Ülkemizin birçok bölgesinde geçen yıla oranla ılıman ve yağışsız geçen kış, yerini artık yaza bırakmaya hazırlanırken barajlardaki su rezervlerinin iç açıcı olmayan durumları da haber olmaya başladı yazılı ve görsel basında.
Aslında 90’lı yıllardan beri hızlı artış göstermeye başlayan küresel ısınma neticesinde meydana gelen iklim değişikliği, tüm insanlığı tehdit eden bir sorun olmasına rağmen yaz mevsiminde daha çok geliyor akıllara…
Ve sanırım çeşmelerimizden su akmaya devam ettikçe sorunun hangi boyutta olduğunu asla kavrayamayacağız.
Çeşme’nin “9 Durak 9 Deneyim Projesi” kapsamında düzenlenen festivalleri sayesinde, terk edilmiş olanlar hariç bütün köylerini gezme şansım olmuştu.
İsimleri neredeyse unutulmuş olan; Zeytincik Köyü, Çeşmeköy, Alaşar Köyü, Lale Köy ve Karaköy’ün, bir zamanlar verimli tarım arazilerine sahip iken başta susuzluk olmak üzere birçok nedenden terk edildiklerini öğrendiğimde çok üzülmüştüm.
Yerel halk ile oturup sohbet ettiğinizde o bölgeye ait bilinmeyen birçok bilgiye sahip oluyorsunuz. Bölgede yaşamı zora sokan kuraklığı, Necati Cumalı, “Susuz Yaz” adlı kitabında dile getirmiş, ardından filmi çekilmiş ve bu film Türkiye’nin uluslararası ödül alan ilk filmi olmuş.
Ülkemizde susuz tarımla ilgili yapılan başarılı çalışmaları düşününce, umarım bir gün terk edilen bu köyler yeniden yeşermeye başlar ve bu kez “Bereketli Topraklar” filmi çekilir.
BM’nin araştırmalarına göre önümüzdeki 30 yıl içinde tahmini 9 milyara ulaşacak nüfus için gıda ve su en büyük sorun olarak değerlendirilmiş. Hatta elliden fazla ülkenin su sıkıntısı yaşayacak olmasının ciddi anlamda gıda kıtlığı yaratacağı ve bu nedenle tarımsal üretimin devletlerin en önemli milli güçleri olacağı öngörülüyormuş.
Hayati önem taşıyan susuzluk sorununu çözmek ve farkındalık geliştirmek için daha ne kadar bekleyeceğiz?
Bir an önce çözümcül projelere bütünsel olarak başlanması gerekmiyor mu?
Deprem felaketine karşı geliştiremediğimiz farkındalığın nelere mal olduğunu yakın zamanda tecrübe ettik. Hatta geçici olmasına rağmen bölgede yaşanan su sıkıntısının ne kadar hayati bir faktör olduğunu da gördük.
Düşünüyorum da; “Her gün sadece 25 litre su ile yaşamımızı sürdürmek zorunda kalsaydık ne yapardık?”
Arabamızı, balkonumuzu, verandamızı, halımızı mı yıkardık veya bahçemizi mi sulardık ya da duş keyfi mi yapardık?
“Susuz Yaz” için ne kadar zamanımız kaldı bilemiyorum ancak tüm dünya ülkelerini ilgilendiren bu sorun için biran önce harekete geçildiğinde çok etkin çözümler bulunacağını biliyorum.
Aksi takdirde bu sorun, yaşamın sürdürülebilirliği adına ülkelerarası su savaşlarına neden olabilir.