Koronovirüse teşekkürler desem , şimdi herkes bana kızar. Kızsınlar varsınlar. Ben doğruları söylemekten asla korkmadım. Korkmayacağım. Yarın tam bir ay olacak eve kapancalı kalalı. Özellikle diyorum” kapancalı” diye. Minicik bir virüs dünyanın en yoksulundan en zenginine kim varsa tedirgin etmeye yetti de arttı bile. Şimdi tüm dünyanın önündeki sorunları düşünüyorum. Okuyorum. Önümüzde bizi ve dünyayı bekleyen en korkunç virüs “açlık” olacakmış. GDO’lu besinlerin ve tarım ilaçlarının sağlıklı gıda düşmanı olduğunu bilim adamları söylüyor. Şimdilerde ülkemizde sağlıklı ve GDO’suz besin yetiştireceğimize ” beton ” yetiştiriyoruz. Her yan ev , ev , ev.. Şimdi memleketimde evimin önünden Kaz Dağları’nın ancak ucunu görebiliyorum. Balkonumun dibinde olan çayırın yayılan ineklerini , koyunlarını , kuzularını çok özledim. Aramızda 5 metre bile olmayan karşı balkonu her sabah görmek içimi karartıyor.
Ekip biçeceğimiz topraklarımız , meralarımız ağlıyormuş. Bunu ziraat mühendisi bir bey haykırıyor televizyonlarda. Çok uzağa gitmiyorum , Edremit / Zeytinli / Akçay betonlaşmada en birinci. Ne toprak sahiplerini ne de müteahhitleri doyuramadık. Çok değil birkaç yıl sonra beton pastası , duvar salatası yeriz garii. Doymazsak kapıları kemiririz.
Aşağıdaki yazımı çok önemsiyorum çok. Bizi bekleyen virüs açlık. Ve bizleri yıllar öncesinden uyaran muhteşem bir yurtsever Osman Nuri Koçtürk. Namı diğer , Tarhana Osman. CIA’ nın hedefindeki ilk gıda uzmanımızdı.
Ülkesinin ve insanlarının bağımsızlığına inanmış, toprağına yürekten bağlı bir yurtseverdi.
Türkiye’nin gönüllü gıda uzmanlığını korkusuzca yaptı .
Gıda yönünden kendi kendine yeten ülkelerden olan Türkiye’nin yanlış tarım politikaları ile “ithal tarım ürünleri pazarı haline getirileceği” konusunu ilk yazan gıda uzmanımız oldu.
Yaptığı bilimsel çalışmalar ile “yeşil devrim” ihracı ürünlerinin ülkemizde yetiştirilmesine karşı direndi.
Amerikan yardımı adı altında verilen zamanı geçmiş “süt tozu”, “margarin yağı”, “gravyer peynir”in ülkemizde tüketilmesine karşı savaş açtı.
“Yardım adı altında bize bayat gıdaları gönderiyorlardı , ama, parasını veriyorduk.” diyordu.
Bu sömürüye ve hainliğe karşı duruyordu.
O dönemde; Amerikan halkının yemediği, bayat gıdalar TÜRK HALKI’na yediriliyordu.
Amerika kendi ülkesinde para etmeyen, gıda maddelerini bizim sırtımızdan paraya çeviriyordu.
Küçük Amerika böyle mi olunuyordu ?
1960 yılında soya fasulyesi üretiminde dünya birincisi olan Amerika Türkiye’ye soya yağı sattı.
Soya yağından yapılan “katı margarin” mutfağımıza girdi.
Sana, bana, ona yedirilen bu katı yağlar “kalp ve damar hastalıklarına” yol açıyordu.
Zeytinliklerimiz tehdit altındaydı.
Güzelim zeytinyağımızı yemememiz için müzik bile devreye giriyordu.
Yerli mallarımıza karşı sinsi bir savaş açılmıştı.
“Zeytinyağlı yiyemem aman, basmada fistan giyemem aman” türküsü ile eski köye yeni adetler getiriliyordu.
Dünyaca ünlü Nazilli Dokuma Fabrikası ürünü olan, basma, pazen ve diğer ürünlerimizin kullanılmaması için radyolarımızda türküler çalınıp çığırılıyordu.
Kaliteli Türk pamuğu ve Türk İşçisinin ürünü, emeği yok edilmeye çalışılıyordu.
Anadolu gıda terörünün kıskacındaydı.
Sırada binlerce yıldır ektiğimiz, bizi doyuran “Anadolu Buğdayı” hedefte idi.
Ekmeğimize göz dikmişlerdi.
Amerikan emperyalizmi bu kez Türkiye’de “buğday ekiminde” ekmeğimiz ile oynuyordu.
Daha önce Meksika’da ürettiği Hibrit tohumlu “Sonora Buğdayı”nın ülkemizde ekilmesi için girişimde bulundu.
O dönemde tarımda kimyasal gübreler, hibrit tohumlar bilinmiyordu.
Kağıt üzerinde her şey iyi görünüyordu.
Türkiye’nin devrimci sivil toplum örgütleri ile, yapılan yanlışları, Türk Halkına duyurdu, mücadelesini başarıya ulaştırmak için çırpındı.
Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ve Devrimci İşçi Sendikaları (DİS) kanalı ile geniş halk kitlelerine sesini duyurarak, Amerika’nın zararlı buğdaylarının Türkiye’de yol açacağı felaketi önledi.
Dünya gıda tarihi ile ilgili araştırmalar yaptı ve bu araştırma sonucunda aşağıdaki konuları tespit etti.
1- İşçi sağlığı açısından , yanlış ve eksik beslenmenin sonuçlarını inceleyip, koruyucu hekimliğin önemini vurguladı.
2- Asgari ücretin belirlenmesinde işçi ailelerinin beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeyde olması gerektiğini savundu.
3- Ülkemizde bilinçsiz antibiyotik kullanılmasına dikkat çekti.
4- Deterjanların çevre kirliliğine yol açtığını vurguladı.
Osman Nuri KOÇTÜRK, ithal ürünlere karşı savaş açtığında, zeytinyağı ve tarhana yemeyi öğütlediği için adı “Tarhana Osman”a çıktı.
O zamanlar televizyon yoktu.
Osman Nuri Koçtürk, radyo yayınları ile halkımızı bu konuda uyarıyordu.
Radyodaki yayınları durduruldu.
Konya’ya yaptığı bir gezi sırasında saldırıya uğradı, şans eseri kurtuldu.
1962 yılında “Amerika Soya Birliği” davetlisi olarak gittiği Amerika’da fikirleri değiştirilmek istendi.
Baskılara boyun eğmedi.
İşsiz kalacağı, aç bırakılacağı tehditlerine karşı direndi.
Geri adım atmadı.
Bildiği doğrulardan ödün vermedi.
“Gıda Emperyalizmi ” ve “Açlık Korkusu” kitapları çok önemlidir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin “yeşil devrim” diye yutturduğu kimyasal gübrelere, Hibrit tohumlara ve GDO’lu tarım ürünlerine karşı durdu.
Bu karşı duruşu yüzünden 12 Eylül 1980 darbesinde işkence bile gördü.
1966 yılında tabii senatör Haydar Tunçkanat tarafından açıklanan “Türkiye’de Nötralize Listesi” olarak bilinen CIA raporunda, pasifize edilmesi gereken isimler arasında yer aldı.
İzmir Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar, geçen yıllarda , Karşıyaka’da “‘TARHANA OSMAN / OSMAN NURİ KOÇTÜRK’ büstünü açarak, ” hem Karşıyaka’nın vefasını sergileyeceğiz, hem de ülkemizin içinde bulunduğu gıda terörüne karşı duruşumuzu sergileyeceğiz ” dedi ve büstü açtılar.
Bergama ilçesinden sonra, İzmir Karşıyaka ilçesinde Tarhana Osman büstü açarak geçmişimizin yürekli ve çalışkan insanlarını, yurtseverlerini , bizlere tanıtanları saygı ile selamlıyorum.
Pek iyi de kimdir bu TARHANA OSMAN ?
Kimdir bu yürekli yurtsever Doç Dr. Osman Nuri KOÇTÜRK ?
Osman Nuri Koçtürk, 1918’de İzmir / Karşıyaka’da doğdu.
Annesi Naime Hanım, Babası Sadi Bey idi.
İzmir Karşıyaka’da zeytinlikleri ve bostanları vardı.
Babası çiftçi idi.
Karşıyaka ilkokulu’ndan 1933, İzmir Erkek Lisesi’nden 1937’de mezun oldu.
Ankara Üniversitesi Veteriner Hekimliği Fakültesini 1943 yılında birinci olarak bitirdi.
Veteriner Teğmen olarak Türk Silahlı Kuvvelerinde göreve başladı.
Milli Savunma Bakanlığı tarafından açılan sınavı kazanarak Askeri Veteriner Akademisi Biyoanalitik Kimya Bölümü Asistanlığına atandı. ( 1945 ).
Akademik çalışmalarının sonunda “sidikte organik kükürt bileşiklerinin kimyasal yöntemlerle tayini” konulu tezi ile Kimya Uzmanı oldu. ( 1948 ) .
Ve bölümde Başasistan görevine atandı.
Mardin – Midyat hudut alayı veterineri olarak 3 yıl görev yaptı.
Ankara Üniversitesi Biyokimya dalında Doktor unvanı aldı.
Milli Savunma Bakanlığı tarafından “Ordu beslenmesinde son gelişmeler ve ABD Ordusunda beslenme çalışmaları” konusunda incelemeler yapmak üzere ABD’ye gönderildi.
Missouri Üniversitesi Beslenme Kürsüsünde çalışmalarda bulundu.
Burada 6 ay staj yaptıktan sonra “ziyaretçi profesör” olarak görev aldı.
Yaptığı çalışmalar sonucunda “Certificate of Achievement” ödülünü aldı.
Dört yıl sonra, 1953’te yurda dönerek Askeri Biyoloji Enstitüsü Kimyagerliğine atandı.
Ordu beslenmesi hakkında sunduğu tez ile “müşavir veteriner” unvanı aldı.
Askeri Veteriner Akademisi Biyokimya Kürsüsü Başasistanlığı görevinde bulundu.
Ankara Tıp Fakültesi Biyokimya Kürsüsünde önce uzman, sonra gıda kontrolü ve hijyen doçenti oldu.
1956’da Et ve Balık Kurumu emrine verildi.
5 yıl Merkez Laboratuvarı Müdürü ve Teknoloji Müdürü görevlerinde bulundu.
1957 de Bağdat Paktı tarafından düzenlenen “Radyasyon tarım ve biyoloji alanında kullanımı” konulu 6 haftalık bir kursa katıldı ve başarıyla bitirdi.
TSK’daki görevinden ayrıldıktan sonra 1961’de Milli Eğitim Bakanlığı’na atandı.
UNİCEF ve CARE teşkilatlarının ilkokullarda ortaklaşa uyguladıkları ilkokul çocuklarının beslenmesi programında teknik müşavir olarak görevlendirildi.
Yapılan uygulamaları eleştiren makaleler yazınca Tarım Bakanlığı’na tayin edildi.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Kürsüsünde öğretim görevlisi olarak çalıştı.
Ulusalcı duruşu ve Türk insanı için yaptığı çalışmalar yabancıları, sömürgeci zihniyeti, emperyalist kodamanları çok kızdırıyordu.
CIA tarafından pasifize edilecekler listesinde adı vardı.
12 Eylül askeri darbesinde zulüm gördü !
Gazete ve dergilerde yayımlanmış makalelerinin yanı sıra 1953 -1978 yılları arasında 65 kitabı yayımlandı.
“Sessiz Savaş”, “Gıda Emperyalizmi ” ve “Açlık Korkusu” en çok tanınan kitaplarıdır.
1967 -1975 yılları arasında Emek Dergisi’nde 86 makalesi yayınlandı.
Tarım Bakanlığındaki danışmanlık görevinden politik nedenlerle Adana ili Veterinerlik danışmanlığına tayin edildiğinde görevinden ayrıldı ve tam gün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışmaya başladı.
Protein Kimyası ve Metabolizma konusunda ders kitabı yayımlandı.
Roma, Washington, Viyana ve Paris’teki çeşitli uluslararası kongrelere katıldı.
1972 yılında kendi isteği ile Ankara Tıp Fakültesi’ndeki görevinden emekliye ayrıldı.
İşçi sendikaları ve kooperatiflerinde teknik danışman olarak görev aldı.
Bülent Ecevit döneminde CHP’den Ankara Milletvekili adayı oldu.
Seçilemedi.
12 Eylül darbesinde çok kötü günler yaşadı.
Bir süre gözaltında tutuldu.
İşkence gördü.
Serbest bırakılmasının ardından içine kapandı.
İçe dönük bir yaşam sürdü.
Fakir Baykurt, Nazım Hikmet , Maksim Gorki , Dostoyevski gibi yazar ve şairlerin kitaplarını hayatının sonuna kadar elinden bırakmadı.
İlk eşi Sabriye Yaylalı’dan Tahire ( 1945 ) ve Cafer ( 1954 ) doğdu.
İkinci evliliğini yaptığı Nükhet Akça’dan Ata ( 1959 ) dünyaya geldi.
Türkiye ve Türk insanı için , bağımsızlığımızın olmazsa olmazı beslenme ve gıda emperyalizmine savaş açan bu yiğit ADAM , 4 Nisan 1994’te yaşama veda ediyordu.
Burada şu soruyu sormak istiyorum; işe yaramasa da, sorgulamak için soruyorum.
Bu yiğit adamı CHP ve Ecevit neden birinci sıradan milletvekili adayı yapmadı ?
Bu ülkede hiç bir başarı cezasız kalmıyordu !
Aydınlarımız hain pusularda, kalleşcesine katlediliyordu.
Emperyalizmin maşaları bu ülkede yurtseverlerimize haince kıyıyordu.
Karanlık eller tetiklere basıyor..
Basıyor..
Sömürü düzeni sürüyordu.
Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Turan Dursun , Necip Hablemitoğlu, Eşref Bitlis, ve diğerleri..
Aydınlıklarda kalın..
Ruhlarınız şad olsun.
Tarhana Osman’lara bin selam ederek.
Not : Bu köşe yazımı kaleme alırken gazeteci-yazar Soner Yalçın’ın ” SAKLI SEÇİLMİŞLER ” kitabından yararlandım. Teşekkürler, Soner Yalçın…