Su, milyonlarca yıldır yerkürenin yaşam kaynağıdır. Ancak günümüzde suya erişim insan yaşamını tehdit eden bir krize dönüştü. Suyun dünya üzerinde en yaygın kullanımı %70 oranla tarım sektöründedir. Yerkürenin tatlı su kaynaklarının azalmasına karşın giderek artan tüketim baskısı sonucunda dünya gelecekte “açlık ve susuzluk” karşısında suyun tarım ya da endüstriyel kullanımı arasında bir tercih yapmak zorunda kalacaktır. Tarımda toprak ve suyun sürdürülebilir kullanımı disiplinler arası karmaşık bir içeriğe sahiptir. Su; insanların hayatı ve sağlığı ile ekosistemler için yaşamsal bir öneme sahip olması yanında, ülkelerin kalkınmasında temel bir ihtiyaçtır.
1900’lerin başında dünya nüfusu sadece 1 milyarken, dünyadaki açlığı bitirmek üzere 1940-1960’lı yıllar arası uygulamaya konan Yeşil Devrim, tarımsal üretimi iki kattan fazla artırırken 2,5 milyar olan dünya nüfusu da 6,5 milyara ulaşmıştır. Günümüzde yılda ortalama 70 milyon kişi artan dünya nüfusunun 2030 yılında 8,1 milyara, 2050 yılında da 8,9 milyara ulaşması beklenmektedir.
Nüfusu hızla artmakta olan dünyada bu artışa paralel olarak tarımsal üretimin endüstrinin ihtiyacını ve nüfusun beslenme ihtiyacını karşılamak adına 2050 yılına kadar yaklaşık %70 oranında artırılması gerektiği tahmin edilmektedir. Artan nüfus tüm sektörlerin suya ihtiyacını arttıracaktır. Su kaynakları artmayacağına göre tarımda kullanılan tatlı suyun %25 ila %40’ının özellikle evsel kullanım ve sanayiye aktarılması gerekecektir. Bunun sebebi ise tüm dünyada tarımın en çok su kullanan sektör olmasıdır. Avrupa’daki su kullanımının üçte biri tarım sektörüne aittir. Tarım, diğer kullanım amaçlarına yönelik mevcut su miktarını ve kalitesini etkilemektedir. Endüstri kollarımız, yaşam biçimlerimiz ve her geçen gün artmakta olan nüfusumuzun kişisel ihtiyaçları, temiz su kullanımında doğaya meydan okuyan faktörlerdendir. İklim değişikliği, su kaynaklarına ulaşımı daha da belirsiz hale getirmektedir. Artan talep ve iklim değişikliğinin sonucunda, doğanın kendisi de dahil olmak üzere birçok kullanıcı su ihtiyaçlarını karşılama savaşı verecektir. Kuraklık halinde, endüstri ve ev kullanıcıları daha az su tüketme yolları geliştirebilir, fakat suya dayanan ekosistemlerimiz geri döndürülemez şekilde zarar görme riski altındadır. Bu durum, belirli bir su kaynağı çevresindeki hayatı daha çok etkileyecektir. Tabi bizi de etkileyecektir.
Şehir sayıları açısından konuyu irdelersek, 1800 yılında dünyada yalnızca 2 büyük şehir varken bu sayı 1900 yılında 17’ye, 1950 yılında 86’ya, 2000 yılında 387’ye yükselmiştir. 1970’lerin sonlarında dünya nüfusunun 2/3’ü kırsal alanda yaşarken, bu oran 2001 yılında %50’ye düştü ve 2020 yılına kadarda %44’e düşeceği tahmin edilmektedir. Nüfus artışıyla birlikte kişi başına düşen su miktarı da azaldı. 1970’ten bu yana kişi başına küresel su arzı %33 oranında azaldı. Azalma yalnızca nüfus artışından kaynaklanmadı, aşırı su tüketimiyle de güçlendi. Suyun küresel tüketimi dünya nüfus artışından dört misli daha fazladır.
Günümüzde Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir gölü hızla küçülüyor ve derinliği 1 m nin altına inmiş durumda. Göller bölgesi yok oluyor. Konya’nın Akşehir gölü tamamıyla kurudu. Tuz gölü hızla küçülüyor. Bafa ve Van göllerinin su seviyeleri düşüyor. Aşırı su kullanımı nedeniyle Konya ovası çöküyor, Tuz gölünün suları yer altı sularını kirletiyor. Trakya’nın yer altı su seviyeleri 150 m den 300 m lere inmiş durumda ve aşırı kirlenen Ergene nehri yer altı sularını kirletiyor.
Sulama yöntemlerini yüzey sulama, basınçlı sulama ve sızdırma olarak üç gruba ayırabiliriz. Küresel ısınmanın kuraklık etkisi ve su kaynaklarımızın küçülmesi sorunları göz önünde bulundurulduğunda su tasarrufu sağlayan basınçlı sulama yöntemlerinin ülkemizde yaygınlaştırılması gerektiği açıktır. Ülkemiz tarımda su kullanım düzeyini gelişmiş ülkeler seviyesine çekmek zorundadır. Arazilerin özelliklerine göre seçilecek havza bazlı destekleme modeli kapsamında belirlenen bitki deseni için en uygun sulama yönteminin seçilmesi, projelenmesi ve uygun bir sulama programının uygulanması doğal kaynaklarımızın en iyi şekilde bir sonraki nesillere aktarılmasını sağlayacaktır.
Suyun kısıtlı kullanımının yaygınlaştırılması ve sulama sahalarının genişletilmesinin sağlanması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bitkinin en fazla suya ihtiyaç duyduğu dönemlerde sulama yapılması, bunun dışında kısıtlı sulama yapılması ya da tamamen sulamanın kesilerek buradan tasarruf edilen suyla daha geniş alanların sulanmasının sağlanması gerekir. Sulamanın kısıtlandığı alanda verim düşüklüğü yaşanması kaçınılmazdır, ancak tasarruf edilen suyun kurak alanlarda kullanılması ile toplamda üretim ve gelir artışı daha fazla olacaktır. Değiştirilen sulama tekniklerinin yanı sıra, çiftçilerin suyun daha verimli kullanıldığı uygulamalar konusunda bilgilendirildiği eğitim ve bilgi paylaşım programları ile su ve maliyet kazanımları sağlanabilir. Örneğin bir sulama danışma hizmetinin kullanılmasıyla %9-10’luk su tasarrufu elde edilmiştir. Bu hizmette ekinleri etkileyen koşullar günlük olarak tahmin edilerek çiftçilere, ekinlerini ne zaman ve nasıl sulayacakları konusunda telefonla bilgi verilmektedir.
Atık suyun tarımda kullanılması ile doğa ve ev ihtiyaçları gibi diğer kullanım alanları için daha fazla tatlı su kaynağı yaratılabilir. Tekrar kullanılan suyun kalitesinin uygun şekilde yönetilmesi halinde, arıtılan atık su, tarım sektöründeki su talebini karşılamak için etkili bir alternatif sağlayabilir. Kuraklığa ve tuzluluğa dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi gerekir. Ülkemizdeki tohumculuk sektörü genellikle ithal hibrit tohumları yurtiçinde pazarlamak üzere faaliyet göstermektedir. Bu tohumlar su varsa verimli olabilmektedir. Kurağa dayanıklı çeşitlerimizin kamu öncülüğünde geliştirilmesi bir zorunluluktur.
Artan nüfusun su ihtiyacının yeterince karşılanabilmesi için su havzaları yerleşim ve sanayi tesisleri ile işgal edilmemeli, su kaynakları kirletilmemeli, temiz su kaynakları ve doğal baraj olarak görev yapan mera ve ormanlar azaltılmak yerine çoğaltılmalıdır.
Su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde korunması, kullanılması, iyileştirilmesi, geliştirilmesi maksadıyla havza bazında yönetimi ve planlı bir tahsis yönetimini esas alan ve suyun miktar ve kalite açısından etkin yönetimine temel teşkil edecek kapsamlı “Su Kanunu” henüz çıkartılamamıştır. Bu konuda gerekli çalışmalara hız verilmesi gerekmektedir.
İlimiz 2020 yılı bitkisel ve hayvansal üretimin toplam değeri ise (TÜİK verilerine göre) 5.812.000.000 TL ‘dir. (Bitkisel Üretim: 3.936.000.000 TL, Hayvansal Üretim: 1.876.000.000 TL) İlimiz ekonomisinde tarım ve hayvancılığın özgül ağırlığı yadsınamaz boyuttadır. Bitkisel ve hayvansal hammaddeye ihtiyaç duyan sektörler göz önüne alındığında alan önemli bir katma değer ve istihdam oluşturmaktadır. Yaşanılan kuraklığın boyutları bizleri acil tedbirler almamızı ve stratejiler üretmemizi elzem hale getirmektedir. İlimizde konuyla ilgili olarak tüm kurum ve kuruluşların katılımıyla multidisipliner bir çalışma yapılmalıdır.