerek üzen insanlardan uzak kalmak ömürü uzattığı iddia edenlerden biri Dr. Younan Nowzaradan’dır
Prof. Dr. Emre Kongar; “Tevazu iyidir. Yalnızca aşırı tevazu sahibine ziyan getirir” diyerek bizleri uyarıyor. Sizi bilmem, ben insana maddi, manevi ziyan veren durumlardan kendimi sakınmaya çalışarak yaşamaya, gayret gösteriyorum.
Kendime uyarımdır: Sakın ha!.. “İncitme incinirsin.”, kendine layık görmediğin davranışları; eş dost, akraba ve tüm insanlardan sakın. Keşke yapmasaydım o davranışı diyerek; pişmanlık gösterme. Kendin, kendin gibi ol, sen kendini bil, sen kendini diyerek; zaman kendimizi hesaba çekmeye gayret etmeli insan…
Menfaat için tevazu göstermek, insanı rezil eden en kötü davranıştır. Amiyane tanımı; yalakalık, yalamalık ve çanak yalayıcılıktır.
Binlerce yıl öncesinden tanımlıdır, dürüst davranışın biçimi.” YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN, GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL…” Eski bir Xsantus kitabesinden. Gösterişten uzak, sakin, iç huzurlu, esenlik içinde olabilene ne mutlu!
Kendini farklı göstermeye çalışmak, kişilik bozukluğunun belirtileri olarak kabul edilir. Tevazulu olacağım diyerek; kendinizi ucuz davranışların esiri yapmayınız. Kişiliğinizden ve toplumsal kabulunuzu ayaklar altına aldırmayınız. Duygu, düşünce ve tavırlarınızla kendinize saygı ölçüsünde, ölçülü davranışlarla; ”HOŞ GÖRÜ SINIRLARI İÇİNDE ; akıl süzgecinden geçirerek davranınız.
Bir insan; zekası, kalbi ve dürüstlüğü ölçüsünde değerlenir. Eğer dürüstlüğü yoksa; zeka ve kalp işe yaramaz. Bu insanlardan kendinizi sakınıp, tevazu göstermenize gerek yoktur.
Görülenlere bakınca; toplum değişiyor, insanlar değişiyor, dünya değişiyor. ANCAK; Kalıplaşmış düşünceler değişmiyor. Değişime inat, insanlıkla beraberdir. Biz istesek de, istemesek de; değişim yaşanır. Galileo Galilei’nin deyimiyle; “Dünya güneşin etrafında dönmeye devam ediyor…”
Vatandaş hoş görse de, görmese de; inatlaşmalar, yozlaşmaları yaşamamız, yaşamın doğasındandır. Doğal yaşamın özünde; SABIR dediğimiz kavram; koruğu helva, kuzuyu koç, bebeği insan, çekirdeği meyve, bir buğday tanesini kardeşlemeyle; bire on, bire 20, bire 40 ürünle ödüllendirir insanı. Onun için sabrın sonu; selamettir, huzurdur, sağlıktır, bilgidir, hünerdir, emektir, paradır, sofrada ekmek, tasta çorba, sırtında ki aba ve libastır.
Harmanda; harman tozu yutmayan, ekmeğin değerini, pirinç tablalarında çamurla cebelleşmeyen, pirinç tanesinin değerini, daldaki zeytini sıyırmayan, tek tek zeytin toplamayan bir damla zeytin yağının tadını, kokusunu, nefasetini bilemez.
Bu sırra mazhar olmayanlar; daha hamdır. Pişmemişlerdir. Erenlerin diliyle gök kalmış, olmamış, çiy insanlardır. Sözü pat diye ölçmeden , tartmadan, ilerisini ve gerisini bilmeden söylerler * İ D U R A K İ *. Hamlığın yaşı, diploması, kariyeri yoktur. İşte bu noktadan sonra toplumsal kargaşa ve dedikodular ayyuka çıkar.
Alametler , kıyamete dalalettir. Kıyam gününde herkes kendi hesabını verecektir. Mizan tutar, tutmaz, onu kim bilir, bende bilmem? Sır küpte sirkedir. Küp sırlı ise, küp zarar görmez. Küp sırsız ise; o küp olduğu yerde çürür. Ortalık, sirke, çirkef kokusundan geçilmez.