“Taraf olmak”, anlamlı ve insanca bir davranıştır. Tarafsızım demek; bir insan hakkıdır, tarafım demekte anlamlı ve cesaretli bir davranış. Hiç kimsenin ne tarafta ve hangi tarafa yönelmiş olduğu benim ilgi alanım değil. Ben bir tarafım, açık ve net. “ Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek.” tarafındayım.
Alnımın akıyla para kazanmaya çalıştığım günden bugüne; kendi geleceğimi kurmaya başladığım işim; “Yeni nesil”lere hizmet etmek. Aldığım ücretin, içtiğim suyun, yediğim ekmeğin, Hakk’ını vermeye çalışmak, suçuyla yüklü bir insanım. Bu yükü, yaşamım boyunca, taşımaya gönül vermenin huzuru tarafında olarak, zamandan yol almaya çalışıyorum.
Tuttuğum taraf “Türkiye Cumhuriyeti”nin bel kemiği toplumsal çağdaşlaşma projelerine gönül vererek, eğitim ve öğretimdeki aksaklıklara göz yummadan, olup bitenlerin farkındalığında yaşamak. Geçmişten geleceğe ilerlemede bir arpa boyu, doğru, dosdoğru yol almanın, yolunda olmak; huzur ve güven veriyor. İnkarcılıklara kapılmadan, kendi zamanıma bir anlam kazandırma tarafında olmaktan keyifleniyorum.
Taraftar olmak; Sa’y (emek, uğraş, gönül verme…) iffet ( ar, namus, varlığını koruma…), sadakat ( bağlılık, dürüstlük doğruluk, dosdoğruluk…)… ister. Herkesin kendi işine bakmasını öneririm. Sapkınlık, çapkınlık, olmaz hayaller, insanı deli eder. Akılcı taraftarlık; çılgınlıklara yer vermez, çağ dışı davranış ve eylemlere, haksızlık ve hukuksuzluklara katılmaz. Akıllı insan kendini bu eylemlerde kullanmak isteyenlere karşı uyanık bulunur.
Tüm sığ ve yersiz düşüncelere karşı durarak, insana ve insanlığa, ülkesine yararlı olmayı hedeflemiş insanları bilmek, tanımak ve saygı duymak tarafında olmak gerekir. Yaşamlarında tüm olumsuz, kötü durumları aşarak evrensel değerlere katkılar, alkışı ve onurlandırma tarafında olanlara ne mutlu!…
“ Biz emaneti, göklere , yere ve dağlara teklif ettikte onlar bunu yüklenmekten çekindiler, sorumluluğundan korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve cahildir.” Kuran’ ı Kerim Azhap Süresi…
Bu durum bize bir ders vermektedir. Gökler, yer ve dağlar emanetin hakkını verememekten ve bu sebeple cezaya çarpılmaktan korktular, ya da emanete ihanet etmekten korktular. Bu yüzden emaneti kabullenmek istemediler.
Günlük anlamda EMANETİ ; geçici olarak başkasına bırakılan; mal emtia vs.. ilgili olarak algılarız. Bir başka anlamda; insan bedeninin tüm organları, insana sunulan en büyük emanetlerdir. Onları koruduğumuz süre içinde sağlık, esenlik, mutluluk içinde, bir yaşam süreriz. Tüm organlarımızı koruduğumuz süre içinde, bende sizi korurum emriyle insana en büyük emanetler teslim edilmiştir.
Bu anlatımlar sonucu; tüm organlarımız, ellerimiz , gözlerimiz, kulaklarımız, dilimiz, ayaklarımız, parmaklarımız, kafatasımız, ağız, diş, boğaz , mide, ciğerlerimiz, kalbimiz, bağırsaklarımız, karaciğerimiz, pankreas, kemiklerimiz, sinir sistemi ve kan dolaşım sistemimiz… tümü bize emanettir. Ve ekliyor ulema; “bu emanetlere sahip olmayanın imanı da yoktur.”
Bu cümleden olarak * İ D U R A K İ *; sen bu iletinin anlamını ve önemini kavradın mı? Cahiller safında mı? Ergin, olgun, bilgin ve alimler safında mı olduğuna karar ver? Uyma eller sözüne, “ Sen kendin bil, kendini bil…” okuduğun ve yazdığından dem al, demlen, sakın ben ne oldum, diye büyüklenme?
Kendini, her türlü sıfatlardan ayrı (münezzeh) kıl. Tüm sıfatlar gelip geçicidir. Kalıcı olan; sağlıklı, akılcı, yerinde ve zamanında, kendine sunulan emanetlere ihanet etmeden, yaşamanın tarafında(safında) olabilmektir. Hakk’ı bilmek.
SÖZÜN, ÖZÜ;
BU BEDEN, BU CAN, SANA EMANETTİR,
ONU KORUMAMAK, KENDİNE İHANETTİR.
EMANETİ KORUMANIN YOLU, YÖNTEMİ;
SAKİNLİK, SÜKUNET, HOŞGÖRÜ, SABIR VE SEBAT, KENDİ KENDİNE SADAKATTİR.
İnsanın kendine sadakatsizliği zulümdür, ölümdür…
.