Tarım ve hayvancılıkta tabiri yerindeyse zor bir viraja girmiş durumdayız. Uzun yıllardır sektörün yapısal ve temel sorunlarına köklü çözümler bulmak yerine kısmi ve palyatif çözümler bulmaya çalışarak sorunları çözmekten ziyade öteledik. Ancak geldiğimiz noktada küresel ölçekte yaşanılan olumsuzluklar sorunun boyutunu farklı bir konuma taşımıştır. Şöyle ki;
“Gıda Arz Güvenliği” kavramı ülkemizin bekası açısından büyük bir önem arz etmektedir. Ülke hayvancılığının içinde bulunduğu durum “Milli Güvenlik” meselesi haline gelmiştir. Dünya siyasi, ekonomik ve askeri konjonktürünün geldiği mevcut noktada artık ülkemizin klasik bakış açısının dışına çıkarak bazı sektörlerini pozitif ayrımcılığa tabi tutması, özellikle bazı sektörlerin teşvik ve üretim noktasında öncelikli hale getirilmesi gerekmektedir.
Yapılacak çalışmalar ve alınacak önlemler ile ilgili olarak acilen yeni bir organizasyona gidilmeli, bu yapılanma içinde yer alan ülkemizdeki tüm kurum, kuruluş ve kişiler hiçbir şart gözetmeksizin üzerine düşeni yapmalı, bunu yaparken de bilimsel yöntemler, bütüncül politikalar ve mevcut gerçekler göz önüne alarak uygulamalar hayata geçirilmelidir. Sektörel politikalar sahanın gerçekleriyle örtüşmeli, uygulanabilir ve sürdürülebilir olmalıdır. Temel yaklaşım noktasında ise üreticileri üretime küstürmemek, üretimden kaçmasını engellemek, üretimin içinde tutmak, üretimde verimliliği esas almak ve bu yoldaki istek ve arzularını kırmayarak önündeki engelleri kaldırmak olmalıdır.
Hayvancılık noktasında olaya tekrar bakacak olursak, bir hayvancılık işletmesinin giderlerinin yaklaşık %70’ ini hayvanın beslenmesi yani yem gideri oluşturmaktadır. Ülkemizdeki hayvancılık işletmelerinin %90’ ı küçük aile tipi işletmeler olup hayvanların beslenmesinde kullanılan kesif yem yani fabrika yemi önemli bir girdi kalemidir. Bu yemlerde kullanılan ham maddelerin büyük bir bölümü ithal edilmektedir. Yemde oluşan ithalat bağımlılığını ortadan kaldıracak biçimde hayvan beslenmesinde kullanılan kaba yem ile kesif yemde kullanılan ham maddelerin üretiminin teşvik edilmesi gerekmektedir. Son yıllarda gerek hayvan beslemesindeki artışlar gerekse genel giderlerdeki (işçilik, mazot, elektrik vb.) ciddi artışlar işletmelerin zararına üretim yapmasına sebep olmaktadır.
Bitkisel ve hayvansal üretim açısından dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu tabloya baktığımızda ülkelerin önceliklerinin ilk önce kendi ihtiyaçlarını gidermek olduğunu görmekteyiz. Gıda tedarik zincirinde ciddi sorunlar görülmekte, belki de uzun bir dönem daha bu şekilde devam edeceği öngörülmektedir.
Ülkemizin ne pahasına olursa olsun tarımsal ve hayvansal üretim noktasında kendi kendine yeter bir hale gelmesi için sektörde ciddi bir seferberlik ilan edilmelidir.
Başka bir tespitte de bulunmak gerekirse, köy nüfusunun %7 olduğu ve sektörde çalışan üreticilerin yaş ortalamasının 55 yaş üzeri olduğu gerçeği tabiri caizse pimi çekilmiş bir el bombası olup gelecek adına bir ikazdır.
Hayvancılığı sadece ekonomik bir faaliyet olarak ele almamak gerekir. Sosyolojik boyutu ve kırsal kalkınmaya olan etkisini de göz önüne almak gerekir. “Gıda her insan için elzem iken teknolojik ürünlere herkesin ihtiyacı yoktur.”
Ülkemizin gıda arz güvenliğini sağlamak temel hedefimiz olmalıdır. Bu hedefimizden şaşmamak adına politik kaygılar ve popülist yaklaşımlardan kaçmalı, ülkemizin mevcut gerçeklerinden yola çıkarak yola bilimsel temelli, planlı, sürdürülebilir, öngörüsü yüksek “Milli Tarım ve Hayvancılık” stratejileri üretmeliyiz.
Özellikle süt fiyatının belirlenmesinde yapılan müdahaleler bir yandan üreticileri mağdur ederken diğer yandan arz – talep noktasında sağlıklı bir denge kurulmasını engellemekte, belki halkın bir dönem olması gerekenden daha ucuza ürün almasına neden olmakta, ancak ilerleyen süreçte üretici tarafındaki mağduriyetin yansıması krizi tüketici boyutunda da derinleştirmektedir. Özellikle uzun yıllardır devam eden bu kısır döngünün kırılması gerekmektedir. Halbuki fiyatların yüksek olduğu noktada alım gücü düşük vatandaşlar için ek destekler verilmesi daha rasyonel olacaktır. Sağlıklı bir toplum ve sağlıklı gelecek nesiller adına insanlarımızı yeterli ve dengeli besleyebilmeliyiz.
Gıda enflasyonunu düşürmenin yolunun tarladaki ve ahırdaki üretim maliyetlerini düşürmekten geçtiğini unutmamalıyız.