“Sağlık için spor” ne güzel slogan.
Gel bunu bir de spor yapmaya çalışanlar ile aile hekimlerine sor. Sağlık için spor yapayım derken hem kendisinin hem de aile hekiminin sağlığını bozanlara yani…
Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre 2017 yılında 4.428.835 lisanslı sporcu varmış.
Spor Genel Müdürlüğü, spor federasyonlarına geçtiğimiz Eylül ayında bir yazı gönderdi. Bu yazıya göre Spor Bilgi Sistemi adı altında bir veri tabanı oluşturulmuştu. Federasyonlar, 1 Ekim 2018 tarihinden sonra yeni sporcu lisansı çıkaracaklar ile sporcu lisansının vizesini yenileyeceklerden istenen sağlık raporları ile 18 yaşın altındaki sporculardan talep edilen veli izin belgelerini bundan sonra yeni kurulan Spor Bilgi Sistemine dijital resim olarak yüklemek ve asıllarını federasyonda saklamak zorundaydı.
Buraya kadar bir sorun yok gibi görünse de daha önce sadece sporcunun ya da velisinin sağlık beyanı ile satranç oynayabilen sporcular da bundan sonra sağlık raporu almak zorunda kalacak.
Satranç kimilerince spor olarak kabul görmese de kimi zaman 6 saat süren karşılaşmaları, 15 güne kadar uzayan turnuvalarıyla dikkat, sabır ve dayanıklılık gerektiren kasları olmasa da beyin hücrelerini zorlayan bir uğraş.
Satranç oynamaya hangi sağlık sorunu engel olabilir?
Kalp hastası satranç oynayamaz mı? Kanser? AIDS? Ya akıl hastası? Belki akıl hastası olmayanlardan bile daha iyi oynayabilir. Geçmişte sağlık raporu olmadan lisans çıkartabilen veya lisansını vize yaptırabilen 815 bin satranç sporcusu şimdi aile hekimlerinin kapısında sağlık raporu almak için kuyruğa girmiş durumda.
İyi de diğer branşlarda durum nedir?
Ağır kas gücü ve dayanıklılık isteyen bir çok spor dalında aile hekimlerinin spor yapabilir raporu vermekte çekinceleri bulunmaktadır.
Sporda ani ölümün görülme sıklığı yaklaşık 80 bin spor karşılaşmasında 1’dir. Yani, tüm spor branşlarını düşündüğünüzde; bu karşılaşmalarda ortalama yedeklerle birlikte 20 sporcu bulunduğunu var sayarsak 1 milyon 600 bin sporcudan birinin başına gelecek üzücü bir olaydır.
İyi de; bu sporcunun kim olacağını günümüz tıp teknolojisiyle bulabilmekte miyiz?
Bunun cevabı da ne yazık ki; HAYIR, bulamamaktayız.
14 Nisan 2012’de, İtalya’da Serie B liginde, Pescara ve Livorno takımları arasında oynanan maçın birinci devresinin 33. dakikasında, 25 yaşındaki Livornolu futbolcu Piermario Morosini aniden sahada yığılıp kaldı. Tribünlerdeki seyirciler dışında maçı canlı yayında televizyonları başında izleyen yüz binlerce izleyici donup kalmıştı.
İtalya’da sporcunun sağlığından kulüpler sorumludur. Görüldü ki; Piermario Morosini’ye çok kısa bir süre önce İtalya’nın en yüksek teknolojiye sahip hastanelerinden birinde yapılması mümkün olan her türlü tıbbi inceleme yapılmıştı.
Ve anlaşıldı ki; sporda ani ölüm öngörülebilen veya tıbben mevcut olanaklarla önceden saptanabilen bir durum değildir.
Türkiye’de 4,4 milyon lisanslı sporcudan biri olan Bursa Zeytin Gençlik Spor Kulübü oyuncusu Esra da, 2016 yılında çok sevdiği basketbol sporunu yapabilmek için gitti, aile hekiminden basketbol oynayabilir raporu aldı. Bir gün sabaha karşı yatağında kalp krizi geçirdi, hastaneye kaldırıldı ancak kurtarılamadı. Ailesi, ihmali olduğu gerekçesiyle aile hekiminden davacı oldu.
Bu olay televizyonların ana haber programlarına çıkınca aile hekimleri doğal bir refleks olarak sporcu sağlık raporu için gelen başvuruları sevk etmeye başladı.
Düşünün: 4,4 milyon sporcu spor lisansı almak için hastanelerde. İhmal ile suçlanmamak için hekimler her türlü tıbbi incelemeyi yapmaya çalışıyor. Ve ne Piermario Morosini gibi sahanın ortasında, ne de Esra gibi yatağında kalp krizi geçirecek sporcuyu yakalamanın olanağı bulunmayan bir çaba harcanıyor.
Bu işe bir çare bulmak lazım. Yoksa ya hiç kimse spor yapamayacak ya da hastaneler sporcu muayenesi dışında başka hastalara bakamayacak.