Kelimeleri tersten yazınca ne kadar anlamsızlaşıyor…
Başlığı tersten okuyun şimdi; Adalet Akademisi.
Doğrusu böyle, tersten okuyunca öyle.
Adalet Akademisi kuruldu.
Yeniden kuruldu.
Daha önce vardı zaten de adam gibi idare edemeyip yönetemediğimiz için FETÖ’kademi olmuştu.
Kapatıldı.
Şimdi yeniden kuruldu.
Yeniden “falan” ya da “filan” tarikata kapı açılmasın da…
Şimdi FETÖ’nün modası geçti ama başka tarikatlar revaçta çünkü…
Başka tarikat önderlerinin isimlerini almak için “ad değiştirme” davası açanlar bile var…
Yeni moda, yeni sevda!
Neyse; konumuza dönelim…
Adalet Akademisi taaaa 2003 yılında kurulmuştu.
Öncesinde ise “Hakim ve Savcı Adayları Eğitim Merkezi” vardı… Daha bir kapsamı genişletilsin, daha bir makyajı güzel olsun düşüncesiyle olsa gerek(!) Eğitim Merkezi gitti, Akademi geldi.
Kanunla kurulmuştu.
15 Temmuz darbe girişimi ardından kapatılan kurumlar arasında yer almıştı.
Kapatılınca, bu kez Hakim ve Savcı Eğitim Merkezi yeniden açılmıştı.
Şimdi merkez tekrar kapatıldı.
Aç kapa, aç kapa misali,
neyin ne kadar faaliyette olacağını tahmin etmek dahi zorlaştı işte!
Geçtiğimiz günlerde de Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Akademi yeniden
kuruldu.
Akademi’nin amacı, yargının insan kaynağını nicelik ve nitelik olarak yükseltme.
Sayın Bakan Gül de öyle diyor zaten.
Çünkü FETÖ nedeniyle yargıdan binlerce hakim ve savcı tasfiye edildiği ve yeni alımlarda hem puanların düşürülmesi ve hem de yine “benim adamım, senin adamın” gibi kayırmalara gidildiği için yargıdaki insan kaynağı kalitesi düşmüştü.
Kaldı ki hakimlik ve savcılık sadece “bilgi” ile de olunacak bir meslek değildir aslında.
İnsan ne; onu bilecek hakim…
Toplumdaki cıvık ilişkilerle yüz göz olmadan toplumun içinde olacak hakim…
Şefkatli, hoşgörülü, saygılı, insancıl olacak…
Hakim savcı cübbesini giydi mi Kaf Dağı’na çıktım sanmayacak kendini…
Bugünün yaş itibariyle çok genç ve tecrübesiz hakimlerine bakıyoruz; önemli bir kısmında insanı hayrete düşüren bir kibir görüyoruz.
Hakim ve savcı kibirli olamaz.
Kürsüden indiği zaman, görev yerinden ayrıldığı zaman o da “sade” bir vatandaştır aslında…
Kendini meslek ayrıcalıkları ile bütünleştiremez, böyle yaparsa eğer; adaleti tecelli ettiremez…
Akademi, elbette olmalıdır ve elbette temennimiz beklenen faydayı sağlaması, kaybolan insan kalitesini yükseltmesidir.
Ama akademinin asıl hakim ve savcılara “insani” eğitim de vermesi gerekiyor.
Vatandaşla iyi iletişim kurabilen ve kibirden uzak yargı mensuplarına ihtiyacımız var.
Ve ne olursa olsun tarafsızlığını hiçbir zaman kaybetmeyecek, ulusal normlar yanında uluslararası normları, evrensel kuralları, yazılı metinler olduğu kadar yazısız vicdani kuralları da nazara alacak, donanımlı hakimlere ihtiyacımız var.
Adalet Akademisi ikinci kez açıldı.
Adam gibi bir akademi olmasını, falan ya da filan tarikat etkisi altına girmemesini temenni ediyoruz.
Adaletin terazisi şaşınca Türkiye’de tüm denge bozuluyor.
Dengeyi sağlamak gerek.
Teraziyi “şu, bu, o” diye bir tarafına parmakla bastırıp hukuk dışı ağırlaştırmamak gerek.
Zira o zaman bırakın akademinin adaletini, ülkedeki hak ve hukuk gidiyor tümden.
Adalet Akademisi’ne bakıyorsunuz ters dönüp bitmiş.
Telada İsimedaka olmuş…
Sıfıra sıfır elde var sıfır misali; adalet bit-iver-miş!