Dikkat! Sünnet “düğünü” veya sünnet “töreni!”
Bu konu var ya bu, gerçekten önemli mi önemli.
Öncelikle, üzerinde şöyle, sakince bir düşünülmeli.
Neden, çünkü bu konu “cinsiyet eşitsizliğinin” temeli.
Bu konu toplumun yani bütün kadın ve erkeklerin iliklerine kadar işlemiş olan “cinsiyetler arası eşitsizliğin” en sembolleşmiş hali.
Öyle konular var ki toplum yaşamında; en baştaki var oluş, çıkış amacından sapmakta ve zamanla epey uzaklaşıp başkalaşmakta.
Giderek esastan ayrılıp, şekil ve ayrıntı, esasın yerini almakta.
Artık o ayrıntıların ve şeklin peşinde koşulmakta ve adeta tutsağı olunmakta.
Gelenek, adet, töre vb kalıplara büründürülerek, dokunulmazlık kazandırılmakta!
Hatta inanç gibi de algılatılarak, çoğunluk istese de onun dışında kalamamakta!
Bağımlılık da yaratmakta!
“Sünnet “düğünü-töreni” de bunların başında yer almakta.
Sadece bir şekilden ibaret onan “sünnet tören-düğünü” bugün toplumun başında “cinsiyet ayrımcılığı” gibi büyük bir soruna temel olmakta.
En sonunda da “kadına yönelik şiddetin” gıdasını oluşturmakta.
“Sünnet “törenleri” konusu da (Dikkat, törenler) hemen herkesin şu ya da bu biçimde yaşadığı, içinde yer aldığı, ortağı veya tanığı olduğu bir toplumsal gerçekliktir.
Öylesine bir toplumsal gereklilik yüklenmiştir ki buna, neredeyse herkesi “mecbur” etmektedir.
Çocuğun sünnet edilmesi işlemi adeta bir ayrıntı gibi kalıp; tören ise “vacip” gibidir.
Şatafatlı, masraflı, gösterişli mi gösterişli düğünler-törenlerdir.
Bu durumda şu soru sorulabilir: Peki “sünnet törenleri” “sünnet” midir?
Burada söz konusu olan “sünnet” konusu ya da “sünnet işlemi” elbette değildir; çünkü bu konuda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Hem hijyen ve hem de işlevselliği bakımından erkek çocukların “sünnet edilmesi” gereğine-gerçeğine ben de şahsen inanıyorum.
İşin bu yanı zaten konu dışıdır.
Konunun asıl üzerinde durulması gereken noktası “tören-düğün” yanıdır.
Yani “cinsiyetler arasında derin eşitsizlik ve ayrımcılık” yaratan yanıdır.
Bu “sünnet törenleri” Türk ve Anadolu yaşamına çok sonradan monte edilmiş olup, yerli değildir.
Bugün bile Anadolu’nun birçok yerinde “sünnet törenleri” gibi bir gelenek bulunmamaktadır.
Bizzat yaşamışlıkla belirtirim ki çocukluğumda “sünnet törenleri” yapılıyor değildi.
Bir gün köye sünnetçi gelince, babamın beni tarladan omuzlayıp, yakın bir komşunun evinde işini bitiren seyyar sünnetçinin önüne bırakması ve onun da “boncuk takılacak” avutmacası ile her şey bir anda olup bitti.
Ardından da her şey bir etek giydirilip, sünnet işleminin kendi halinde iyileşmeye bırakılmasından ibaretti!
Ne düğünü, ne töreni!…
Aslında işin öyle gösterişli hale dönüşmesi, çok da eski değildir.
Toplumumuzu “başkalaştırma-dönüştürme ” süreciyle çok çok yakından ilgilidir.
Bugün artık oldukça” başkalaştırılmış” olan toplumumuz için bu “törenler” ne yazık ki bir zorunlulukmuş gibi görülmektedir.
Neredeyse hiç kimseler de bu kalıbın dışına çıkamamaktadır.
Oysa bu “sünnet düğünü-töreni” konusunun bugün en can alıcı yanı, “cinsiyet ayrımcılığı”nı köpürttüğü noktasıdır.
Akıl gözüyle bakıldığında bu “sünnet düğünü-töreni”yle “cinsiyet ayrımcılığının” o küçücük yaşlarında çocukların zihnine nasıl da kazındığı çok açıktır.
Ta çocukluktan başlayarak, her iki cins açısından, tam bir eşitsiz başlangıcın yaratıldığı ortadadır.
Bu kalıplara sokulan o erkek çocukluktan, giderek ve ilerleyen zamanla, yakın-uzak karşı cinsine yönelik nasıl bir baskı ve hegemonya makinesi ortaya çıktığı acı bir gerçekliktir.
Bu gerçekliğin bugün adı “kadına yönelik şiddetin” önlenemeyen yükselişidir.
Evet “sünnet düğünü ya da töreni” cinsiyet eşitsizliğinin temelidir.
Bu gerçek, özellikle de kadınlar tarafından idrak edilmelidir.
Nedenlerine ise gelecek yazıda devam edilecektir.