Eski evlerine birkaç daire veren müteahhidin ısrarlarına aldırış etmeyen yaşlı ev sahipleriydi onlar. Fakat yaşanmışlıklara kıyamayanların karşısında kendilerinin fikrini soran bir müteahhit değil “böyle uygun gördüm” diyen kaba ve dayatmayıcı bir yapı vardı. Zaten onlar da ev sahibi değil zevk sahibiydiler. Ellerinden uçup giden ise yaşama sevinçleriydi.
Kim miydi onlar? Aydan Siyavuş oyuncularını fırçalarken, tribünden kafalarını uzatarak molanın içine dalan seyircilerdi, Dawkins geriye çekilip şut attığında dirseğiyle çocuğunu dürten babalardı, “Sosyete sosyete şıngır mıngır sosyete” diye zenginlere ayar veren orta halli insanlardı. Nasıl kıyabilirlerdi güvenli yuvalarını terk etmeye, orada huzurlu ve mutluydular.
1992 yılında Spor Sergi Sarayı basketbolseverlerin elinden alındığında binlercesi aynı duyguları hissetti. Devlet mantığı işte, birkaç sporseverin duygularının ne önemi vardı! Alın size Abdi İpekçi, daha modern daha büyük dediler ama hiç kimse en güzel çocukluk anılarını yaşadığı, aile ortamında cumartesi günleri sabahtan akşama kadar maç izlediği yuvasını terk etmeyi içine sindiremedi. Spor Sergi ile birlikte Türk basketbol tarihinin dev belleğini yok ettiler.
Bugün Anadolu’da basketbol maçlarında sahalar dolup taşarken 15 milyonluk İstanbul’da seyirci sıkıntısı çekilmesinin nedeni 21Ağustos 1992 tarihinde gizli. Bu tarih bir devrin sonuydu. Spor Sergi sportif etkinliklere kapatılmış ve Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı adını almıştı. Spor Sergi sakinleri şehrin göbeğinde olan ve kolay ulaşılabilir bir spor mabedi yerine ulaşım olarak zor bir noktada olan Abdi İpekçi’ye sepetlendiklerinde tüm heveslerini yitirdiler. Abdi İpekçi’deki tenha maçlarda yıllarca en fazla duyulan ses koçların çığlıkları oldu. Spor ve Sergi Sarayı’nı her maç hınca hınç dolduran hiç kimse şehirlerinde kongre ve kültür merkezine karşı çıkacak sığlıkta değildi üstelik. Başka bir yer bulunabilirdi ve orası hala bir kültürün merkezi olabilirdi.
Spor Sergi örneğinde olduğu gibi Bursa Piremir mahallesi sakinleri aynı dönemlerde benzer duyguları hissettiler. Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nin hemen yanında bulunan Piremir İlkokulu askeri liseye dahil edildiğinde mahalle sakinleri aynı çaresizliği yaşadılar. Sadece okul değil, okul bahçesinde bulunan ve 80’lerde Piremirli gençlerin doldurduğu toprak saha da kimseye sorulmadan mahallelinin elinden alınmıştı. Oysa saha mahallenin resmen kalbiydi. Bugün hala Piremirliler hem okullarını hem de kıyasıya futbol oynadıkları, turnuvalar düzenledikleri sahalarını özlüyor. Hatta o dönem sürekli şikayet edilen sahanın ortasındaki koca ağaç bile burunlarında tütüyor.
İncelik yok üstadım; incelik, incelik… Kıldan ince boynumuzu zorlanmadan sürekli koparan bu anlayış nedense bizi hiç anlama gereği hissetmiyor. Matematik hesabının bizim duygularımızı hesaplamak için yeterli olmadığını anlamadılar gitti! Kaba bir fayda zarar denklemi ile insanlardan koparılan küçük bir salon ya da bir mahalle okulu… Bu küçük hayal kırıklıklarını yaşayan bir biz de değiliz üstelik. Bir toplasan ortaya devasa bir güvensiz kitle çıkacak… Peki anladık, Devlet-i Aliyye’nin bekası için bunlar ama birazcık duyarlılık ve anlayış be kardeşim! Her toptancı kararda kaybettiğiniz küçük kitleler kartopu gibi büyüyecek, Devlet-i Aliyye’nin bekasına daha büyük zararlar verecekler, hatırlatayım.